Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Üç kitap ve içindekiler...

Halis ECE

Üç kitap ve içindekiler...


İmam Ahmed'in (rh.) Hz. Âişe (r.anha) vâlidemizden rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte, Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

“(İnsanların dünyada işlediklerini, meleklerin yazdığı) üç kitap vardır:

Birincisi: İçindeki yazılanlardan hiçbir şeyi Allâh’ın affetmeyeceği bir kitap...

İkincisi: Allâh’ın, içinde yazılanlardan bir şeyi saymayacağı (müsâmaha edip beis görmeyeceği) bir kitap...

Üçüncüsü: İçinde yazılı olan şeylerden hiç birini terk etmeyerek, Allâh’ın, adâletini icrâ edeceği bir kitaptır.

Allâh’ın, içinde yazılanlardan hiçbir şeyi affetmeyeceği kitap, Allâh’a şirk koşulduğu yazılı olan kitaptır.

Allâh’ın içinde yazılanları dikkate almayacağı kitap, kulun kendine zulmü ile bir gün oruç veya namazı terk etmek gibi şahsı ile Rabb’i arasındaki hakların yazıldığı kitaptır. Zira Allah Teâlâ, zâtıyla kulu arasındaki hakları, isterse mağfiret edip bağışlar.

İçinde yazılanlardan hiçbir şeyi, Allâh’ın terk etmeyip adâlet yapacağı kitap, kulların zulümlerinin yazıldığı kitaptır. Onların arasında (kıyâmet gününde) muhakkak kısas vardır. [Mazlûmun hakkı zâlimden aynen alınacaktır.]”

***

N Ü K T E

BİLDİĞİNİ YAP!


Firavun ilahlık dâvâsına kalkışmazdan önce böyle bir niyette bulunduğunu veziri Hâmân’a açar ve görüşünü sorar. Hâman şöyle der:

— Şimdi zamanı değil. Hiç olmazsa yirmi sene sabret. Ondan sonra bu iddiâya kalkış.

Firavun vezirinin sözünü tutar ve bekler. Yirmi sene tamamlanınca:

— İşte verilen süre bitti. Kararımı îlân edeceğim, der.

Hâmân, dişini sıkıp bir yirmi sene daha beklemesi îcap ettiğinden bahseder ve tavsiyede bulunur. Firavun yirmi sene daha bekler. Bu süre de sona erince vezirine:

— Artık bir diyeceğin kalmadı herhalde! der.

Veziri de:

— Kalmadı, ne yaparsan yap! dedikten sonra Firavun, kırk sene niçin beklediğini sorar.

Hâmân şöyle cevap verir:

— İlk yirmi sene içinde senin nasıl rezil bir adam olduğunu bilenler hayattaydı. İkinci yirmi senede ise, bilenlerden işitenler sağ idi. Ama şimdi ne bilenlerden kimse kaldı, ne de işitenlerden... Dolayısıyla bildiğini yap.

***

B E R C E S T E

Halt edüp durduk siyâset nâmına
Türk’ü mahvettik celâdet nâmına
Mülkü yıktık aşk-ı millet nâmına
Milleti soyduk hamiyyet nâmına


Lûgatçe: halt: karıştırmak. nâmına: adına. celâdet: kahramanlık. mülk: bir devletin ülkesi. hamiyyet: millî şeref ve haysiyet.

Süleyman Nazif bu şiiri, İttihat ve Terakki’nin memleketi Birinci Dünya Harbi’ne sürüklediği zaman yazmıştır.
***

“ALIN YAZISI” ÜZERİNE ATASÖZLERİ

• Akacak kan damarda durmaz.

• Akla gelmeyen başa gelir.

• Altı olur, yedi olur, hep Allâh’ın dediği olur.

Halt edüp durduk siyâset nâmına
Türk’ü mahvettik celâdet nâmına
Mülkü yıktık aşk-ı millet nâmına
Milleti soyduk hamiyyet nâmına

İttihatçı zihniyet her yerde karşımıza çıkıyor olanca sevimsizliğiyle.. Zavallı S. Nazif de işledikleri haltları itiraf etmiş bir tür.. Mustafa Yürekli de "İki darbe bir savaş yenilgisinden beter" yazısında kaleme almış onların bazı durumlarını.. diyor ki;

"100 yıldır maruz kaldığımız darbeler sonucu, ne yazık ki ülkemiz bir sirk çadırına, demokrasimiz de izlemeye doyamadığımız bir sirk oyununa dönüştü.

‘El koyarak devleti kurtarma oyunu’ ilk 31 Mart’ta sahneye konuldu: Bir yanda darbeci İttihatçılar, karşılarında da muhalif olan herkes..

İttihatçı zihniyet siyasetin üzerine kara bir bulut gibi indiğinde, karşısındaki herkesi aynılaştırıyor. İttihatçıların gözünde, muhalif olanların aralarında hiç bir ayrım yok.. Oysa İttihatçılara “dindar” diyebileceğimiz bir grup da muhalif, Prens Sabahattin gibi liberaller de.. İttihatçılara karşı olmak Prens Sabahattin'e “mürteci” demek için yeterliydi. Ali Fethi Okyar da mürteciydi, Ahmet Ağaoğlu da..

100 yıldır İttihatçı zihniyet, Türkiye’de siyasete göz açtırmıyor. ‘Devlet elden gidiyor..’ sloganıyla ikide bir devlete el konuyor ve topluma ‘ya yanımdasın ya da düşmanımsın’ diyor. “Düşman” ilan ettikleri muhalif blok da kendi aralarında farklılıklarını konuşamaz olunca, gerçekte siyaset üretilemiyor.

İnsanlar anlaşamadıkları noktaları konuşabilmeliler, birbirlerine itirazlarını yapabilmeliler. Toplum böyle kuşatılınca, ‘düşmanlık ve korku’ üzerinden siyaset yapılınca, tartışma ve konuşma zemini ortadan kalkıyor ve siyaset bitiyor. Siyaset bitince de devlet ile siyasal alanda bulunan herkesin arasında bir gerilim oluşuyor. Siyaset, devlet kurumlarına egemen İttihatçı zihniyetteki kadroların yanında yer almaya ve yer almamaya indirgeniyor.

Bu gün de “korku” ve “düşmanlık” kavramları üzerinden üretilen bir dayatmayla karşı karşıyayız. İttihatçı zihniyeti taşıyanlar sürekli “devletin muhafazası” üzerinden düşünüyor, “devlet elden gidiyor” kaygısıyla siyasete göz açtırmıyor.

Dünyaya demokrasi görüntüsü verilsin diye Türkiye’de sözde seçim yapılıyor. Gerçekteyse Türkiye’de sağ iktidarlar bir türlü ‘muktedir’ olamıyor: Türkiye’de önce İttihat Terakki Fırkası, sonra Cumhuriyet Halk Fırkası, günümüzde de Cumhuriyet Halk Partisi olarak tezahür eden zihniyet, devlet içindeki iktidarının bekası için her dönemde devletçi oluyor, ulusalcı oluyor, darbeci oluyor, muhaliflerini ‘mürteci’ suçlamasıyla manipüle ediyor ve partileri kapatabiliyor....."
-----------------------
Halis bey elinize sağlık.. yazınızda yalnızac İTTİHATÇILAR yok çok daha öneli konular var fakat benim gözüme onlar takıldı, diğer okuyanlar kusura bakmasın..

"100 yıldır maruz kaldığımız darbeler sonucu, ne yazık ki ülkemiz bir sirk çadırına, demokrasimiz de izlemeye doyamadığımız bir sirk oyununa dönüştü.



1-demokrasimiz ifadesiyle;sahib çıkılan bir sistem mi vurgulanmak isteniyor?


Dünyaya demokrasi görüntüsü verilsin diye Türkiye’de sözde seçim yapılıyor. Gerçekteyse Türkiye’de sağ iktidarlar bir türlü ‘muktedir’ olamıyor: Türkiye’de önce İttihat Terakki Fırkası, sonra Cumhuriyet Halk Fırkası, günümüzde de Cumhuriyet Halk Partisi olarak tezahür eden zihniyet, devlet içindeki iktidarının bekası için her dönemde devletçi oluyor, ulusalcı oluyor, darbeci oluyor, muhaliflerini ‘mürteci’ suçlamasıyla manipüle ediyor ve partileri kapatabiliyor....."




1-Dünyaya demokrasi görüntüsü verilsin diye Türkiye'de sözde seçim yapılıyor.
Öyle ise;Dünyaya gerçek demokrasi adına Türkiye'de gerçek seçim yapılsa ne olur?

2-Sağ iktidarlar muktedir olsa ne olur? Ne değişir?

3-İttihat Terakki,Cumhuriyet Fırkası ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak tezahür eden zihniyet ne demektir? Üçü de aynı mı?

Selam ve dua ile....

____________________________________________________________________

Andolsun Zikirden sonra Zebur'da da :''Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır'' diye yazmıştık.(Enbiya,105)

Yazar Mustafa Yürekli adına cevap vermek aslında bana düşmez, fakat yazısını beğenip buraya ben alıntıladığıma göre en azından kendi düşüncelerimi aktarayım.

1- Demokrasiden amaç, hukukun üstünlüğünün kabul gördüğü ve gemen olduğu sistem..

2- Türkiye'de gerçek seçim yapılsa İttihatçı zihniyet hiçbir zaman seçim meçim kazanamaz.

3- Sağ iktidarlar, İttihatçı zihniyet tarafından çelmelenmeyip gerçekten muktedir olabilseler, ne olacağını söylemeye gerek var mı? Olacak olan şu; üstünlerin hukukunun gidip, yerine hukukun üstünlüğünün gelmesidir.

4. Evet; İttihat Terakki, C.H.F. ve günümüz C.H.P.si aynı zihniyetin tek ürünüdür. Değişen yalnızca çağa göre ünvanlar.. Bu tıpkı bileşik kaplar örneğindeki durum gibi..

Bildik zihniyet o gün bu gündür işlevini sürdürüyor.. Allah cc'nun iplerini uzattığı yer ve vakte kadar da sürdürecekler elbette.. Ama biz biliyoruz ki Cenabı Mevla imhal eder ammaaaaa, asla ihmal etmez.

Selam ve dua ile..

1-Demokrasideki bir hukuk, hukukmudur ki; üstünlüğü kabul görsün!Kesinlikle taraf değilim.

2- Türkiye'de gerçek seçim yapılsa İttihatçı zihniyet hiçbir zaman seçim meçim kazanamaz.
diyorsunuz.
Halihazır zihniyet; ittihatçı bir zihniyet mi? Eğer değilse;gerçek bir seçim mi yapılmış oluyor?

3-Sağ iktidarların gerçekten muktedir olması ne demektir?
Ortada bir hukuk yok ki;hukukun üstünlüğünden bahsedilsin!

Özetle;İslamdaki fıkhi ölçülere dayanan bir hukuk;bütün beşeri sistemlerde yasaktır.
Dolayısıyla;Hukukun üstünlüğü,demokrasi veya başka bir beşeri sistem için söz konusu olamaz.Yani;ortada bir hukuk yok ki;üstünlüğü söz konusu olsun!Olsa,olsa hukuksuzluğun
ta kendisidir.

Hukuk:Allah'ın(cc) hukukunu ve kulların hukukunu içeren bir kanunlar bütünüdür.
Diğer bir tabir ile;Şeriat-ı Garra-i Muhammediyye(asm)'dır.

Ayrıca;İttihatçılara *son zamanları hariç;haksız bir değerlendirme yapılmıştır.Kesinlikle taraftar değilim.

*:Mason olan yüzde on nisbetindeki grubun,sonradan yüzde doksanı mütedeyyin olan gruba üstün gelip,fırkayı ele geçirme dönemi...
_______________________________________________________________________


Andolsun Zikirden sonra Zebur'da da :''Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır'' diye yazmıştık.(Enbiya,105)

Vaktiyle İttihat ve Terakki fırkasının içinde, Halife Abdülhamid Han Cennetmekân Hazretlerine düşmanlık eden pehlivan, filozof, şair, yazar Rıza Tevfik ve Süleyman Nazif gibi önde gelen şahsiyetler, pişmanlıklarını aşağıdaki şiirleriyle dile getirerek hatalarını itiraf etme faziletini göstermişlerdi...

Tarihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek hey Koca Sultan,
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasî Padişahına.

(Rıza Tevfik)
-----------------------------------------------------
Padişahım gelmemişken ya da biz,
İşte geldik senden istimdada biz,
Öldürürler başlasak feryada biz,
Hasret olduk eski istibdada biz.

(Süleyman Nazif)
***

Ne dersiniz, belki de bir zamanlar Selanik'e gidip İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki kurduğu bilinen Said Nursi Hazretlerinin de vardır, yukardakilere benzer pişmanlığı... ve Abdülhamid Han'a i'tizârı... Öyle değil mi sevgili Yolcu kardeşim. Tabii bu durumu bizden daha iyi bildiğini düşünerek fazla bir şey yazmayı uygun bulmuyorum.
***

Şimdi de isterseniz gelelim İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından Enver Paşa ile babası ve Süleyman Nazif arasında geçen bazı hoş diyaloglara...

Süleyman Nazif önceleri Enver Paşa'yı millî (tabii ne kadar millî ise) bir kahraman olarak sevmişti. Fakat onun damatlığı ve paşalığı döneminde ondan soğumuştu. Bir gün Enver Paşa arabası ile geçerken, yanındaki arkadaşlarına,

- "Bakınız bakınız; Enver Bey'in katili Enver Paşa geçiyor!" demiştir.
***

Malta'da sürgündeyken Enver Paşa'nın babası Ahmet Paşa da orada idi.

Bir akşam sohbette Ahmet Paşa,

- "Elhamdülillah ben ömrümde harama uçkur çözmedim" deyince,

Süleyman Nazif hemen,

- "Ah paşa hazretleri! Keşke siz helâle de uçkur çözmeseydiniz de, Enver Paşa gibi bir oğlunuz dünyaya gelmemiş olsaydı; dolayısıyla Devlet-i Aliyye'yi de batırmasaydı." demiştir.
***

Ahmet Paşa ile şakalaşırken gene bir gün ona,

- "Kuzum Paşam, buradan kurtulursak sizi bir İngiliz kızıyla evlendirsek nasıl olur?" der.

Paşa şaşırır!..

- "Allah Allah, Süleyman Nazif bey nereden çıktı bu?" deyince, Süleyman Nazif şu tarihî cevabı yapıştırır:

- "Hiç yani aklıma geldi. Türk ve Müslüman bir kızla evlenip Enver adında afacan bir oğlunuz oldu. Üçbeş yıl içinde Osmanlı Cihan Devleti'ni ortadan kaldırdı. Bir İngiliz kızıyla evlenirseniz bir oğlunuz olur o da İngiliz İmparatorluğunu ortadan kaldırır. Öcümüzü almış oluruz."
***

Herkesin kendine düşen ders ve ibret payını alması temennisiyle...

Selamlar...
***

Not: Yolcu kardeşim, gokberk kardeşimizle aranızdaki muhavereye ilişkin bir şey yazmak istemiyorum. Gerek görürse o kendisi cevap verir sanırım.

1- Hukuk her yerde hukuktur; yeter ki kullananlar tarafından “guguk” haline dönüştürülmesin. Onun için dinimizde gayrimüslimlerin haklarına daha çok özen gösterilir, yarın kendilerine sevaplarımızdan verip te kurtulamayacağımızdan.. Bu konuda iki taraf olur; bir, hukukun üstünlüğü, iki üstünlerin hukuku.. Seçim sizin.

2- “Gerçek seçim”den kastım, muktedir iktidarların işbaşında olması.. Evet, üzülerek söyleyelim; halen İttihatçılar’ın boruları ötüyor çok önemli noktalarda.. O nedenle de seçimlere “gerçek seçim” diyemeyiz. Eh, yavaş yavaş yol da alınmıyor değil haliyle..

3- “Sağ iktidarların gerçekten muktedir olması” demek, seçimle işbaşına gelenlerin hukuki zeminde kendi proğramlarını uygulayıp, “Hak yücedir onun üstünde bir şey olamaz” prensinibini egemen kılmasıdır. Sanırım aslında konuyu senin dediğin anlamda tartışabilmenin zemini olmadığının sen de bilincindesindir. Erbakan ağzıyla, “destursuz bağa girer” gibi dalmanın bir anlamı yok.

İttihatçılar”ı savunma adına kullandığın son cümleler, Üstad Hazretlerinin değerlendirmeleridir. (Bkz. Münazarat, s. 80-81 vd.)
Kanımca sizi, onları savunmaya iten gerçek neden de bu olsa gerek.

Ama aciz bir kardeşiniz olarak bu işten vazgeçmenizi salık veririm. Çünkü gerçekler gün gibi açık!

Halis beyin de son mesajında net olarak işaret ettiği gibi Osmanlı Cihan Devletini yıkan bu uğursuz örgüttür. Buna taraf olmanın onları savunmanın hesabını inan veremezsiniz yarın huzuru mahşerde..

başta halis bey olmak üzere bilgi ve birikimleriyle katkıda bulunan herkesten ALLAH razi olsun.. çok yararlı oldu şahsen benim için........

1-Kur'an ve Hadise dayanmayan bir sistemdeki hukuk, hakikat nokta-i nazarında bir hukuk değildir.Velev ki;farz-ı muhal,böyle bir hukuku tatbik edenler kamil insanlar olsunlar!
İfade etmek istediğim ve taraftar olduğum tek hukuk hakkındaki görüşümü, bir önceki yazımda belirtmiştim.Bu hukuk dışındaki sözde hukuk sistemlerine ise;hukuksuzluk olarak bakıyorum.

2-Aklımın almadığı şudur ki;beşeri bir sistemi tatbiki adına yapılan seçimleri savunuyor olmanızdır.Beşeri bir sistem, bizatihi sahteciliktir ve halkı aldatmaktır.Hal böyle olduğu halde;gerçek seçim söz konusu olabilir mi ki;o yolda yol alınsın! Yol alındığı doğrudur.Lakin;istikameti hukuksuzluğadır.

3-Beşeri bir sistemi tatbik için,beşeri bir seçim sistemiyle iş başına gelenelerin programı ne ola ki;hakkı üstün kılsınlar!İnsaf ile düşününüz! Kur!an ve Hadise dayanmayı kanunla yasaklayan bir sistemden medet umulabilir mi?Asla!

Hem,destursuz bağa girer gibi dalmak gibi bir ifadeyi kullanmanız abesle iştigaldir.Hamdolsun! Edebi de edepsizi de biliriz.

İttihatçılar hakkındaki görüşümü anlamak istediğiniz gibi anlamakta devam edebilirsiniz....

Hem,Üstad tabiri kullandığınız birinin değerlendirmeleri deyip;Üstadlık dava eder gibi;bu işten vazgeçmemi salık vermenizdeki cesareti tahmin edebiliyorum.Derler ya;cahil cesur olur.

Dikkat ediniz!İttihatçıların mason olup;ferdi istibdat dönemi olan padişahlık sisteminin yıkılıp cemiyet istibdatına dönerek daha da şiddetli bir hal almasına vesile olan kısımlarına taraftar değilim.Onları savunmam da!

Haksızlık edildiğini düşündüğüm ittihatçılar ise;mütedeyyin olan İslam fedaileri olup;hedefleri, ferdi istibdat devri olan padişahlık sisteminin yerine; şurayı esas alan meşrutiyet-i meşruaya taraftar olanlardır.

Tarihi süreç malumdur ki;şura-i şer'iye dayalı bir sistemin doğmasının önüne sed çekildi.Bu seddi çekenler ise; daha önce belirttiğim ve sonradan bu fırkaya egemen olan ittihatçıların mason kısmıdır.

Davanız; bu mason kısmına ve taşıdıkları zihniyete ise kesinlikle bir sözüm yoktur.

Not:Yorumlarımda çok fazla osmanlıca terim kullandığım ve Risale-i Nur adlı eserlerden çok alıntı yapmam sebebiyle;site yöneticeleri tarafından ikaz edilmiştim.
Bunun üzerine; yorum yapmayacağımı bildirmiş,ancak;katılmadığım noktaları ifade edebileceğimi ve anlaşılmayan yerleri sorabileceğimi söylemiş ve gereken izni almıştım.
Gelinen noktada; mecburi yorumlarımdan dolayı siteden özür dilerim.

_____________________________________________________________________
Andolsun Zikirden sonra Zebur'da da :''Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır'' diye yazmıştık.(Enbiya,105)

Teşekkür ederim alparslanyıldırım kardeşim...

Rabbim cümlemizden razı olsun. Ehl-i bid'at ve erbab-ı hiyanetle değil, Ehl-i Sünnet ve erbab-ı muhabbetle beraber olmayı nasip eylesin. Topyekün eşrarın şerrinden millet-i İslâm'ı hıfz u himaye buyursun.

Selam ve dualarımla...

RABBim hepimiz için tertemiz sayfaları olan kitaplarımızı sağ tarafımızdan alıp Cennet-u ala'da Cemali İlahi'sini seyreden kullarından eylesin...

siyasal alanda kapışan arkadaşlarımın yazılarını okuduğumda şöyle düşündüm;
"insalar gerçekten çok dolu ve bi şekilde deşarj olmak istiyorlar." ama bunun tatlı tatlı olması en iyisi sanırım. ancak o zaman karşımızdakini anlamaya çalışırız. aksi takdir de öfkemiz gözlerimizi kör edebilir ;)
bu nokta da saygıdeğer yazarımız HALİSECE'nin uslubu herzaman ki gibi takdire şa'yan ve en güzel örnek elbette :)
bizde öğreneceğiz ama değil mi? en azından ben istiyorum :)

şu duayı tekrarlayıp; "Ehl-i bid'at ve erbab-ı hiyanetle değil, Ehl-i Sünnet ve erbab-ı muhabbetle beraber olmayı nasip eylesin. Topyekün eşrarın şerrinden millet-i İslâm'ı hıfz u himaye buyursun." amin diyorum.
amin...amin...amin...

Sevgili Kardelen;

Evet, hepimizin daha doğru bir ifadeyle tüm mü'minlerin isteğidir malumunuz, kıyamet günü ba'de'l-hisab defter-i a'mâlimizi sağ tarafımızdan alabilmek... Sonra da en büyük nimet olan Cemâl-i İlahi ile şerefyâb olabilmek... Rabbim bu samimi duanızı kabul buyursun. Âmin...

Siyasi meselelerdeki tartışmalarla ilgili tesbitin çok doğru. Kırıcı tartışmalara hiç mi hiç gerek yok. Hele de yakın tarih gibi gün yüzüne çıkmış, hemen her hadisenin tebellür ettiği alanlarda...

Rabbim cümlemize uhrevi açıdan olduğu kadar, dünyevi açıdan da siyasi, tarihi, idari vs. bütün dallarda doğruyu bulmayı ve doğru yönde adımlar atabilmeyi nasip eylesin.

Selam ve dualarımla...


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com