Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Tasavvufta Kutub, Kutbü'l-Aktab, Kutb-i İrşâd...

Halis ECE

Tasavvufta Kutub, Kutbü'l-Aktab, Kutb-i İrşâd...

Kutub, lûgatte medâr yani değirmenin alt taşına yerleştirilen ve üst taşın dönmesini sağlayan demir anlamınadır.

Kutub’la alâkalı olarak İslâmî/tasavvufî kaynaklarda şu bilgilere rastlamaktayız:

Kutub; en büyük velî, her zaman âlemde Allah’ın nazar kıldığı tek kişi.
Kutub, bir tarîkatın en büyüğü, âlemde Allâh’ın irâdesini temsil eden evliyâullâh’ın, rütbe ve derece bakımından en yüksek olanı, Allah adına kâinatta tasarruf eden velî…

Kısacası kutub, Hâtemü’l-enbiyâ, Resûl-i kibriyâ Efendimizin (s.a.v.) vârisidir; “vâris-i resûl”.

Kutub âlemin ruhu, âlem de onun bedeni gibidir.

Her şey kutbun çevresinde ve onun sayesinde hareket eder, her şeyi o idare eder.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) zâhir ve bâtınana tamamiyle ve kemaliyle vâris olan kutba kutbu’l-aktâb (kutubların kutbu), kutbu’l-irşâd (rehber/kılavuz kutub)veya kutbu’l-ekber (en büyük kutub) denir. Her üç tabir de insanları-cinleri irşad ve onların hidâyete ermelerine kılavuzluk etmekle vazifeli velî kişi (Allah dostu) manasınadır. Bu velînin yeryüzünden Arş’a kadar her şeyde tasarrufu vardır.(1)

Kutbun yanında (sağ ve solunda) bulunan iki zâta “İmâmân (iki imamlar)”(2) , bunların mânevî meclisine “Dîvân-ı Sâlihîn (salihler meclisi)”, bu velîler topluluğuna “ricâlullah (Allah adamları)” veya “ricâlü’l-gayb (gayb erenler)”(3) denilir. Kutub, bu meclisin başında yer alır.

Her hafta uygun görülen bir gecede “Dîvan-ı Sâlihîn” kurulur. Eğer dîvanı Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) teşrîf ederse, meclisin reisi O’dur. Teşrîf etmezlerse, vâris-i resûl olan zât yani kutub bu meclise başkanlık eder… Ve ahvâl-i âleme (dünyanın durumuna) ait kararlar alınır, hükümler verilir. Meydana gelen hâdiselerin/olayların çoğu burada alınan hükümlere/kararlara bağlıdır.

İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed Fârûkî Serhendî (k.s.) hazretleri, yazdıkları bir mektupta, bu mevzuda bizlere şu bilgileri vermektedir(4):

«Kutb-i irşâd ile alâkalı mârifeti, Mebde’ ve Maad Risâlesi'nin 'ifade ve istifâde' (faydalı olma ve faydalanma) bâbında yazmıştım. Lâkin onun, bu makamla münâsebeti olduğu ve burada da anlatılması faydalı olacağı için, bu mektupta da yer vermek münasip oldu. Binâenaleyh dikkat etmeli, ehemmiyetle üzerinde durmalıdır.

«Kemâlât-ı ferdiyeyi câmi bulunan (yani ilim, amel, ihlâs, hakîkat, mârifet ve güzel ahlâk bakımından ferdî bütün olgunluklara sahip olan) Kutb-i irşâd, cidden azîzü’l-vücuddur, pek muhterem bir zattır.

“… Bu cevherin (çok kıymetli ve muhterem zâtın) misli-benzeri, uzun zamanlar ve birçok asırlardan sonra zuhûr eder, ortaya çıkar. Onun nûrunun zuhûru, zulmanî âlemi (karanlıklar içerisindeki âlemi) tenvîr eder, aydınlatır. Hidâyetinin nûru ve irşâdı bütün âleme şâmildir, hepsini kuşatır. Muhît-i Arş’tan merkez-i ferşe kadar (Arş-ı a’lâ’dan yeryüzünün merkezine kadar) kime rüşd, hidâyet, îman ve mârifet hâsıl olursa, ancak onun tarîkıyla/kanalıyla hâsıl olur, bunlar ondan alınır. Bu devlet, onun tavassutu/aracılığı olmaksızın, kimseye müyesser olmaz, kolay elde edilemez. Onun nûru, bütün âlemi bahr-i muhît (büyük bir okyanus) gibi ihâta etmiş, kuşatmıştır. Ve bu deryâ, sanki donmuş gibidir, aslâ hareket etmez.

«Bir tâlip ona ihlâsla teveccüh eder/yönelir, veya o bir tâlibe teveccühte bulunursa; teveccüh vaktinde, tâlibin kalbine sanki bir pencere açılır. Ve bu yolla bu deryâdan, teveccühü ve ihlâsı kadar, kana kana istifade eder.

«Kezâ, kim Allâh’ı zikre teveccüh eder (yönelir); ve fakat, –asla inkâr ettiği için değil de bilmediği için– o kutba teveccüh etmezse, bu istifade ona da hâsıl olur. Lâkin, ona teveccüh etmesi sûretinde daha ziyade olur. Ama kim onu inkâr eder veya o kutub ondan rahatsız olursa, Allah’ı zikirle meşgul olsa bile, rüşd ve hidâyetin hakîkatinden mahrum olur. Bu inkâr ve eziyeti, feyz yoluna set olur… Bu Kutb-i azîmüşşân (şânı çok yüce olan kutub); ona faydalı olmamaya, onun faydalanmasına mâni olmaya ve zararına niyet etmemiş olsa dahi, onda hidâyetin hakîkati yoktur… Belki onda, irşâdın sadece sûreti vardır. Mânâdan boş olan sûretin ise, faydası azdır. Bu kutba ihlâsla muhabbeti onlarlar, Allah’ı zikirden ve anlatılan teveccühten boş olsalar bile, sadece bu samîmi muhabbetleri vâsıtasiyle, onlara rüşd ve hidâyet nûru ulaşır…

«Şiir meali: “Kulak verenlere defalarca seslendim, anlattım / Zekî olanlara bu kadarı yeter; bununla iktifâ ediyorum.»
***
Yazıya, yüce kutbun hususiyetlerinden birini anlatan bir kıssa ile nihayet vermek istiyorum.
Nakşî yolu müceddidîn kolunun 5’inci halkası Ebû Yezîd-i Tayfûri’l-Bestâmî kuddise sırruh (H. 188/M. 803–H. 261/M. 874) devrinde, âbit-zâhit, ârif-fâzıl, keramet ve keşif sahibi pekçok veli yaşıyordu. Bununla beraber “asrın kutbu” ümmî bir demirciydi. Bunu bilen Bâyezid hazretleri onu ziyarete gitti.

Demirci her zamanki gibi örsün başında demir dövüyordu. Bâyezid hazretleri selâm verdi. Demirci selâmını büyük bir sevinçle aldı, ellerine sarıldı ve ondan dua istedi. Bâyezid hazretleri tebessüm ederek:

- Asıl ben sizin duanıza muhtacım. Ellerinizden öpeyim de siz bana dua buyurun, dedi.

- Ben kim, sizin gibi bir âlime dua kim, diye cevap verdi demirci şakınlıkla… Hem ben size dua etsem de benim içimdeki dert hafiflemeyecek.

- Sizin derdiniz nedir? Söylerseniz belki bir çare bulunur.

Demirci hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Göz Yaşları arasında:

- Yarın kıyamet gününde insanların hâli ne olacak? Sürekli bunu düşünmekten, buna yanmaktan kendimi alamıyorum, dedi.

Bu sözleri duyunca Bâyezid-i Bestami hazretleri de ağlamaya başladı. O anda hâtıftan bir ses duydu: “Ey Bâyezid! Bu demirci ‘nefsim!’ diyenlerden değil, ‘ümmetim!’ diyenlerdendir” deniliyordu. Böylece Kutubluk makamının niçin böyle bir zata verildiğini anlamış oluyordu.

- Ey kardeşim, dedi, insanlar azap çekerse bundan sana ne?

- Ey üstâz! Cehennemliklerin bütün azabını bana verseler ve onları bağışlasalar ben derdimden kurtulur, saadete ererim.
***
Evet bu gibi zatlar, “ümmetim, ümmetim!..” diyen iki cihan serveri Efendimiz (s.a.v.) gibi insanlığın hidayetine kilitlenmiş er kişilerdir. Onlar Sevgili Peygamberimizin zâhir ve bâtınına hakkıyla ve kemâliyle vâristirler. Mevlam şefaatlerinden mahrum bırakmasın.


DİPNOTLAR
(1) Tehânevi, Muhammed b. Ali, Keşşâf-ı Istılât-ı Fünûn, Hind, 1862, İst., 1318, 2, 1268; İbn Arabi, Füsûs, 39; Kâşâni, Abdurrezzak, Istılâhâtu’s-Sûfiyye, Kahire, 1981.
(2) Tasavvuf ıstılahında “imâmân” denilen bu iki zattan biri kutbun sağında, diğeri solunda bulunur. Sağdaki melekût, soldaki mülk âlemine bakar. Soldakinin rütbesi daha yüksek olduğu için, kutbun halifesi de odur. (Kâşânî, Abdurrezzak, a.g.e.)
(3) Ricâlullah, Ricâlü’l-gayb: Recül kelime olarak adam, merd ve kişi manasınadır. Tasavvuf dilinde ise, ister erkek ister kadın olsun, Hakk’ın dostluğunu kazanmış, ruhen yücelmiş kâmil ve faziletli kişi demektir. Bu manada kadın veliler de bu tabirin içinde yer alırlar. Ricâlullah, Ricâlü’l-gayb; ehlullah, evliyaullah, Allah adamları, Hak erenler, gayb erenler anlamındadır. (Mu’cemü’s-Sûfiyye, Beyrut, 1981; Bursevi, İsmail Hakkı, Faslu’l-Hitâb, 399, 346)
(4) el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbâni, İstanbul, 1963, 1, 260.

Sevgili kardeşim,

Allah razı olsun bizleri aydınlattığın için. Elimden geldiğince geçmişime tövbe edip okumaya cehaletimi gidermeye çalışıyorum.

Aylardır eteğine yapışacağım bir veli arıyorum. Eşden dosttan, netteki bu gibi sitelerden.. Acaba benim nasibim mi yok. Hidayete erip Allah ın rızasına kavuşmak, efendimizin sevgisi ile nurlanmak, tasavvuf ehlinin hizmetinde olmak, mutluluğu ve bu alimlerin kalplerini yakan ateşin benide yakmasını arzuluyorum. Allahım beni yoluna ilet, sana ulaşacak rehber nasib et diye dua ediyorum.

Acaba siz bir kapı olabilir misiniz?

Selam ve dua ile.

beyhans@gmail.com

Sevgili beyhans;

"Allahım beni yoluna ilet, sana ulaşacak rehber nasib et diye dua ediyorum." diyorsunuz... Bence bu duaya devam etmelisiniz. Mutlaka neticesini göreceğinizden emin olarak...

Bizim kapı olmak gibi bir maslahatımız filan yok. Olsa olsa yüzyüze görüşebilirsek adres tarif edebiliriz belki...

Bilgilerinizi rica ederim.

Bilvesile selamlar...

Evet sevgili kardeşim bir Mürşidi kamilin eteğinden yapışmanın ehemmiyetini kavramişsın öncelikle seni tebrik ederim, dua etmeye devam ediniiz hakikaten samimi iseniz Sahib-i zaman olan zat sizi bulacaktır. İmam-ı Şahı Nakşibend hazretleri bakın bu hususta şöyle buyurmuşlar"Biz ilk zamanlar kendimizi aranan,başkalarını da arayan sanırdık.Yanılmışız.Şimdi o görüşümüzden dönüyoruz.Gerçek mürşit Allahü Tealadır.O kimin içinde bu yola(yani dinin özüne)karşı bir istek varsa bize yolluyor.Bize gelince de,nasibi ne ise bizim yolumuzda ona kavuşuyor"Mevlam yardımcın olsun

Evet Halis bey ile Nusret bey çok güzel ifade etmişler.

Ben de kendi hâlimi paylaşmak isterim; daha gençken her gece Allah'a Rab'bim ben dinimi kimden öğreneceğim, peygamberimiz niye şimdi yok, bizim ne günahımız vardı? Ne olurdu efendimiz olsaydı eline yapışsaydım? Diyanetten öğrenemem dinimi derdim. :)

RAB'bim öyle büyük ki cevapsız bırakmıyor kullarını :'( Sonsuz şükürler olsun RAB'bime :'(

<>

Cenab i Hakkin rahmeti, bereketi ve ma`fireti budur,yalniz cok azim bir hikmettir ki, bu rahmet 100 rahmetten sadece 1 i dir ve 99 u ahirete birakilmistir.

BEYHANS kardesime:
Yukarida mezkur bolumden de anlasilacagi gibi kardesim, halinize devam ediniz. Bir buyugumuz soyle buyurur;

Kisi inkar ettigi seye nail olamaz.Kimseyi inkar etmeden bu samimi yolunuzda devam ediniz ve cok azim bir nimet oldugu icin dir ki, acizane tavsiyem sudur:

"40 gun boyunca hafta da birkez de olsun tesbih namazi kilarak ve hergun abdestli yatmaya calisip(mumkun oldugu kadar), arada bir (mesela 3-5 gunde bir) HACET(Niyeti de soyledir: Ya Rabbi bu haceti benden gider ve Sahibi Zamana beni kavustur) namazi kilarak(2 rek`at tir sadece ve sabah namazinin sunneti gibidir) Cenab i Hakka yalvarmaniz sizi biiznillah burada ki Kardeslerimizin de duasiyla bu nimete kavusturacaktir."

Tahsis i Nimet icin soyluyorum ve beni kimse tanimadigi icin riya ya girmeyecegini umarak ve size de bu nimetin cok buyuk bir nimet oldugunu tekrar hatirlatmak babindan ve yukarida kisaca bahsettigimiz durumun gozunu korkutmamasi icin kendi uyguladigim bir keyfiyeti anlatayi:

Bende sizler gibi bir nimet e kavusmagi cok arzuluyordum.O nimete acizane kendimin kavusmasi icin gece gunduz dusunce icinde idim. Ve o nimete kavucak olanin belli olmasina 2 ay gibi bir sure kalmisti. bu 2 ay boyunca her gun Tesbih namazi kilarak ve Cenab i Hakka yalvararak ,bu nimete nail olmayi istedim, O cok Yuce Rahman dan,Rasulullah SAV efendimiz ve Sahibi Zaman hurmetine...Elhamdulillah, Cenab i Hak cokca karsiliksiz verendir. Ve kulu samimiyetle isterse verir.Cenab i Hak islam hizmetinde son nefesimize kadar ve son nefesimiz dahil bizlere cokca hizmet ettirsin lutfun dan kereminden ve "Omrumuzun en hayirli kismini ahir kismi (son kismi) eylesin"(Hazreti Ebubekr RA in duasidir).

Kardesim Cenab i Hak size de Sahibi Zamani bulup,eteklerinden yapisarak onun gosterdigi istikamette islama bol bol hizmet ettrisin.Amin Ya Muiin,bi hurmeti Silsile i Saadat.
Vesselam

Sevgili arkdaşalar;

İlginizden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkürler ediyorum. Ellerinize-gönlünüze sağlık.

Ancak, bir hususun da altını çizmemiz gerektiği kanaatindeyim: Bazı meselelerde bu kadar özele ancak özel'de girilir, girilmesi uygun olur diye düşünüyorum. Bahusus, "Gel aman!" değil, "Geleyim aman!" yolu olan "Mahviyyet ve Mahfiyyet" yolunda...

Vermek istediğim mesajın doğru idrâk edilmesi temennisiyle...

Selam ve muhabbetler...

Aktab denilen mümtaz kulların şefaatlerine nail olmak ümidiyle;Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin,Rasul-i Ekrem (a.s.m.)'ın sadıkıyetine ve hakkaniyetine dair kaleme aldığı külli şehadetlerden on ikinci şahidi paylaşmak istedim.Şöyle ki;

On ikincisi: Alem-i İslamda herbiri ümmetin ehemmiyetli bir kısmını daire-i dersine alıp, harika irşad ve kerametlerle manevi terakki ettiren ve hüccetler yerinde müşahedata, keşfiyata dayanan ve aktab denilen en derin ehl-i tahkik ve hakikat, ruhani terakkilerinde Muhammedin (a.s.m.) risaletini ve sadıkıyetini ve en yüksek mertebe-i hakkaniyette bulunduğunu keşfen ve şuhuden görüp müttefikan ve mütetabıkan nübüvvetine şehadetleri öyle bir imzadır ki, onların umumu kadar bir yüksek mertebe-i kemalatı kazanmayan, o imzayı bozamaz. (Risale-i Nur,Şualar )

_______________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

İlgin ve katkıların için teşekkürler sevgili YOLCU kardeşim... Ellerine sağlık.

Selam ve dua ile...

yolcu kardeşimiz yazısını acaba bizim de anlayacağımız şekilde sadeleştirip tekrar yazabilirlermi acaba

halis ece hocamızdan allah razı olsun

Sevgili kardeşim SSOYLER...

Rabbim (c.c.) cümlemizden ve bilcümle Ümmet-i Muhammed'den râzı olsun.

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat inancından, amelinden, tasavvufundan ayırmasın.

Fırak-ı dâllenin düştüğü o tehlikeli vartalardan bizleri hıfz u himaye buyurup selamette kılsın.

ALLAH CC Sevgili Peygamberimizin zâhir ve bâtınına hakkıyla ve kemâliyle vâris OLAN BU ZATLARIN şefaatlerinden mahrum bırakmasın. AMİN..


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com