Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Türkiye Nereye Gidiyor?

Bir ülkede bir tek insana haksızlık, zulüm, adaletsizlik yapılması, bütün ülkeye ve halka karşı yapılmış gibidir. Binaenaleyh en küçük bir haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı sessiz, tepkisiz, hareketsiz kalmamalıyız.

Soruyorum: Şu anda ülkemizde yeterli güvenlik var mıdır?

Canlarımız, mallarımız, hürriyetlerimiz, haklarımız güvende midir?

Bu soruya müsbet cevap verebilir miyiz?

İstanbul ve civarı büyük bir zelzele bekliyor. Böyle bir afette yıkılacağı kesinlikle bilinen onbinlerce mesken hâlâ boşaltılmış değil. Yedi şiddetinde bir sarsıntıda mutlaka yıkılacaktır denilen yüzlerce, binlerce hastahane, okul, resmî daire hâlâ sorumsuzca kullanılıyor.

Böyle bir ihmalkârlık, böyle bir umursamazlık, böyle bir lâkaydlık onbinlerce, yüzbinlerce vatandaşımızın ölümüne bile bile râzı olmak demek değil midir?

Bu ülkenin idarecileri, halkın oylarıyla seçilmiş vekiller niçin bu konuda gerekeni, vazifelerini yapmıyorlar?

“Efendim, İstanbul zelzeleye hazırdır...” diyen resmî ağızlar var. Kesinlikle yıkılacağı bilinen meskenlerin ve kamu binalarının boşaltılmadığı bir yerde hazırız demek doğru mudur?

İstanbul Boğazı’nda trafik güvenliği var mıdır?

Daracık boğaz korkunç bir trafik yoğunluğu içindedir. Olmasını elbette istemem ama günün birinde bir felaketle karşılaşabiliriz. Sıvı gaz veya amonyak yüklü iki gemi çarpışabilir ve şehir, atom bombası yemişçesine büyük ve korkunç bir tahribata uğrayabilir. Kış aylarında ucuz atlatılan bir kaza (Sıvı gaz depoları yüklü bir geminin karaya oturması ve tankerlerin denize dökülmesi) bize ders oldu mu?

Şehrin bazı bölgelerinde güvenlik var mı? Bir kadın elinde pahalı bir cep telefonu ile her yerde rahatça dolaşabiliyor mu?

Mallarımız, canlarımız organize kapkaç çetelerine karşı güvende midir? “Bana bir şey olmadı ya!..” Evrensel bilgelik bu bahaneyi kabul ediyor mu? Şu 72 milyonluk ülkede bir tek vatandaşın canı haksız yere yanarsa 72 milyonun birden yanmış sayılması gerekmez mi?

Eğer bir ülkede rüşvet, işlerden komisyon almak, ihalelere fesat karıştırmak yaygın hale gelmişse o memlekette adalet, güvenlik, huzur olduğu iddia edilebilir mi?

Saçı bitmedik yetimlerin, gözü yaşlı dulların ağladığı, süründüğü, haklarının yendiği ve suçluların yüzde doksanının cezalandırılmadığı bir ülkede medeniyet olduğu iddia edilebilir mi?

Geçen sene bir kurumdaki büyük pislikler ortaya çıkarılınca, medya işin üzerine gidince nasıl telaşlanmışlar, meseleyi kısa zamanda örtbas etmişlerdi. Halk olarak niçin bu işin üzerine gitmedik?

İlaç meselesinde büyük, korkunç, iğrenç bir yolsuzluk skandalı ile sarsılmıştı birkaç ay önce Türkiye. Sonra ne oldu? Mesele küllendi, unutturuldu. Yiyenler yedikleriyle kaldılar.Sosyal sigortaların, toplumun böylesine dolandırıldığı bir ülkede güvenlik bulunduğu söylenebilir mi?

Okullarda uyuşturucu kullanma yaşı 11’e kadar düşmüş. Bu organize işi birtakım garibanlar yapmıyor. Arka planda büyük mafyalar, çeteler vardır. Milletin çocukları, gençleri zehirlenirken biz ne yapıyoruz? “Benim çocuğum, benim oğlum eroin kullanmıyor...” Peki zehre alıştırılan öteki çocuklar bu vatanın, bu milletin, bu devletin, hepimizin çocukları değil mi?

Aylık geliri bin dolar civarında olan birtakım adamlar ayda 10 bin dolarlık bir hayat sürüyor, arada bir sürü mal ediniyor, zengin oluyor. Böylelerine “Yahu senin meşru gelirin bellidir. Bu masrafın, bu zenginliğin kaynağı nedir?” diye soran, sorabilen yok.

Herifler ve karılar siyasete atılmadan önce fakirdiler, kısa zamanda beş on sene içinde Karun gibi zengin oluverdiler. Onlara da “Nereden buldun?” diye sormak ayıp ve hukuka aykırı sayılıyor. Neymiş, büyük sermayeyi ürkütmemek lazımmış. Bahanelerini sevsinler!

Birtakım âmme (kamu) işleri normal fiyatın birkaç misline yaptırılıyor. Aradaki fark hırsızlar tarafından bölüşülüyor. Soramıyorsunuz. Ağır suç işleyen, adam öldüren, büyük vurgun vuran, banka boşaltan birtakım suçlular kısa zamanda tahliye oluyor ve pîr ü pak topluma dönüyor. Soramıyorsunuz.

Fazla ileriye gidenleri mahkemeye veriyorlar ve yüklü tazminat alıyorlar.

Bunca rezalet, bunca hırsızlık, bunca soygun, bunca zulüm içinde birden bir feryat duyuluyor.

Ünlü kalemlerden biri:

“Bizim hayvanlar kadar özgürlüğümüz yok mudur?” diye yeri göğü inletiyor.

Neymiş o özgürlük? Zina özgürlüğüymüş. Zinayı suç saymak, zina eden karıya ceza vermek gerilikmiş.

Doğruluğun, istikametin, adaletin timsali (simgesi) olması gereken Müslümanların içinden de birtakım çatlak sesler çıkıyor ve bazıları:

Şimdiye kadar dinsizler yediler, bundan sonra biz yiyeceğiz diyorlar.

Ne yiyecekmiş bu nâbekârlar? Milletin, toplumun, vakıfların, saçı bitmedik yetimlerin, fakir fukaranın haklarını... Zıkkım yiyin, ateş yiyin, ağu yiyin inşaallah!

Şu ülkede rant için yenmeyen halt kalmadı. Birtakım çeteler kirli emelleri ve menfaatleri için bayrağı çiğnettiriyor, halkı kışkırtıyor.Her koldan çalışıyorlar.

Bir ara birtakım profesyonel provokatörlere (kışkırtıcılara) çarşaf giydirip düzmece gericilik senaryoları sahneletmişlerdi. Çarşaflılar meydanda taşkınlık yapıyor, sonra ara sokakta çarşaflarını çıkartıp gidiyor. Kimlerdi bunlar?

Memleketin, halkın, devletin rantını yemek için:

Türk-Kürt kavgası,

Sünnî-Alevî çatışması,

Sağ-Sol tepişmesi,

Dinci-laik gerginliği... çıkartıyorlar.

Çocukluğumda bayramlarda sokaklara bez yaftalar asılırdı, bunların üzerinde “Sınıfsız imtiyazsız bir milletiz” yazardı. O yıllar, üstü başı dökülen fakir köylülerin Ankara’nın Yenişehir’ine girmeleri yasak olan devirdi.

Sınıfsız, imtiyazsız bir millet... Hah hah hah, hih hih hih! Türkiye bir kastlar ülkesidir. Yukarıda Pembe Brahmanlar sınıfı, en altta milyonlarca parya.

Müslüman paryalar, seçimlerde yüzde 90 oy alsalar bile gerçek iktidar olamazlar.

Bir kişinin, tatlısı tuzlusu içkisiyle 150-200 dolara yemek yediği bir lüks lokanta varmış, önceden randevu alınarak gidilebiliyormuş. Beride, paryalar Küçükpazar’da (Unkapanı ile Tahtakale arasındaki semt) ucuz halk lokantasında sadece 1 milyon 250 bin liraya verilen kurufasulye ve pilavı (ekmek bedava) yiyecek parayı bulamıyor.

Sosyal adaletsizlik, haksızlık, zulüm, güvensizlik almış yürümüş. Kokuşma korkunç boyutlara ulaşmış. Okullarda uyuşturucu yaşı 11’e kadar inmiş (Seneye 10’a iner!), kapkaççılık organize hale gelmiş, çeteler ülkeyi haraca kesiyor, İstanbulTürk mafyasındanKürt mafyasına devr ü teslim ediliyor, birtakım namussuzlar vakıfları talan etmek için sinsi plan ve programlar yapıyor, faizlerle Türkiye günde yirmidört saat, yılda 365 gün (Dört senede bir 366) feci şekilde soyuluyor, saçı bitmedik yetimlerin hakları domuz gibi yeniyor, halk aldatılıyor, halk zehirleniyor, provokatör rantçılar iç savaşlar çıkartmak için senaryolarını açıkça uyguluyor ve sonra birileri kalkmış:

– Türkiye çok iyi günlere doğru dört nala gitmektedir. Ufuklarımız pespembedir. Yarınlar çok iyi olacaktır... şeklinde nutuklar atıyor.

Bunlar deli midir, yoksa, süper sahtekâr mı?
(Mehmet Şevket Eygi)

Kardeşim emeğine sağlık, Türkiye'mizin içinde bulunduğu durum gerçekten içler acısı, daha düne kadar cuma namazına giderken dükkanlarını açık bırakıp giden ecdadımızın torunları bugün ne hallere düştü, Hz. Allah (c.c.) memleketimizin ve müslümanların yardımcısı olsun.
Selametle..

Şu hadis,kötü gidişatın temel sebebini ne güzel ifade etmektedir:

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat), altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkanı kalmaz.("Tirmizi, Fiten 78, )
___________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Allah arzı olsun kardeşim çok güzel bir paylaşımdı. Bu konu hakkında söylenecek pek bişey kalmamış:?

selametle

"Mü'min, kulluk elbisesi günahlarla yıprandığında, onu tövbe iğnesiyle yamayandır. Talihli kişi, tövbesi üzerine ölendir."(H.Ş)

ALLAH (C.C.) RAZI OLSUN SEVGİLİ KARDEŞİM ÇOK GÜZEL BİR KONU İŞLEMİŞSİNİZ. MAALESEF İNSANLAR GÖRMEK İSTEMEZLERSE ANLAMALARI ZOR OLUYOR FAKAT GERÇEKLER GÖZ KAPAMAYLA SİLİNEMEZ.
YORUM UZADIĞI İÇİN AFFINIZA SIĞINIYORUM YALNIZ BENDE HİSLERİNİZE KENDİ ŞİİRİM İNSANLIĞA ÇAĞRI'DAN SON ÜÇ KITAYI EKLEME GEREĞİ DUYDUM ALLAH'(C.C.)A EMANET OLUNUZ
Yaratan kutlu kıldı da insanları
İnsanlık için cennetinden kovdu şeytanı
Yıkmalıyız, zulmet ve utanç duvarlarını
Ey insanlık; Utan kendinden, utan halinden

Güzelim dünyayı dar ettik kendimize
Sessiz sedasız sanki sinmişçesine
Gerçekler aynasından bakmalıyız halimize
Ey insanlık; Silkinde gel artık kendine

İşitin dostlar Şeref dertli yine
Yakıyor ateş düşmüşte öz sinesine
Allah için, insanlık için, barış için
Ey insanlık; N'olur uyan da gel artık kendine


Makaleler

MollaCami.Com