Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Mescidin Siyahi MeleGi

Hem zenci hem de yasli bir kadindi. Bunlara fakirlik de eklenince tamamen içine kapanmis ve kimselerle görüsmez olmustu. Fakat bu haliyle de mescidi temizlemekten de geri kalmazdi.

Cemaat daGilinca hemen Resulullah'in mescidine gelir, kiyida kösede kalan çöpleri toplar ve ortaliGi temizledikten sonra, elindeki deGneGi yardimiyla zorlukla yürüyerek Medine disindaki evine dönerdi.


Adeta kendini mescidin hizmetine adamis bir melek gibiydi. Yasli kadin günün birinde vefat etti. Komsulari, onu basit bir cenaze merasimiyle defnettiler. Yasayisindan kimsenin haberi olmayan zenci kadinin vefatindan da fazla kisinin haberi olmamisti.

Durumu Peygamber Efendimiz isitince sordu: "Neden vefat haberini bana duyurmadiniz?" Resulullah'in etrafindaki nur halkasini olusturan sahabeler, birbirine güvenip o yasli kadinin vefatini duyurmamis olmaliydi.

Resulullah, oldukça üzgün bir vaziyette zenci kadinin kabri basina gitti ve tekbir getirerek cenaze namazini bizzat kildi

. Kainatin Efendisi, ashabinin göz yaslari arasinda o yasli zenci kadin için dua etti.

SANİ

Slm

Selamün Aleyküm. Allah'in Rahmeti ve Bereketi Üzerimize Olsun. Hayirli Günler

yaptigi hizmetin karsiliginialmis ne kadar nasipli ve guzel bir insanmis Allah sefaatlerine nail eder insallah cumlemizi

YASANMiS BiR ÖYKÜ

(Bu yasanmis öyküyü aktaran, sayin Dr. Ömer Musoglu 85 yasindadir ve halen
istanbul Moda`da
oturmaktadir.)



1957 yilinda istanbul Tip Fakultesi`nden mezun olup ihtisas yapmak uzere
ABD`ye gitmistim. Gorev yaptigim hastahanede basimdan geçen ilginç bir
hadiseyi soyledir:
Amerika`ya gittigim ilk yillar... New York`da Medical Center Hospital`da
gorev almistim. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak,
elektrokardiyografi çekmek gibi isler...
Yeni gelmis doktorlar hemen dogrudan hasta muayenesine, tedavisine
verilmiyor. Diger zamanlarda da laboratuvarda çalisiyorum. Bir hastaya
gittim. Yaslica bir adam, tahminen yetmis bes yaslarinda.
'kan verecegim kolunuzu açar misiniz?'dedim. Adamcagiz kanserdi ve ayni
zamanda kansizdi. Kolunu açtim, baktim pazusunda Turk bayragi dovmesi var.
Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan
edemedim:
'Siz Turk musunuz?' Kaslarini yukariya kaldirarak 'hayir' manasina bir
isaret yapti. Ama ben hala merak ediyorum.
'Peki bu kolunuzdaki Turk bayragi nedir?'
'Aldirma oylesine bir sey iste.' dedi.
Ben yine israrla: 'Fakat benim için bu çok onemli, çunku bu benim
milletimin bayragi, benim bayragim...'
Bu soz uzerine gozlerini açti. Derin derin yuzume bakti ve mirlti halinde
sordu:
'Siz Turk musunuz?'
-Evet Turk`um.
ihtiyar gozlerime tanidik bir goz ariyor gibi bakti. Anlatmaya basladi:
'Yil 1915. Çanakkale diye bir yer var Turkiye`de. Orada savasmak uzere
butun Hiristiyan devletlerden asker topluyorlardi. Ben, Avustralya
Anzaklarindandim.
ingilizler bizi toplayip
dediler ki:
'Barbar Turkler Hiristiyan dunyasini yakip yikacaklar. Butun dunya o
barbarlara karsi cephe açmis durumda. Birlik olup uzerlerine gidecegiz. Bu
savas çok onemlidir.'
Biz de inandik sozlerine ve savasmak isteyenler arasina katildik.
Beynimizi yikayan ingilizler Turklere karsi topladigi askerlerin tamamini
Çanakkale`ye sevk ediyormus. Bizi gemilere doldurup Misir`a getirdiler,
orada birkaç ay talim gorduk, sonra da bizi alip Çanakkale`ye getirdiler.
Savasin siddetini ben ilk orada gordum. Oyle ki denize dusen gulleler
sulari metrelerce yukari fiskirtiyor, gokyuzunde havai fisekler geceyi
gunduze çeviriyordu. Her taarruzda bizden de Turklerden de yuzlerce insan
hayatinin baharinda can veriyordu.
Fakat biz hepimiz Turklerdeki gayret ve cesareti gordukçe sasiriyorduk.
Teknolojik yonden çok çok ustun oldugumuz gibi sayi bakimindan da
fazlaydik. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren sey neydi? ilk baslarda
zannediyordum ki ingilizlerin bize anlattigi gibi Turkler barbarliktan
boyle saldiriyorlar: Meger bu barbarliktan degil yureklerindeki vatan
sevgisinden kaynaklaniyormus. Biz karaya çiktik.
Taarruz edecegiz,
bizi puskurtuyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz, bizi yine puskurtuyorlar.
Tekrar taarruz
ediyoruz... Derken boyle bir taarruzda basimdan yedigim bir dipçik
darbesiyle kendimden geçmisim. Gozlerimi açtigimda kendimi yabanci
insanlarin arasinda buldum.
Nasil korktugumu anlatamam. ingilizler bize Turkleri barbar, vahsi
kimseler olarak tanitti ya...
Ama dikkat ettim, bana hiç de ofkeli bakmiyorlar, yaralarimi sarmislar.
iyice
kendime gelince bu defa çantalarinda bulunan yiyeceklerinden ikram ettiler
bana. iyi biliyorum ki onlarin yiyecekleri çok çok azdi. Bu haldeyken bile
kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardi. Sok oldum dogrusu. Dedim ki kendi
kendime: 'Bu adamlar isteseler beni su anda oldururler ama oldurmuyorlar,
beni doyuruyorlar. Veyahut isteseler onceden oldurebilirlerdi.
Halbuki beni cephenin gerisine goturduler.' Biz esirlere misafir gibi
davraniyorlardi. Bu duygularla `Yaziklar olsun bana` dedim. Boyle asil
insanlarla ben niye savasiyorum, niye savasmaya gelmisim? Bu ingiliz
milleti ne yalanciymis, ne kadar Turk dusmaniymis` diyerek pisman oldum.
Ama bu pismanligim fayda etmiyor ki... Bu iyilige karsi ne yapsam diye
dusundum durdum gunlerce.
Nihayet bizi serbest biraktilar.
Memleketime dondum. iste memlekette Turk milletini omur boyu unutmamak
için koluma bu Turk bayragi dovmesini yaptirdim. Bu bayragin esrari bu
iste.'
Benim gozlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:
'Talihin cilvesine bakin ki o zaman olmek uzereyken yaralarimi
iyilestirerek sihhate kavusmama çaba sarfeden Turklerdi. Simdi de Amerika
gibi bir yerde yillar sonra yine iyilestirmeye çaba sarfeden bir Turk... Ne
garip degil mi? Avustralya`dan Amerika`ya gelirken bir Turkle boyle
karsilasacagimi hiç tahmin etmezdim. Siz Turkler gerçekten çok merhametli
insanlarsiniz. Bizi hep kandirmislar, buna butun kalbimle inaniyorum.'
Bu sozlerin ardindan nemli gozlerle 'Bana adinizi soyler misiniz?'dedi.
'Omer' cevabini verdim. Merakla tekrar sordu: 'Peki niçin Omer ismini
vermisler sana?'
-Babam Muslumanlarin ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Omer
adini vermis.
-Senin adin Musluman adi mi?
Ben, 'Evet, Musluman adi.' deyince yuzume bakti, dogrulmak istedi. Onun
yatakta oturmasina yardim ettim. Gozleri dolu doluydu. Yuzume bakarak dedi
ki: 'Senin adin guzelmis. Benim adim simdiye kadar Josef Miller` simdiden
sonra 'Anzakli Omer' olsun.'
'Olsun' dedim.
-Peki hekim beni Musluman eder misin? Musluman olmak zor mu?
Sasirdim, nasil da birdenbire Musluman olmaya karar vermisti? Meger o bunu
hep dusunuyormus da kimseyle konusup soramadigi için gerçeklestirememis.
'Tabii' dedim. 'Musluman olmak çok kolay.' Sonra kendisine imanin ve
islam`in sartlarini anlattim, kabul etti. Hem kelime-i sehadet getiriyor,
hem de agliyordu. Mirildandi:
'Siz Muslumanlar tesbih çekersiniz, bana da bir tesbih bulsan da ben de
yattigim yerden tesbih çekerek Tanri`yi ansam olur mu?'
Bu sozden de anladim ki dedelerimiz savas esnasinda Tanri`yi zikretmeyi
ihmal etmiyormus. Sonrasinda bir tesbih bularak kendisine getirdim.
Hasta yataginda tesbih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk.Bir gun
yanina gittigimde samimi bir sekilde rica etti:
'Beni yalniz birakma olur mu?'
-Ne gibi Omer amca?
-Ara sira gel de bana islam`i anlat! Sen çok guzel seylerden
bahsediyorsun. O sozleri duydukça kalbim ferahliyor.
O gunden sonra her gun yanina gittim, bildigim kadariyla dinimizi
anlattim. Fakat gunden gune eriyip tukeniyordu. Kaç gun geçti tam
hatirlamiyorum, hastanenin genel hoparlorunden bir anons
duydum:
'Doktor Omer, lutfen, 217 numarali odaya gelin!'
Hemen yukari çiktim. Omer amcanin odasina vardigimda gordugum manzara
aynen soyleydi: Sag elinde tesbih, açik duran sol kolunun pazusunda dovme
Turk bayragi, gogsunde imaniyla koskoca Anzakli Omer son anlarini
yasiyordu.
Hemen basucuna oturdum, kendisine kelime-i sehadet soylettim, o sekilde
kucagimda ruhunu teslim etti...
Ne yalan soyleyeyim agladim, agladim...

(Nakleden: KKTC Kurucu Cumhurbaskani Rauf DENKTAS, Yenicag Gazetesi,

KiRK ALTiN ÖÐÜT

Kitabın adı "Life's Little instruction Book".Amerika'da bir dönemin en çok konuşulan ve okunan eserlerinin başında yer alıyordu. Yazarı H.Jackson Brown, bu eserde, üniversiteye başlayacak oğluna verdiği öğütleri kaleme almış.Bu öğüt demeti öylesine tatlı bir dille ve öylesine tatlı kaleme alınmış ki, duygulanmamak mümkün değil...

1.Ucuz araba kullan ama alabileceğin en güzel evi al.
2.Adam gibi üç fıkra öğren
3.Sevinçlerini sakın erteleme
4.Hayatı ve hayat arkadaşını sev.
5.Her gün 30 dakika yürüyüş yap.
6.Her yemekten önce şükret.
7.Bir arkadaşına sırrını açmadan önce iki kere düşün
8.Kim olduğunu, nereden geldiğini unutma..
9.Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
10. Çocukların adalet kelimesini duyduklarında seni hatırlayacak gibi yaşa
11. Kibirli olma, yalancı olma, sevgisiz ve saygısız olma.
12. Kendini ve başkasını affetmesini bil.
13. Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl süre tanı.
14. İlk yardımı öğren.
15. Bir seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
16. Her gün altı bardak su içmeyi unutma.
17. Seni seven insanları korun
18. Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her şeyi dene.
19. Seyahate çıkarsan, cüzdanına sana ait sağlık bilgilerini, ev adresini ve telefon numaranı kaydetmeyi unutma.
20. Başarıyı iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zaman değerlendir.
21. İyi bir evliliğin iki şey bağlı olduğunu unutma.Birisi doğru insanı bulmak, ikincisi doğru insan olmak.
22. Anne ve babanı, karını ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.
23. Sevimsiz olmayacak şekilde farklı fikirde olmayı öğren.
24. Cesaretli ol.Dönüp hayatına baktığında yaptıkların için değil yapamadıkların için üzüleceksin.
25. Yanlış yapanları, yanlış yapmadan yapıcı bir şekilde eleştir.
26. Keyifsizliğini asla açığa vurma.
27. Yalaka olma, dalkavuk olma, ispiyoncu olma.
28. Nasıl bir duygu olduğunu öğrenmen için 24 saat hiç kimseyi ve hiçbir şeyi eleştirme.
29. İyiliği ve iyilik dolu sözleri esirgeme.
30. Çocukların hakkında başkalarına iyi şeyler söylerken, bırak onlar seni duysun.
31. Güç, sahip olduğun mallara bağlı değildir.Bunu hiç unutma.
32. Biriyle tanıştığın zaman elini uzat ve adını söyle.
33. Kalem ve not defterini hep yanında taşı.
34. Zamanı ve kelimeleri boş yer harcama...İkisi de değerlidir.
35. Senden az yada çok parası olanlarla konuşurken paran hakkında konuşma.
36. Zor şeyleri elde etmenin tadını çıkar.
37. Birisinin "kahraman"ı ol.
38. Neyi ve kimi, niçin desteklediğini insanlara söyle.
39. İnsanları küçümseme, küçülen sen olursun.
40. Güne başlamadan önce mutlaka aynaya bak ve "Acaba ben sevilen bir insan mıyım? " diye kendine sor

Küçük balik yiyecek bir sey sanip hizla atildi çapariye. Önce
>>müthis bir aci
>>duydu dudaginda. Gümbür gümbür oldu yüregi, sonra hizla çekildi
>>yukariya.
>>Aslinda hep merak etmisti, denizlerin üstünü. Neye benzerdi acaba
>>gökyüzü.
>>Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu. "Dudagi
>>yaniklar" denir,
>>sanslidir onlar. Hani görüp de gökyüzünü, insani, oltadan son anda
>>kurtulanlar. Ne çare balikçinin parmaklari hoyratça kavradi onu.
>>Küçük balik anladi yolun sonunun geldigini. Koca denizlere
>>sigmazdi, oysa
>>simdi yüzerken küçücük yesil legende cansiz uzanivermis dostlarina
>>degiyordu
>>minik yüregi. insanlar gelip geçtiler önünden. Bir kedi yalanarak
>>bakti
>>gözünün içine. Yavasça karardi dünya, basi da dönüyordu. Son bir
>>kez düsündü
>>derin maviyi, beyaz mercani, bir de yesil yosunu.
>>iste tam o sirada egilip aldim onu, yürüdüm deniz kenarina. Bir
>>öpücük
>>kondurdum basina. Sade bir törenle saldim denizin sularina. Bir an
>>öylece
>>bakakaldi, sonra sevinçle dibe daldi gitti, tüm kederimi söküp
>>atarak.
>>Tesekkürü de ihmal etmemisti, birkaç degerli pulunu elime
>>avuçlarima
>>birakarak. Balikçi ve kedi saskin baktilar yüzüme.
>>Sorar gibiydiler, neden yaptin bunu diye..
>>"BiR GÜN" dedim, "BULURSAM KENDiMi YESiL LEGENDEKi KÜÇÜK BALiK
>>KADAR
>>ÇARESiZ, SON ANA KADAR HEP BiR UMUDUM OLSUN DiYE.."
Umutlarınızın hiç bitmemesi dileklerimle...
ALiNTi

Orjinal olarak yazan romuslu_6

Hem zenci hem de yasli bir kadindi. Bunlara fakirlik de eklenince tamamen içine kapanmis ve kimselerle görüsmez olmustu. Fakat bu haliyle de mescidi temizlemekten de geri kalmazdi.

Cemaat daGilinca hemen Resulullah'in mescidine gelir, kiyida kösede kalan çöpleri toplar ve ortaliGi temizledikten sonra, elindeki deGneGi yardimiyla zorlukla yürüyerek Medine disindaki evine dönerdi.


Adeta kendini mescidin hizmetine adamis bir melek gibiydi. Yasli kadin günün birinde vefat etti. Komsulari, onu basit bir cenaze merasimiyle defnettiler. Yasayisindan kimsenin haberi olmayan zenci kadinin vefatindan da fazla kisinin haberi olmamisti.

Durumu Peygamber Efendimiz isitince sordu: "Neden vefat haberini bana duyurmadiniz?" Resulullah'in etrafindaki nur halkasini olusturan sahabeler, birbirine güvenip o yasli kadinin vefatini duyurmamis olmaliydi.

Resulullah, oldukça üzgün bir vaziyette zenci kadinin kabri basina gitti ve tekbir getirerek cenaze namazini bizzat kildi

. Kainatin Efendisi, ashabinin göz yaslari arasinda o yasli zenci kadin için dua etti.

SANİ


Bu ne büyük bir devlet, paha bicilmez bir nimet.

Alemlere rahmet Resulullah efendimiz hem namazini kildi ve hemde dua yapti öylemi?

Bundan daha güzel bir cenaze merasimi olabilirmi ALLAH askina?


İz Bırakanlar ( İslam Büyükleri)

MollaCami.Com