Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim

bir mesele hakkında sual sorarken dikkat!

BİR MESELE HAKKINDA SUAL SORMAK
Herhangi bir dini mesele hakkındaki sualden asıl gaye, o hususda bilgi edinmek ona göre harekette bulunmak, o vazifeyi layıkı ile yerine getirmek ve bilgiszilikten kurtulmak gibi bir arzu olmalıdır. Başkasının bilgisini lüzumsuz yere denemek, cehaletini teşhir etmek, edinilecek bilgiyi başkasının aleyhine haksız yere kullanmak, lüzumsuz yere münakaşalarda bulunmak veya insanları haksız tenkid etmek için sualler sormanın manevi mesuliyeti vardır.
İmam Malik (r.h) gibi bir kısım alimler, henüz meydana gelmemiş meseleler hakkındaki suallere cevap vermeyi uygun görmez, "Hadise vücuda gelince cevabı düşünülür" derdi. güzel bir niyete, bir ihtiyaca dayanmayan bir suale cevap vermek, onun mesuliyetine bir nevi ortak olmak demektir.
Bir gün bazı zatlar, Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v)'e lüzumlu, lüzumsuz birtakım şeyler sormaya başlamışlar. Bunu hoş görmeyen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) minbere çıkmış, "Bugün benden her ne soracak olursanız, cevabını açıkça alacaksınız" buyurmuşlardı.
Bu gibi suallerin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'i memnun etmeyeceğini anlayan Ashab-ı Kiram, korkunç bir hadise karşısında kalacakları endişesi ile başlarını yakaları içine çekerek ağlamaya başlamışlar. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.), fitnelerin şerrinden Cenab-ı Hakk'a sığınarak Allahü Teala'nın Rabbimiz, İslam'ın dinimiz ve Muhammed Mustafa'nın resulumuz olduğuna razı olduklarını söylemiş, Resulü Ekrem'e kemaliyle teslimiyetlerini göstermiş, bu gibi suallerden dolayı af dilemiştir. bunun üzerine de "...size açıklanacak olursa fenalık verecek olan birtakım şeylerden sorup durmayınız..." mealindeki Maide suresi, 101. ayet_i kerimesi nazil olmuştur.
Lüzumlu meseleler güzel bir niyet ile yerinde, zamanında ve adabına uygun olarak sorulup öğrenilmelidir. Nitekim Kur'an-ı Mübin'de (mealen) "...Eğer siz bilmiyor iseniz, zikir ehli, bilgili zatlardan sorunuz" (Nhl Suresi, ayet 43) buyurulmuştur.

Hayatin Icinden Islam