Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


KALİTELİ İNSAN - Bağışlanmanın Dört Şartı

KALİTELİ İNSAN

Bağışlanmanın Dört Şartı


"Gerçekten ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da, sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayacağım" (Tâhâ sûresi, 20/82) buyruluyor.

Bu ayete göre bağışlanma için dört şart vardır. Bunlar;

- Tevbe,

- İman,

- Salih amel ve

- Hidayet
tir.

Tevbe: İsyan, itaatsizlik, şirk ve küfürden sakınmak. Kendimize şöyle bir baktığımızda göreceğiz ki birçok insan gibi biz de sık sık günah işlemekteyiz. Bu halimize çok üzülüyoruz. Böyle, günah işleyip kirlendikçe yaptığımız ibadetlerin bir değeri olmayacağına, önce tevbe ederek günahlarımızdan el etek çekip bir daha işlemememizin gerektiğine karar vermemiz lazımdır.

İşte bu anda kendimizi tevbe geçidinde, tevbe kapısında buluruz. Şüphesiz hedefimize ulaşmak için bu geçidi mutlaka geçmemiz gerekir. Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri:

“Ey müminler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, felah bulasınız.” (Nur suresi, 31) buyuruyor.

Tevbe ve istiğfar kelimelerinin Kur'ân'da sıkça geçmesi, insanın dünya ve âhiret mutluluğunu temin etmek için bunlara şiddetle ihtiyaç duyacağını göstermektedir. Dünya ve âhiret saadetini bu iki kelimenin muhtevasını kavrayarak elde edecek olan mümin, şahsî, ailevî, toplum ve millet hayatında da bu iki kavramın derinliğine dalarak elde ettiği haz neticesinde ve ölçüsünde huzurlu ve mutlu olacaktır. Bu iki kavramın içeriğini kavrayamayan ve bunlara göre hayatını tanzim etmeyen bireylerin, ailelerin, toplumların ve milletlerin ruh ve kalpleri günah, isyan, zulüm gibi kavramlarla lekelenmiş ve vicdanları körelmiştir. Böyle bir toplum, günahların zifiri karanlıklarında boğulmaya, kaybolmaya mahkûmdur. Böyle bir çerçevede düşündüğümüz takdirde, günahların baş tacı edildiği hangi toplumun, huzur ve güvenli bir şekilde hayat sürdürdüğünü veya sürdüreceğini söyleyebiliriz? Her türlü olumsuzlukların altında tevbe ve istiğfardan kaçışın aranması gerektiğini söylemek, abartılı değildir kanaatindeyiz.

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki:

"Kul bir hata yaptığı zaman kalbinde siyah bir iz meydana gelir. Eğer kişi, o hatadan nefsini uzaklaştırır, af talep eder ve tevbede bulunursa kalbi cilalanarak (leke silinir). Bilakis, aynı günahı işlemeye devam ederse, kalpteki leke artırılır. Hatta bir zaman gelir, kalbi tamamen kaplar. İşte bu durum Cenab-ı Hakk'ın: "Bilakis, onların irtikâp edegeldikleri, kalplerini paslandırmıştır." (Mutaffifın, 14) meâlindeki âyette zikrettiği pastır."

Yani tevbe etmedikçe, seherlerde “Aman Allah'ım!” diyerek gözyaşı dökmedikçe, "Rabbim ben acizim, ben hata yaptım" demedikçe felah bulmanıza imkân ve ihtimal yoktur. Bir başka ayet-i kerimede:

"Ey iman edenler! Bir daha dönmeyecek tevbe ile Allah’a tevbe ediniz.” (Tahrim, 8)

Bir daha dönmemek üzere, diğer bir tabirle nasuh tevbesi ile günahı, kötülüğü tamamen bırakarak Allah’a tevbe ediniz buyuruyor. Bu, bizim kendi menfaatimizedir. Çünkü günahta ısrar etmek, isyana devam etmek kişiyi hüsrana götürür.

Kaldır ellerini Şah'a kaldır da yalvar Allah'a,
Tevbe et cümle günaha, reddedilir sanma gönül.

Bilirim ben; çekinirsin, suçluluktan ezilirsin,
Keremi boldur bilirsin, boşa kaygılanma gönül.

Gel diyor O, ne olsan da, günahlara boğulsan da,
Kapılar açık hep sana, gir haydi utanma gönül.


Yolumuz İslam yoludur. Bu yolun önderi Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem bakınız hadis-i şeriflerinde ne buyuruyor:

Günahlarından tevbe eden kişi hiç günah işlememiş gibidir.” (İbn Mace)

Başka bir hadisi şeriflerinde:

Ey insanlar! Allah’a tevbe ve istiğfar ediniz. Ben günde yüz defa istiğfar ediyorum.” (Buhari, Müslim) buyuruyor.

Daha bu dünyada iken cennetle müjdelenmiş, hiçbir günahı olmayan ve korunmuş olan gül Ahmed’imiz böyle olmasına rağmen günde yüz defa tevbe ve istiğfarda bulunuyorsa, biz günahkâr mücrimlerin ne kadar tevbede bulunacağımızın hesabını varın siz yapın. Kendimize gelelim, suçumuzu bilelim, Allah ve Rasulüne gönlümüzü verelim. Tüm kalbimizle O’nun gittiği yola yönelelim.

Hazret-i Mevlana kuddise sirruh tevbeyi şu şekilde anlatır:

“Nedamet ateşiyle dolu bir gönülle, nemli gözlerle tevbe et! Zira çiçekler, güneşli ve ıslak havalarda açar!”

Tevbe ve istiğfar, fert ve milletleri selamete götürür. Gelecek bela ve musibetleri izale eder.

İnsanın, günahtan bütün bütün hâlî kalması mümkün değildir. Zaten o, temelde melekler gibi günahtan masun tutulmamıştır. Bu açıdan o her zaman hata işlemekle yüz yüzedir. İnsan için asıl önemli olan, sürçüp düştükten sonra tekrar ayağa kalkmak ve eskisinden daha bir temkinle yoluna devam edebilmektir. İşte, onu meleklerden daha yüksek seviyeye ulaştıracak şey de budur.

Evet, günümüz dünyası; çarşısıyla, pazarıyla âdeta bir günah deryası haline gelmiş ya da getirilmiştir. Bugün şeytan ve onun avanesi her yerde kol gezmekte, her köşe başında kendi ağına düşecek kurbanlarını beklemektedir. Her yer “Heyte lek” yani “bana meyletmez misin?” diyenlerle dolmuş… Bu meyletme işini sadece şehvet noktasında değil; para-pul, makam-mevki ve tüm menfaatlerde de düşünebiliriz. İşin tuhaf yanı toplum artık bu durumu kabul etmiş, yadırgamamaya başlamış, sanki çok normal bir şeymiş gibi görmeye başlamıştır. İşte tehlike bu noktadan başlıyor. Bu, toplumun bozulmasının en belirgin özelliğidir.

Mümin, böyle bir toplum içinde ne yapmalıdır? Bu sorunun cevabı “Maazallah”, Allah’a sığınırım olmalıdır. Hz. Yusuf gibi…

Züleyha: “Heyte lek”, beri gel dediğinde, Hazret-i Yusuf “Maazallah” demesini bilmiştir. Nefsine hâkim olmuş, Mısır’a sultan olmuştur. İnsan bir anlık nefsine yenik düşerse kalitesini, onurunu ve haysiyetini ayaklar altına almış olur. Çok dikkatli olmak lazım. Hele hele şu ortamda…

Kaliteli insan, "her günah içinde küfre giden bir yol vardır" anlayışıyla hareket etmek zorundadır. O, beyninin bütün hücreleriyle Allah'a müteveccih olmalı, duygu ve düşüncelerinde günaha asla yol vermemelidir. Yanlışlıkla gözüne, kulağına bir şey iliştiği zaman, hemen tevbe ve istiğfarla Rabbine yönelmeli ve:

"Allah'ım, bunu nasıl yaptım bilemiyorum! Böyle bir günah işlemekten dolayı Senden çok utanıyorum." deyip o günahtan duyduğu üzüntüyü dile getirmelidir. Öyle ki bu pişmanlıktan kaynaklanan hüzün, onun, bütün benliğini sarmalı ve kalbinin ritmini değiştirmelidir. Aksine böyle bir yakarış ve hüzünle pişmanlığın dile getirilmemesi, o günaha giden yolların açık bırakılması demektir ki, şeytanın o kapıdan tekrar girmesi her zaman mümkündür.

Bu hususta yapılacak olan diğer bir şey de;

İşlenen günaha hiç mi hiç hakk-ı hayat tanınmamasıdır.

Mümin, herhangi bir hata karşısında;

- Ya bir iyilik yapmak suretiyle onu izale etmeli..

- Ya da hemen secdeye kapanıp gözyaşlarıyla o günahın kirlerinden arınmalıdır.


Bunu yapma adına da hiç vakit fevt etmemelidir. Zira ecel gizlidir. Her an gelebilir.

Unutulmamalıdır ki taviz, tavizi doğurur. Harama karşı tedbirli ve temkinli olunmalı ve asla taviz cihetine gidilmemelidir.

Fatih YILMAZ, İlkadım, 06 Haziran 2007

Yazıyı kaleme alan Fatih beye de buraya aktarıp bizi haberdar eden kardeşimize de teşekkür ediyorum.. Okuduk yararlandık.. Ellerinize sağlık.


Hayatin Icinden Islam

MollaCami.Com