Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Sâlik, Velî, Evliyâ…

Halis ECE

Sâlik, Velî, Evliyâ…

Sâlik”, lûgaten yolcu demektir.

Tasavvuf ıstılâhında ise, Allâh’a giden yolu tutana, seyr hâlinde bulunduğu sürece mürid ile müntehî (baştaki ile sondaki) arasındaki mutavassıta (ortadakine) sâlik denilir.

İlmi ve tasavvuru ile değil de, hâli ile mânevî makamlarda seyreden sâlik, bu halde iken aynü’l-yakîn nev‘inden ilimlere sahip olur. Sahip olduğu bu ilimler, onun, yolunu sapıtmasına sebep olabilecek herhangi bir şüpheye kapılmasına mâni olur.

Velhâsıl sâlik; menzil-i maksûda varmak azmi, gâyeye ulaşmak kararlılığı ile tasavvuf yoluna giren, bu yolun îcap ettirdiği hususları maddî ihtiyaçlardan önde tutan, bunu meslek edinen insandır.

“VELΔ KİME DENİR?

Velî”, Arapça isim olarak sâhip, dost, yardımcı mânâlarına gelir.
Hukukî tâbir olarak ise velî, bazı muâmelelerde bir kimsenin diğerini temsil etmesi mânâsında kullanılır. Meselâ, bir çocuk veya kadının ister ana-babası, ister yakın akrabası, isterse vasîsi sıfatı ile işlerine bakan ve onun vaziyetinden mes‘ûl olan kimseye onun velîsi denilir.

Tasavvuf ıstılâhında ise “velî”; Allâh’ın sevgisine, himâyesine, mazhar olmuş, ona yakın olan zât demektir. Bir başka ifadeyle “velî”; Allah dostu, Allâh’ın hıfz u himâye ettiği kimsedir.

Velî mefhûmu, Allâh’a nisbet edildiğinde, onun sıfatlarından birisini teşkil eder. Bu durumda velî, Allâh Teâlâ’ın, sevdiği sâlih kullarına dost olması demektir.

Velî lafzı, Kur’ân-ı Kerim’de on üç âyette Allâh’ın ismi olarak geçer. Bunlardan birinin meâli şöyledir:

“Yoksa onlar (inanmayanlar), Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost, ancak Allah’tır.”(1)

Aynı mastardan meydana gelen “el-Mevlâ” kelimesi de, kendinden yardım umulan mânâsınadır. Gene Kur’ân-ı Kerim’de pek çok âyette Allâh’ın ismi olarak zikredilir. Meselâ bunlardan birkaçı meâlen şöyledir:

“Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya, kendilerinden öncekilerin âkıbeti (sonu) nasıl olmuş? Allah onları yere batırmış (köklerini kazımış)tır. Kâfirlere de onların benzeri vardır. Bu, Allâh’ın inananların mevlâsı (yardımcısı) olmasından dolaydır. Kâfirlere gelince, onların mevlâsı yoktur.”(2) “Eğer (imandan) yüz çevirirlerse (endişelenmeyin); biliniz ki, Allah sizin mevlânız (sâhibiniz)dır. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!”(3)

Kezâ aynı mastardan meydana gelen “el-Vâlî” kelimesi de Kur’ân-ı Kerim’de Allâh’ın ismi olarak geçer:

“Onun (yani insanoğlunun), önünde ve arkasında Allâh’ın emriyle onu koruyan tâkipçi (melek)ler vardır. Muhakkak ki bir millet, kendilerindeki iyi hâli değiştirmedikçe, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirmez. Allah bir millete kötülük dilerse, artık ona mâni olacak bir şey yoktur. Onların Allah’tan başka velîleri (koruyup himâye edenleri) de bulunmaz.”(4)

Velî tâbiri Kur’ân-ı Kerim’de, Allah’ın (c.c.) yanında Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’e ve mü’minlere de nisbet edilerek, “Sizin velîniz (dostunuz) ancak Allah, onun Resûlü ve namaz kılan, zekât veren, rükû eden mü’minlerdir”(5) buyurulmuştur.

Velhâsıl “Velî” kelimesi, insana nisbet edildiği vakit, Allâh dostu olan kul mânâsına gelir. Cem‘îsi, evliyâ’dır, “evliyâlar” şeklinde kullanılması ise galattır.

“EVLİY” NE DEMEKTİR?

Evliyâ”, dost mânâsına gelen velî kelimesinin cem‘îsidir, velîler demektir. Fakat bu kelime Türkçe’de müfred olarak velî mânâsında kullanılmakta; cem‘îsi içinse, sonuna “lar” çoğul eki ilave edilip, galat olarak “evliyâlar” şeklinde teleffuz edilmektedir.

Dînî mevzûlarda ise velî ve evliyâ, veliyyullah ve evliyâullâh’ın kısaltılmış şeklidir ve Allah dostu mânâsınadır.

“Evliyâ” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 34 yerde, âit zamirleriyle birlikte 44 yerde geçmektedir.

Bunlardan birisinin meâli şöyledir:

Allah, inananların dostudur. Onları karanlıklardan kurtarıp aydınlığa çıkarır. İnkâr edip kâfir olanların dostu ise, şeytanlardır. Onları, aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”(6)

Evliyâ’nın yani velîler’in en mühim vasıfları müttakî olmalarıdır.

Müttakî ise, muhtelif âyetlerde beyan edildiğine üzere; kâmil mânâda inanan, namazını dosdoğru edâ eden, zekâtını noksansız veren, infâkını hem bollukta hem darlıkta yapan... Öfkesini yenen, insanları bağışlayan, tevbe ve istiğfâra devam eden, hatasında ısrâr etmeyen... Râbıta ve Zikrullah ile meşgul olan, geceleri ihyâ eden, ihsân sahibi ve her hak sahibine hakkını veren insandır.

Bir başka ifadeyle velîler, Allâh Teâlâ’nın hâs ve sevgili kullarıdır.

Yine Kur’ân-ı Kerim’de beyan buyurulduğuna göre; Cenâb-ı Hak ihsan sahiplerini, tevbe edenleri, temizlenenleri, sabredenleri, Allah yolunda cihâd edenleri, müttakîleri, Allâh’a tevekkül edenleri, âdil olanları, sözünde duranları sever.

Bu güzel ahlâkî meziyetlere sahip olanları seven Mevlâ-i zû’l-Celâl, aksi huylara sahip olanları ise sevmez.

Hâl böyle olunca zâlimler, günahkârlar, kendilerini beğenip böbürlenenler, hâinler, alenî günah işleyenler, müsrifler, şeytanın yoluna tâbi olanlar ve haddi aşanlar Allâh’ın velîleri değil, şeytânın dostları-velîleridir. Nitekim bir âyet-i kerimede buyurulmuştur ki:

“İman edenler, Allah yolunda mücâhede ederler. İnanmayanlar ise, bâtıl dâvalar ve şeytan yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarına (evliyâsına) karşı mücâdele edin. Şüphe yok ki şeytânın düzeni ve tuzağı zayıftır.”(7)

el-Hâsıl evliyâullah, Allâh Teâlâ’nın sâlih kullarıdır, dostlarıdır.
Peygamberler (aleyhimüssalevâtü vet teslîmât ve alâ nebiyyinâ hâssa) mûcize sahibi oldukları gibi, Allah dostları da kerâmet sahibidirler.
Cenâb-ı Hak onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

“İyi bilin ki, Allâh’ın dostlarına (velî kullarına) korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman etmiş ve takvâ sahibi olmuşlardır. Onlar için dünya hayatında da âhirette de müjde vardır. Allâh’ın sözlerinde aslâ değişme yoktur. (O, verdiği sözü mutlaka yerine getirir.) İşte bu, büyük kurtuluştur.”(8)

DİPNOTLAR
(1) Kur’ân-ı Kerim, Şûrâ sûresi, 42/9.
(2) Kur’ân-ı Kerim, Muhammed sûresi, 37/10-11.
(3) Kur’ân-ı Kerim, Enfâl sûresi, 8/40.
(4) Kur’ân-ı Kerim, Ra‘d sûresi, 13/11.
(5) Kur’ân-ı Kerim, Mâide sûresi, 5/55.
(6) Kur’ân-ı Kerim, Bakara sûresi, 2/257.
(7) Kur’ân-ı Kerim, Nisâ sûresi, 4/76.
(8) Kur’ân-ı Kerim, Yûnus sûresi, 10/62-63-64.

Seyr u sülûk

Seyr u sülûk, kelime ve terkip olarak yürüme, gezme, seyretme, yola girme, yol tutma, demektir. Tasavvuf lisanında ise, müridin Allah'a vuslatıyla-ulaşmasıyla sonuçlanan manevî yolculuğu ifade eden bir tabirdir. Aynı manada sefer ve seyahat kelimeleri de kullanılır. Bir tarikata girerek seyr u sülûke başlayan mutasavvıf ise; "sâlik", "ehl-i sülûk", "sâir", "sâih", "seyyâr" ve "müsâfır" gibi isimlerle de anılır.

Seyr u sülûk, kişinin kendi başına yapabileceği bir iş değildir. Önce sahih-sünni hak bir tarikata girilmesi, kâmil ve mükemmil bir mürşide bağlanılması gerekir. Bu bağlanma seyr u sülûkün vazgeşilmez şartıdır. Sâlik, sülûku boyunca mâsivâden (bütün dünyevî ilgi ve ilişiklerden) kesilerek nefsini tezkiye eder/arındırır; kötü huylardan kurtularak ahlâkını güzelleştirir; böylece Allah'a vusûl (ulaşma-kavuşma) istidat ve kabiliyeti kazanır.

Her zînazar, gözüyle, yerden tâ Neptün seyyâresine kadar bir sâniyede çıkar; her zîilim, aklıyla, kozmoğrafya kanunlarına binip, yıldızların tâ arkasına bir dakikada gider; her zîimân, namazın ef’âl ve erkânına fikrini bindirip, bir nevi Mi’rac ile kâinatı arkasına atıp, huzura kadar gider; her zîkalb ve kâmil velî, seyr ü sülûk ile, Arştan ve daire-i esmâ ve sıfâttan kırk günde geçebilir. Hattâ, Şeyh-i Geylânî, İmâm-ı Rabbânî gibi bâzı zâtların ihbarât-ı sâdıkaları ile, bir dakikada Arşa kadar urûc-u ruhânîleri oluyor.(Risale-i Nurdan)
_____________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Sevgili kardeşim Yolcu;

Çok değerli katkıların için teşekkürler... Ellerine-gönlüne sağlık. Allah râzı olsun.

Selam ve dualarımla...

ALLAHIM HİÇ OLMAZSA SALİK OLABİLMEYİ NASİP ET ŞU KEMTER KULUNA..
ALLAH RAZİ OLSUN..


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com