Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Karınca öldürmek ve "karınca duası"

Karınca öldürmek ve "karınca duası"

Özellikle evlerdeki canlıları öldürmeden onları kendi tabii mekânlarına göndermenin yollarını aramamız münasip olur. Asıl itibariyle zararsız olan canlıların hayatını korumaya çalışmalıyız. Şayet bunu yapamıyorsak ve bize zarar da veriyorlarsa öldürmek haram değil, caizdir.

Aslen zararsız olan canlıları öldürmek, hele de işkence yapmak dinimizce kabul gören bir anlayış olmadığı gibi, insanlık açısından da kesinlikle doğru bir davranış olmaz. Dinimizdeki hükmü ise vaziyete göre ya haramdır ya da mekruh.

Mesela; insanlara zarar veren karıncayı suya veya ateşe atmadan öldürmek caizdir. Fare, akrep yılan gibi zararlıları ise her zaman her yerde öldürmek caizdir. Zira Müslim’de geçen bir hadis-i şeriflerinde Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), yılanı ve yırtıcı hayvanları öldürünüz, buyurmuşlardır.
***

İbn Abbas’tan (r.anhümâ) rivayet edilen bir hadis ise şöyledir:

"Rasûlüllah (s.a.v.) dört hayvanın öldürülmesini yasakladı: Karınca, arı, hüdhüd, surad (sarı ve yeşil renkli ağaçkakan kuşu)." (Ebû Dâvud, Sünen, Edeb 176)

Bu hadis-i şerifle dört hayvanın öldürülmesi yasaklanmaktadır:

1. Karınca,

2. Arı,

3. Hüdhüd,

4. Surad.


ed-Demîrî, karınca ile ilgili olarak der ki: "Şerhu’s-Sünne’de Begavî'nin ve Hattâbî’nin de dediği gibi bundan maksad ‘Süleymânî’ denen iri karıncadır. ‘Zerre’ de denilen küçük karıncanın öldürülmesi ise caizdir. İbn Ebî Zeyd, eziyet veren bütün karıncaların öldürülmesinin caiz olduğunu söylemiştir." Hattâbî, bu karıncaların insanlara pek az zarar ve eziyet verdiğini belirtir.

Surad hakkında en-Nihaye´de: "Başı ve gagası iri olan bir kuştur, tüyleri de büyüktür, yarısı beyaz, yarısı siyahtır" denmiştir. Ancak Ahterî´de sarı ve yeşil bir kuş olduğu, bazı lügatlerde ağaçkakan olduğu belirtilir. Hattâbî´ye göre bunun öldürülmesinin yasaklanması, etinin haram oluşundan gelir. "Çünkü der, bir hayvanın öldürülmesi yasaklandı ise, bu ona hürmet için veya onda bulunan bir zarar sebebiyle değilse, etinin haram kılınması sebebiyledir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.), eti yenilmeyen hayvanın öldürülmesini yasaklamıştır." Âlimler, surad kuşu ile cahiliye Arabının teşâümde bulunduğunu ses ve şahsıyla uğursuzluk çıkardığını belirtir. Bazıları: "Onların surad kuşundan hoşlanmamaları ismi sebebiyledir. Çünkü tasridden gelir, tasrid ise taklil (azaltma) demektir" demişlerdir.

Arının öldürülme yasağını Hattâbî, onun faydalı bir hayvan olmasıyla izah eder ve "bal ve mum" imal ettiklerini hatırlatır.

Hüdhüdün öldürülmesinin yasaklanması da, tıpkı surad kuşu hakkında söylendiği gibi "Etinin tahrimi/haramlığı ile ilgilidir" denmiştir. Ayrıca, onun pis koktuğu, dolayısıyla cellâle (pislik yiyen hayvan) durumunda olduğu belirtilmiştir.
***

Biz, alimlerimizin yorumlarına şunu ilave etmek isteriz: Bizce sebebi bilinir veya bilinmez. Esas olan, Rasûlüllah’ın (s.a.v.) yasaklamasıdır. O’nun her yasağında -tıpkı her emrinde olduğu gibi- nice hikmetler, maslahatlar var. Bunların cüz’î bir kısmını bilsek de pek çok kısmını bilemeyebiliriz. Zamanla bilemediğimiz hikmetler peyder pey zuhur edebilir, anlaşılacak hale gelebilir. Nitekim günümüzde, tabiatta mevcut hassas bir dengeden bahsedilmektedir. İnsanoğlu rastgele tasarrufları ve müdahaleleriyle bu dengeyi bozmakta ve sonradan büyük zararlara maruz kalmaktadır.

Öldürülmesi yasaklanan hayvanların bu dengede mühim bir rol sahibi oldukları söylenebilir. Kasır aklımız ve sınırlı bilgimizi, sönük beşerî yorumlarımızı esas alarak nebevî tahdid ve yasakları küçük görme gafletine düşülmemelidir. (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14, 162-163)

Yazımızın bu kısmını dilerseniz şiirli bir fıkrayla noktalayalım.

Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesindeki armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülmesi için, Şeyhü'l-İslâm Zenbilli Ali Efendi'den, şu beyti yazarak fetva ister:

Dırahta ger ziyan etse karınca
Zarar var mıdır, ânı kırınca?


Şu demek: Ağaca karınca zarar verdiğinde, onu kırmanın, yok etmenin/öldürmenin mahzuru var mıdır?


Zenbilli Ali Efendi, beyitle sorulan suale, yine bir beyitle cevap verir:

Yarın Hakk'ın dîvanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca


Sözün özü: Şayet zarar veriyorlarsa ve öldürmeden onları def etmek de mümkünse öldürmemek lazım. Ama mümkün değilse, fıkhen fetvası var; bununla birlikte takva yolunu tercih edip öldürmemek tabii ki en güzeli…
***

İkinci kısma gelince…

Söz konusu dua, halk arasında “karınca duası” veya “bereket duası” diye meşhurdur. Kaynaklarda, bu şekliyle Rasûlüllah Efendimizden (s.a.v.) nakledilen bir duaya rastlanmıyor, ya da en azından biz rastlayamadık.

Fakat duanın metnine baktığımızda, ayet ve hadislerde geçen kelime ve mefhumlardan mürekkep olduğunu görüyoruz. O bakımdan bu duanın okunmasında yahut ticarethanelere asılmasında herhangi bir mahzurun olmayacağını, bilakis faydalı olacağını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Günümüze kadar gelen ve okumaya mezun kişilerce halen okunan Evrâd-ı Fethiye, Evrâd-ı Bahâiye, Evrâd-ı Şâzelî ve sair virdlerdeki çeşitli dualar da böyledir. Yani esas itibariyle ayet ve hadislerden, rical-i maneviyenin iltica ve tazarrularında tertip edilmiştir. Nitekim bu duaları Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî (k.s.) hazretleri “Mecmûatü'l-Ahzab” isimli eserinde bir araya getirmiştir. Bu virdlerdeki duaların da bazılarının aynıyla Rasûlüllah Efendimizden (s.a.v.) varit olmadığı açıktır. Ancak Sevgili Peygamberimizden (s.a.v.) sonra gelen Onun varisleri, ayet ve hadislerdeki dua manasını ifade eden bu kısımları bir araya getirmişler, Zât-ı âlilerine arz edip kabul buyrulduktan sonra bu şekilde bu metinleri ortaya koymuşlardır.

Bu esas ve uygulamadan hareketle, “karınca duası”nın da kimden ve nereden geldiğini tesbit edememekle birlikte, böyle bir dua yoktur, okunması mahzurludur diyemeyiz. Aksine faydasına ve tesirine inanırız. İnanmayanlara da diyeceğimiz bir şey olamaz. Kendilerinin bileceği bir iştir.

Son söz:

Üstazımız Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) hazretlerinin, kendi el yazısıyla tashih ettiği “karınca duası”nın bizzat şahidiyim. Sonraları Fazilet Neşriyat tarafından da basıldı. Halen mevcut olduğunu biliyorum. Eğer tamamen uydurma ve lüzumsuz bir şey olsaydı, niçin o metni tashih edecekti O büyük zât? Öyle değil mi?

Bu da bizim için zaten yeterli senettir.

Vesselâm…

Allah razi olsun .Çok emek vererek, verdiğiniz bu cevab bilgilenmemiz açısından çok yararlı oldu. elinize ve emeginize sağlık

Size yine şu şekilde bir sorum olacak .

hanımlara mübarek gecelerde kardeşlerimiz tesbih namazı kıldırıyorlar.
kıldıran kardeşimiz sesli okuduğu için namazı olmuyor ve tekbir alınıb başlandığı için tekrar o namazı kılması lazım diye kardeşlerimize söylenmiş.
Bu hususda bizim tereddütlerimizi giderirseniz memnun oluruz.....................

Öyle bir şeyin bahis konusu olmaması lazım... Ama benim sizden ricam; bu ve benzeri soru ve problemlerinizi mahallinizdeki kardeşlerimizle çözmeniz... Öylesi daha uygun ve sıhhatli olur.

Selam ve dualarımla...

Hocam Allah razı olsun bayadır yazılarınızı takip edemiyordum. İnşallah yavaş yavaş bakıyorum. Ellerinize sağlık. Çok faideli bir paylaşımdı. Sizlerden ve tüm kardeşlerimizden dua bekliyorum inşallah. Teşekkür ederim tekrar.

saygılarımla
güvercin

İNSANI TÜKETEN YOLLAR DEĞİL; ERİŞEMEĞİ MUTLULUKLARDIR:( sevgi ve muhabbetle güvercin

Allah cümlemizden râzı olsun sevgili GÜVERCİN...

Dualar müşterek...

Rabbim derslerinizde, hizmetlerinizde başarılar versin.

Teşekkür ediyorum.

Selamlarımla...

Haşmet Babaoğlu, Vatan, 20.06.2007 hasmetb@gazetevatan.com

Öğle vakti karınca duası


Uzaktan baktığımda gördüğüm, yemyeşil çim. Şık, ferahlatıcı, sakinleştirici bir manzara.

Hafifçe dizlerimi kırıp eğilerek ve dikkatle baktığımda her biri başka havadan çalan ot öbekleri görüyorum. Kimisi jölelenip dik tutulmuş saç gibi, kimisi ayak altında çiğnenmiş taze soğanı andırıyor.

Diz çöküyorum bu kez...

Vakit öğleye yaklaştığı için ot kokusu iyiden iyiye baharatlanmış, genzimi yakıyor.

Yetmiyor. Uçarı ve yalnız çocukluğumdaki gibi uzanıyorum toprağa.

Yeşillik bölünüp parçalanıyor. Bambaşka bir dünya çıkıyor ortaya.

Karıncaların dünyası.
***

En ürpertici olanı ne biliyor musunuz?

Kendi büyüklüğünüzden, iriliğinizden korkuyorsunuz. Tek hareketiniz bir anda ortalığı dağıtabilir; üç adımda binlerce karınca ve böceğin hayatını bitirebilir ve bunun hiç farkında olmazsınız! Öyle bir güç, o kadar ayrı bir dünya!

Halbuki övünülecek hiçbir yanı yok iriliğin.

Ve kudretin utanılacak bir yanı var.

İşte bunu belki bir saniye için ama iliklerinize kadar hissederek anlıyorsunuz.

Üstelik yere uzandığınızda ilk bakışta sanki Avrupa Orta Çağı’na ait ürkütücü bir mahşer tablosu çıkıyor karşınıza...

Müthiş bir kalabalık. Telaş içinde koşuşturan, şaşkın bir kalabalık.

Sonra gözünüz yavaş yavaş alışıyor bu manzaraya.

Ve bir düzenin, sıkı bir düzenin varlığını fark eder gibi oluyorsunuz.

Ama hepsi o kadar!

Ondan sonrası sıradan bir insanın çıplak gözünün kavrayacağı şey değil.

Karıncalara bakmak, bilgilenmek anlamına gelmiyor. Harcıalem bir ansiklopedi maddesine bakmak bile daha çok, daha dolgun ve doğru bilgi sağlar.

Ancak karıncalara, böceklere, kurtçuklara bakmak, kendini ve dünyayı yeniden hissetmek, yeni baştan düşünmek anlamına geliyor.
***

O an benim için daha kesin olan şey şu...

Toprağa yüzükoyun uzanıp karıncalara bakmak, bir anlamda dua etmek.

İçten, sessiz, çok derin bir kopuş, yakarış, anlayış ve susuş.

“Karınca duası” denen bir şey vardır hani.

Kasaba ticarethanelerinde, babaanne mutfaklarında karşımıza çıkar. Bereket getirsin diye asılır duvarlara.

Ve kargacık burgacık yazılara da mecazi sıfat olmuştur.

Ve aslında o “dua”nın duayla, Kuran’la, sünnetle bir ilgisi yoktur. Folklorik bir şeydir. [Kendisini, yukarıdaki yazıyla birlikte kısaca bilgilendirmeye çalıştım; faydalanacağını umuyorum. H. E.]

Şimdi ben diyorum ki asıl “karınca duası” karıncalara bakmaktır.

İşi gücü bırakıp uzun uzun bakmak...

Yanlarına uzanmak...

2 Elini, parmaklarını yol yapmalarına izin vermek...

Küçüğün küçük, büyüğün büyük olmadığını anlamak...

Acz ve itiraf.

Sevinç ve dilek.

Dua bu!

Yakarış ve sessizce konuşma.

Apaçık bir “münacât!”

Allah razı olsun, "karınca duası" hakkında bilgiye sahip değildim, öğrenmiş oldum.. Haşmet bey de konuya farklı bir yaklaşımda bulunmuş.. İnşallah bilgilendirmeniz faydalı olur..

Allah râzı olsun hocam.
Teşekkürler.

Bir Karıncanın Vatan Sevgisi


Ülû'l-azm Peygamberlerden Hz. Musa (a.s.), ekip biçmek için bir yerde kendine bir tarla açacaktı. Cenab-ı Hakk’a müracaat edip izin istedi. Cenab-ı Hak da ona, üç gün o tarlaya gidip “Ey canlılar! Burayı terk edin, ben buranın ağaçlarını yakıp tarla açacağım” diye nida etmesini/seslenmesini emretti.

Üç gün sonra Hz. Musa canlılardan kalan oldu mu, diye tarla yapmak için açacağı yeri gezip, teftiş etmeye başladı. İlanı bütün canlılar duymuş ve orayı terk etmişlerdi.

Sadece bir yaşlı karınca kalmıştı. Musa aleyhisselâm ona, “İlanımı duymadın mı? Niçin terk etmedin burayı? Yoksa rahatsız mısın?” diye sordu.

Yaşlı karınca Hz. Musa’ya, “Burası bize babalarımızdan, dedelerimizden intikal eden yurdumuzdur. Biz burada doğduk, burada büyüdük, senelerdir de burada yaşadık. Vatanımızı terk etmektense, burada yanıp ölmeyi tercih etdim de, onun için terk etmedim” dedi.

Bunun üzerinede Hz. Musa oradaki ağaçları bitkileri yakmaktan ve tarla açmaktan vaz geçti.

Ellerinize sağlık daha önceki bilgilerinize ilaveniz için..

Teşekkürler sevgili ALANYA SULTANI kardeşim...

Rabbim cümlemizi sağlık ve afiyetten mahrum bırakmasın. Hayırlı ve bereketli ömürler ihsan eylesin.

"Hubbü'l-vatani mine'l-iman" hadis-i şerifinin sırrına, en azından menkabede anlatılan karıncanınki kadar olsun, mazhar buyursun.

Selam ve dualarımla...

Karınca

Hz. Süleyman bir karıncaya sene boyunca ne yediğini sormuş. O da, "Bir buğday tanesi" demiş.

O da denemek için bir karıncayı bir kutuya koymuş ve içine de bir tane buğday tanesi atmış. Bir sene sonra kutuyu açıp baktığında karıncanın, buğdayın sadece yarısını yediğini görmüş.

Ona "Sen, senede bir buğday yemez miydin?" diye sorduğunda karınca, "Ya Süleyman! O, rızkımı Razzak-ı Kerim verirken öyle idi. Ama rızık senin vasıtanla gelince, senin ileride ne yapacağını bilemedim... Ya beni unutursan; ki sen unutabilirsin. Ama Rabbim, mahlukatından hiçbirini asla unutmaz. İşte onun çin ihtiyatlı davrandım" demiş.

Acizane bir katkımız olsun efendim.. bir yerde okumuştum bu hikayeyi..

Güzel ve faydalı katkın için şükranlar sevgili alparslanyıldırım kardeşim.

Selam ve dualarımla...

Soruyu öyle sor ki; ne kendine utanç, ne de sorulana azap olsun.


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com