Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Şevval Ayı

Şevval Ayı...

Ramazan-ı Şerif'ten sonraki şevval ayında oruç tutmak öteden beri sevimli bir adet olarak gelmiştir.

Bir ay boyunca oruca alışmış olan insanlar, şevval ayında da altı gün oruç tutmaya büyük bir ilgi göstermiş, hatta teravih gibi sıcak bir ilgiyle şevval ayı orucunu sürdüre gelmişlerdir... Elbette bu sıcak ilgi sebepsiz değildir. Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, şevval ayı orucunun bir sene oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını duyurmuş, bu yüzden de bir ay Ramazan orucu tutanlar, şevvalde altı gün oruç tutmakla bütün seneyi oruçlu geçirmiş olma sevabını kaçırmak istememişlerdir. Bu konudaki hadisi ve yorumunu şöyle ifade edebiliriz:
"Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!."

Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra şevvâlde de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap almaktadır.

Âlimlerimiz, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın izahını şöyle yapmaktalar:

Ramazan boyunca oruç tutan insan her orucuna on sevap almışsa yekûnu üç yüz eder. Şevvâl ayında tuttuğu altı orucuna da onardan altmış sevap alınca, eder üç yüz altmış. Yani bir sene.. Dolayısıyla hadîsin işaret ettiği sırra nâil olur. Bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi mânevî kazanç elde edebilir..

Aslında bu gibi mânevî konularda esas olan, o işi ihlasla yapmak, büyük bir gönül arzusu ile talip olmak mühimdir. Bâzen öyle oruçlar olur ki, tutanın gönlünde beslediği derin ve sâfî ihlas yüzünden 360 gün değil, belki 360 senelik nâfile oruç sevabını alabilir.. İhlas ile kim ne isterse Rabbimiz onu verebilir. Bu bir niyet ve yorum meselesidir.

Tıpkı yolun kenarına uzaklardan bir taşı yuvarlayarak güç bela getirip yerleştiren adamla, bu taşı oradan aynı güçlükle uzaklaştıran bir başka adamın niyeti ve yorumu gibi.

Biri düşünmüş ki:

- Bu çölün ortasında yaşlı bir adam yolda giderken bineğine binmek istese, üzerine çıkıp da hayvana binebileceği yüksek bir yer yoktur. Öyle ise şu taşı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de, yolda gitmekte olan yaşlı ve çocuklar hayvanlarına binmek istediklerinde taşın üstüne çıkıp bineklerinin üzerine kolayca atlasınlar, sevabı da bana olsun. Adamın bu hâlis niyetine bakan Rabbimiz ondan razı olmuş, istediği sevabı ihsan eylemiş.

Böyle güzel niyetle getirilen taşı oradan öfke ile yuvarlayıp uzaklaştıran adam ise şöyle düşünmüş:

- Bu taşı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, gözleri görmeyenler, karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun. ..

İşte bu adam da taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı Allah rızasını kazanmış, ümit ettiği sevaba nail olmuş.. Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul...

Biz de sâfi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak, belki Rabbimiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir, hatâlarımızı affedebilir.. Rabbimizin hudutsuz rahmetine kimse sınır çizemez. Kimse kendi cimriliğini O' na da şâmil kılamaz.

Bu orucun arka arkaya olması şart değildir. Şevvâl ayı içinde olması yeterlidir.

Bir diğer husus da, şevval ayında iki bayram arası nikah yapılmaz iddiası vardır ki, artık bu batıl iddia etkisini kaybetmektedir. Çünkü Aişe validemizin nikahı şevvalde olmuş, yani iki bayram arasında yapılmış, ne uğursuzluk, ne de bir başka dinî yasak söz konusu olmuştur. Bu yanlış yorum şuradan da beslenmiş olabilir. Şayet bayram cuma gününe rastlarsa, bayram namazı ile cuma namazı arası iki bayram namazı arasıdır. Böylesine dar bir vakte nikahı sıkıştırmayın, iki bayram namazının dışında yapın nikahınızı, tavsiyesini, Ramazan ve Kurban Bayramı arası gibi geniş zamana yayanlar, böyle bir yanlış anlamaya sebep olmuşlardır, diye de düşünülebilir.



Bir Menkîbe

Süfyanı Sevri anlatıyor:
- Ben Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selam verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki:

-Ben öldüğüm vakittekendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece beni terk etmeyip kabrimde gecele. Mükireyn suali anında bana Tevhid'i telkin et!, dedi.

Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım: Kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanıklık arasında iken :

-Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, diye bir ses işittim.

O zaman:

-Ne sebeple bu lütfa eriştin, diye sordum

Bana cevap olarak:- Ramazan-ı Şerifin orucunu tutup Şevval'den altı gün daha eklemem sebebiyle, dedi.

O zaman ben uyandım. Yanımda kimseyi göremedim. Abdest aldım, namaz kıldım, uyudum; böylece üç kere gördüm. Bildim ki bu Rahmanîdir; şeytandan değildir. O zaman da kabrin yanından ayrıldım ve "Ya Rabbi! Beni Ramazanın orucuna ve Şevval'den altı gün orucuna muvaffak kıl" diye dua ettim. Allahü Teala Hazretleri beni de muvaffak kıldı.


Ahmed Şahin

Allah razı olsun Kardeşim....

Şevval orucunu nasıl tutacağız?

Bilndiği üzere nafile ibadetlerde genişlik ve kolaylık esastır; o bakımdan şevval ayında tutulacak 6 günlük orucu da kişi, dilediği ve kolayına geldiği şekilde tutabilir. Şöyle ki:

a) Şeval ayının biri yani Ramazan bayramının ilk günü hariç diğer günlerinde, dilerse hiç ara vermeden eda eder.

b) İsterse haftanın pazartesi ve perşembe günlerinde tutarak tamamlayabilir.

c) Arzu eder ve şartları da müsaitse, eyyam-ı biyz'ı yani ayın 13-14-15. günlerini de içine alarak tutabilir.

Son iki şıkta, iki sünneti birden yerine getirmiş olur. Yani hem şevval ayınının 6 orucunu hem de pazartesi-perşembe oruçlarını ya da eyyam-ı biyz sünnetlerini ifa etmiş olur.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) "Kulların amelleri pazartesi ve perşembe günleri Rablerine arzolunur; ben de amellerimin oruçlu bulunduğum halde Allah'a arzolunmasını seviyorum" (Tâcu'l-Usûl, 2, 89) buyurmuşlardır. Nitekim bir rivayette de, "Rasûlüllah (s.a.v.), pazartesi ve perşembe günleri oruç tutabilmek için imkân arardı-kollardı" (İbn Mace, Sünen, 1, 553) denilmiştir.

Eyyam-ı biyz yani ayın parlak günleri olan 13-14-15. günleriyle alakalı olarak da buyrulmuştur ki, "Rasûlüllah (s.a.v.) ayın on üç, on dört ve on beşinci günlerinde biyz orucunu tutmayı emrederdi..." (Tirmizi şerhi Tuhfetü'l-Ahvezi, 3, 469) Tabii buradaki emirden kasıt tavsiyedir, bu orucun sünnet oluşudur.

Rabbim, farz olan Ramazan orucunu ifadan sonra sünnet olan bu 6 günlük şevval orucunu da eda edebilmeyi cümlemize nasip ve müyesser kılsın.
***

Yazıyı kaleme alan Zaman yazarı Ahmet Şahin hocaya da, buraya aktararak daha geniş kitlerere ulaşmasına vesile olan berrin_33 kadeşimize de teşekkürler ediyoruz. Rabbim cümlemizi rızası istikametinde sadakatle ubudiyetten ayırmasın.

Hocam, Allah razı olsun.

Şevval orucunu tutabilenlerden eylesin.

Teşekkürler.

Allah (cc) cümlemizi şevval ayının mukafatına eren kullarından eylesin inş Makalelerin yazan kardeşlerimizden Allah (cc) razı olsun

Eyyam-ı biyz: Dolunay


Zaman ihtiyarladıkça Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyye gençleşiyor. Modern ilimlerin terakkisiyle, on dört asır önce gelen o Ümmi Peygamberin (s.a.v.) yaşadığı hayatın ve tavsiye ettiği prensiplerin mükemmelliği daha iyi idrak ediliyor. Nitekim Rabbimiz celle şânühu şöyle buyuruyor:

“(Rasûlüm) de ki, hamdolsun Allah'a. 0, ayetlerini (delillerini) sizlere gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız.” (Neml suresi, 93)Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?" (Fussılet suresi, 53)

Bu günlerde ilim adamlarının dikkatini çeken yeni bir konu var:

İnsanoğlunun ayak basıp yakından tanıdığı Ay'ın insanlar üzerindeki tesiri.

İlim adamlarının araştırmalarına göre, dev gibi okyanuslarda med-cezir (gel-git) olaylarına yol açan dolunay, vücudunun yüzde 80'i su olan insanoğluna da tesirler yapıyor. Vücuttaki sıvı dengesi bozuluyor, beyindeki düzenli işleyiş aksıyor ve kalp atışı hızlanıyor. Özellikle kalp ve şeker hastalarında tehlikeli sonuçlara yol açabilen dolunay, sinir sistemindeki hücrelerin işleyiş düzenini bozduğu için dengesizlikler meydana getiriyor. Bunda vücuttaki elektrik akımının iki misline çıkması da büyük rol oynuyor. Dolunayın kadınlara daha fazla tesir ettiği de bir gerçek. İlim adamları bu tesirleri şöyle sıralıyor:

1) Kadınlar dolunay günlerinde çok hassas oluyor ve daha çabuk ağlıyorlar.

2) Doğumlar, bu günlerde yüzde 20 oranında artıyor.

3) Dolunay adet görme düzenini bozuyor ve kanamaları arttırıyor.

4) Cinsiyet hormonundaki artış sebebiyle cinsi arzular fazlalaşıyor.

5) Kadınlarda migren artıyor ve daha saldırgan hale geliyorlar.
***

SUÇ ORANLARI, OLAYLAR, İNTİHARLAR

1993 yılının Ağustos ayındaki dolunay günlerinde, Almanya'daki adam öldürme, cinnet geçirme ve intihar olaylarında önemli artışlar meydana geldi. Yapılan araştırmalara göre dolunay, yalnız Kuzey Avrupa ülkelerinde değil, yeryüzünün her yerinde insanlara tesir ediyor. Psikologlar, dolunay zamanı insandaki ruhi değişimin tespit edildiğini söylüyorlar. Ay'ın bu günlerinde cinnetlerin arttığını söyleyen Fransız araştırmacı Rene Claude Guillot, işlenen cinayetleri araştırmış ve konuyla alakalı olarak "Dolunay Cinnetleri" adlı bir kitap yazmış. Araştırmacı: "Yalnız Fransa'da değil, Amerika'daki polis kayıtlarından da dolunay gecelerinde işlenen cinayetlerin sayısında artış olduğunu fespit etmek mümkün" diyor.

Bilim ve Teknik Dergisi'nde neşredilen "Dolunay ve Suç" başlıklı haberde aynı doğrultuda: "Hindli iki bilim adamı, 1980'deki dolunaylar sırasında görülen zehirlenmelerin ve 1984'teki dolunaylarda cereyan eden suç oranının arttığını" bildirdi. Bu çalışmalar, ciddi bir tıp dergisi olan British Medical Journal'da yayınlandı. Araştırmacı Prof. C.P.Thakur'a göre, dolunay günlerinde zehir alma veya zehir verme yoluyla gerçekleşen intihar ve cinayetlerin artış sebebi, insan vücudundaki gel-git (med-cezir) dalgalarıdır.

Dolunay sırasında Dünya, Ay ve Güneş aynı doğru üzerinde olduklarından, Ay'ın insan üzerindeki çekim kuvveti artar ve vücuttaki su miktarı yüzde 60'ı aşar. Bunun yol açtığı bedeni ve ruhi değişmeler ise, zehir alma-verme ve suç işleme eğilimini arttırır. Araştırmacı, beş yıl içinde üç polis karakoluna bildirilen suçları bilgisayara yükleyip, neticeyi dolunay tarihleriyle karşılaştırarak bu sonuçlara varmıştır.
***

HADİS-İ ŞERİFLERDE DOLUNAY

İncelediğimiz bu yeni araştırmalar, bize eyyam-ı biyz tabir edilen ve kameri Ay'ın 13, 14 ve 15. günleri tutulması sünnet olan orucu hatıra getirdi. Acaba Efendimiz (s.a.v.) bu orucu niye tavsiye ediyor? Araştırmamızın neticesi, binlerce ehl-i ilmin 14 asırdır önünde saygı ile eğildiği 0 Ümmi Peygamberin (s.a.v.) doğruluğunu ve peygamberliğini adeta bir kere daha tasdik etmektedir: "Evet doğru söyledin ve hakkı konuştun ya Rasûlallah" diyerek…
Şimdi dilerseniz mûteber hadis kitaplarının mevzu ile alâkalı hadislerine bir göz atalım:

1. Buhari, Müslim ve Nesei'nin ittifakla rivayet ettikleri hadiste, Ebu Hureyre (r.a), Efendimizden şöyle rivayet ediyor: "Dostum Halilim (s.a.v.) bana her ay 3 gün oruç tutmayı tavsiye etti."

2. Müslim'in Ebu'd-Derda'dan (r.a) rivayet ettikleri hadisi şerifte, "Habibim, yaşadığım müddetçe terk etmeyeceğim her ay 3 gün oruç tutmayı tavsiye etti." buyurulur.

3. Buhari ve Müslim, Abdullah Bin Amr'dan ittifakla şu hadis-i şerifi rivayet ediyorlar: "Efendimiz buyurdu ki: Her aydan 3 gün oruç tutmak, bütün sene oruç tutmak gibidir."

4-Beyhaki, Taberani, Ebu Davud, Nesei, Tirmizi, Ahmet b. Hanbel, Bezzar, İbn Hibban sahihinde ve diğer hadis kitaplarında, bu konuyla alakalı birçok hadise rastlıyoruz. Mesela: Tirmizi ve Nesei, Ebu Zerr’den ( r.a) şu hadisi rivayet ediyorlar: "Ey Ebu Zerr, her ay üç gün oruç tutarsan, 13,14 ve 15.ci günleri tut."

Bilindiği gibi ayın ortasına rastlayan bu üç gün, dolunay günleridir. Ve bütün bu hadisler, Efendimizin (s.a.v.) ümmetine eyyam-ı biyz (beyaz, ak-parlak günler) orucunu ısrarla tavsiye ettiğini ortaya koymaktadır. Bu günlere, gündüz güneşle, gece de dolunayla 24 saat aydınlık olmasından dolayı eyyam-ı biyz denmiş.

Efendimiz (s.a.v.) bu orucu niçin tavsiye ediyor? Ahmed bin Hanbel, İbn-i Hibban sahihinde, Beyhaki, Bezzar, İbn Abbas'dan rivayet ediyorlar. Efendimiz (s.a.v.) buyurdu: "Sabır ayının (Ramazan) orucu ve her aydan üç gün oruç tutmak, göğsün vahar'ını giderir. "Vahar” kelimesi Arapça'da "kin, gayz, öfke, düşmancık, vesvese, hile, sinirlenme" manalarına gelmektedir.

Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde, Ebu Zerr (r.a) Peygamber Efendimizden (s.a.v.) şu hadis-i şerifi rivayet ediyor: "Her ay üç gün oruç tutmak, göğsün mağalle'sini giderir." Sahabiler sordular: "Ya Rasûlallah, göğsün mağalle'si nedir?" Efendimiz buyurdular: "Şeytanın pisliğidir."

Efendimiz (s.a.v.) tarafından dolunaya rastlayan günlerde oruç'un tavsiye edilmesi, gerçekten 0'nun kıyamete kadar devam edecek mucizelerinden biridir. Ebû Dâvud ve Nesei’de, Kudame b. Nilham şöyle söylüyor: "Efendimiz (s.a.v.) bize eyyam-ı biyzde (beyaz günler) oruç tutmayı emrederdi ve "Bu, bütün sene oruç tutmak gibidir" buyururdu.

Bu hadisleri bir bütün olarak incelediğimizde, Efendimizin ihbar-ı gaybi nevinden iki mucizesi zuhur ediyor:

a) Efendimiz (s.a.v.) Dolunay'ın insan vücudu üzerindeki menfi tesirlerinden haber veriyor ki; bu hadise 14 asır sonra yeni anlaşıldı ve araştırmalar hala devam ediyor.

b) Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), insanın bu menfi tesirlerden korunmasını tavsiye ederken tedavi yolunu da gösteriyor. Bu ikinci şık, henüz ilim adamlarınca tespit edilmiş değil. Ve araştırmacılar, Dolunay'a karşı vücudumuzdaki tabii dengeyi nasıl koruyacağımız hususunda yeterli bir şey söyleyemiyorlar, zira çok yeni bir konu (!). Ama maddede ve manada rehberimiz olan Hz. Muhammed Mustafa [/b](s.a.v.), mucizevi tıbbıyla asırlar öncesine ışık tutuyor, tekrar [b]Tıbb-ı Nebevi'ye dikkatleri çekiyor, kafa ve kalp bütünlüğüne ermiş doktorları, bu sonsuz hazineye davet ediyor.

Hadis şerhlerinde, eyyam-ı biyz'in faziletleri üzerinde durulurken, bu orucun sıkıntı, stres ve şeytanın pisliğini gidermesi hususunda bir şey söylenmiyor. Zira bu (stres), eskiden bilinen bir şey değildi. 21. asrın başlarındaki bizler, dolunayın insan üzerindeki menfi tesirlerini öğrenince, Efendimizin (s.a.v.) orijinal ve her zaman taze tavsiyelerinin hikmetini daha iyi anlıyor ve bunu bütün dünyadaki ihtiyaç sahiplerine duyurmanın heyecanını yaşıyoruz.

Bakalım dolunayın insanlar üzerindeki menfi tesirlerini tesbit eden ilim adamları, bu tesirlere karşı korunma ve tedavi yollarını da keşfedecekler-edebilecekler mi? Bilmiyoruz. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, 14 asırlık farkı kapayamayacaklardır.

Kaynak: (Tashih ve tanzimlerle H. E.) Üsve-i Hasene, Düşünen İnsanlar İçin ve http://www.kalbinsesi.com/konu/dolunay.asp

Hocam gerçekten harika bir yazı. Hayretlerimi gizleyemiyorum. Yazan kişinin bu şekil ilişkilendirmesi ise ayrıca takdire değer.


Serbest Kürsü

MollaCami.Com