Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


'367 esprileri' Temel fıkralarını aratmıyor

'367 esprileri' Temel fıkralarını aratmıyor

Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı, sadece Meclis'in cumhurbaşkanlığı seçimini zorlaştırmadı; gündelik hayatta da espri ve fıkralara konu oldu. Mesela, otobüs ve dolmuşlarda koltuk sayısının yarısından bir fazlası dolunca yolcular, 'Kaptan, salt çoğunluk oluştu hadi gidelim!' demeye başladı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP'nin ortaya attığı '367 şartı', Türk halkının gündemine oturdu. Pek çok kişi, bu süreçte yaşanan tartışmalı uygulamalara, zekice esprilerle göndermede bulunuyor. İnternette ve halk arasında dilden dile dolaşan espri ve fıkralar, Karadeniz ve Nasrettin Hoca fıkraları ile yarışacak gibi gözüküyor. Bunların en çok ilgi görenlerinden biri 2007'nin 367 günü tamamlayamadığı için yıldan sayılamayacağı şeklindeki espri oldu. Anayasa Mahkemesi'nin CHP tezini kabul etmesinden hareketle yılın 365 günden ibaret olduğu ve bu sebeple 2008'e geçilemeyeceği esprisi yapılıyor. 'Önceki yılların durumu ne olacak?' sorusuna ise "Mahkeme kararı geriye işletilemez. 2006'ya dönük uygulama söz konusu olamaz." cevabı veriliyor.

Bir başka espri şu:

Bazı cami imamları, cuma namazı için toplantı yeter sayısının 367 olduğunu karara bağlar ve 367 kişinin aynı anda camide bulunmaması halinde cuma namazı kıldıramazlar. Konu ile ilgili fıkra şöyle:

Merkezî caminin birinde cuma günü, cuma namazı kılınacakken cemaatten biri ileri atılır ve cuma, cemaat yeter sayısı 40'ı bulmadığından (başka bir fetva ve kıyas konusu yoksa, Müslümanlar 40 sayısına ulaşınca Kâbe'de namaz kıldıklarından ötürü) bu namazın kılınamayacağını, kılınırsa da din işleri yüksek kuruluna namazın geçersiz olduğu fetvasını almak için başvuracağını söyler. Bunun üzerine caminin Hanefî mezhebine bağlı imamı sakince mihraba geçer ve, "Cemaat yeter sayısı 3'tür. Ben 3'ü gördüğüm an namaza başlarım." diyerek namaza durur.

Genelkurmay bildirisini Hasan Ünal'ın yazdığı iddialarını Hürriyet'teki köşesine taşıyan Ahmet Hakan da, dava açacağını söyleyen Hasan Ünal'a şöyle seslendi: 'Elinden geleni ardına koma' diyor ve ekliyorum: İstersen Anayasa Mahkemesi'ne başvur. Belki 9'a 2 kazanırsın."
***

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde literatüre giren diğer 367 esprileri şöyle:

27 Nisan 2007'den sonra evlenecekler için nikâh memurları, artık salonda 367 kişinin bulunmasını şart koşuyor.

Eskiden fotoğraf çektirilirken, insanların somurtmaması için telaffuz ettirilen 333 rakamının yerini 367 aldı.

Otobüslerde koltuk sayısının yarısından bir fazlası dolunca yolcular, 'Kaptan, salt çoğunluk oluştu hadi gidelim!' demeye başladı.

41 kere maşallahın yerine, '367 kere maşallah' deniyor.

M.Ö. ve M.S. olarak ikiye ayrılan dünya tarihi, en azından Türkiye'de 367'den önce ve 367'den sonra şeklinde olsun.

Yerçekimi kuvvetini bulan Newton, suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimed, kuduza karşı aşı bulan Pastör gibi 367'yi bulan Sabih Kanadoğlu'nun adı da bilim tarihine 'altın harf'lerle yazılsın.

Bir dairenin çevresinin çapına olan oranını ifade eden pi sayısının (3,14) bundan böyle 367 olarak belirlenmesi.

Dünya üzerindeki herhangi bir yerin ekvatora olan uzaklığını ölçen ve 360 olan meridyen sayısının 367 olarak belirlenmesi.
***

Kanadoğlu'nun cebi sende var mı?

367 konusu sadece espirilerle kalmadı. Bu konuda fıkralar da üretildi. Fıkralar şöyle:

CHP Lideri Deniz Baykal, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i emekliliğinde meşgul olsun diye üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal'e başkan seçtirmek ister ve Sezer'i aday gösterir. Ama Sezer'i Türkiye dışında tanıyan olmadığı için seçtiremez. Baykal, başarılı olamayınca NATO'yu askerî darbe yapması için Sosyalist Enternasyonal binasına davet eder. Ancak NATO kuvvetleri Baykal ve Sezer'e, "Şu an Türkiye dışında olduğunuzu hatırlatırız." diyerek yardım etmez. Bunun üzerine Baykal, telaşla Sezer'e dönerek sorar: "Sayın cumhurbaşkanım sende Kanadoğlu'nun cebi var mı?"

27 Nisan sabahı 367 milletvekili oylama için TBMM'ye gitmek üzere evlerinden çıktıktan sonra kaybolur. AK Parti, Anavatan ve DYP'lilerden oluşan 367 vekilin ortadan kaybolması Deniz Baykal'ı sevindirirken, Abdullah Gül ve taraftarlarını üzüntüye boğar. Herkes milletvekillerinin akıbetini merak ederken, Baykal'ın cep telefonu çalar. Telefonun ucundaki ses Baykal'a seslenir: "Eğer parti yönetiminden istifa ettiğini açıklamazsan her 5 dakikada bir milletvekilini serbest bırakacağız."
ZAMAN GAZETESİ
07.05.2007
***

'367 esprileri Temel fıkralarıyla yarışıyor' haberine okuyucu desteği

Dün gazetemizin birinci sayfasından duyurduğu '367 esprileri Temel fıkralarıyla yarışıyor' haberine okuyucular büyük ilgi gösterdi. Okuyucular kendi oluşturdukları fıkralarla Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararını ve toplantı yeter sayısını esprili bir biçimde değerlendirdi. İnternet üzerinden haberi yorumlayan Zaman Gazetesi okuyucularının 367 önerilerinden bazıları ise şöyle:

- Bir yıl 365 gün yerine 367 gün olsun da yıllarımız anayasaya uygun olsun.

- Tam açı 360 yerine 367 derece olsun.

- ÖSS'de üçte iki net çıkaramayan üniversiteye giremesin.

- Sınıf geçme notu bundan sonra 45 değil, 100 tam puanın üçte ikisi olan 67 olsun.

- Öğretmenler salt çoğunluğu bulmadan derse başlamasın.

- Belediye otobüsleri, trenler, vapurlar salt çoğunluğu bulmadan hareket etmesin.

- Laikçiler salt çoğunluğu bulmadan miting yapamasınlar, piknikçiler salt çoğunluğu bulmadan mangal yapamasınlar.

- Deniz Baykal öldüğünde salt çoğunluğu bulmadan gömülmesin (ki o zaman kıyamete kadar morgda kalma tehlikesi ortaya çıkabilir)....

- Bundan sonra 367 sayısı sanırım Milli Eğitim camiasında da aranması gerekir. Okul mevcudu 367'yi bulamayan okullar eğitim ve öğretime geçmemeli.

- 366'dan sonra 368 gelsin. O rakam hiç kullanılmasın sadece Sezer, Kanadoğlu ve Baykal kullansın.

- 367 sayısı hem 1. dönem ve hem de 2. dönem başlarında ayrı ayarı aranmalıdır. Şayet 367 sayısı sağlanamıyorsa bir okulda; tavsiyem, başka okullardan geçici öğrenci tranferi yapsın. Bu da mümkün değilse derhal okul tatil edilmeli ve yeni öğrence kayıtları başlatılmalıdır.

- Arkadaşlarla halı saha maçı yapmak istiyoruz ama toplantı yeter sayısı bulunamadığı için biz de toplanamıyoruz. Bir kere toplandık, karşı taraf konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Simdi 350 kişi sahada bekliyoruz, aranızdan top oynamak isteyen 17 kişi varsa lütfen haber verin de ikinci kez deneyelim...

İstanbul, Zaman, 08 Mayıs 2007, Salı

Engin ardıç, akşam, 10 Mayıs 2007

Yeter! Söz lumpenin!


Son günlerin geyikleri arasında iki kümeye bayıldım: Biri, “367 gırgırları”... 2007 yılı 365 günde kalacağı için 2008’e geçilmeyecekmiş!... Bundan böyle de kırk bir kere maşallah değil, üç yüz altmış yedi kere maşallah denecekmiş!

Öteki de Cem Uzan gırgırları tabii... Hani şu mazot bilmemkaç lira, çalışmayana şu kadar para, falan filan vaatleri üzerine üretilen gırgırlar.

Sosyolog olmadığıma bugün yandım. (Arkadaşım Ayhan Aktar sosyoloji okudu, koskoca profesör oldu, biz kuşbazlık ettik, ola ola yazar parçası!)

Sosyolog olsaydım, denekleri seçmiş (ayy, standart normal dağılımın grafikleri bile beni ürkütüyor, buna karşılık Poisson dağılımını severim, dolmuş kuyruğunda kaç kişi varsa dolmuşun kaç dakika sonra geleceğini bildirir, yani mala davara faydası dokunur), asistanları ve öğrencileri sahaya salmıştım...

İlk soru şu olacaktı: “Cem Uzan iktidara gelirse üç korner bir penaltı edecek mi?”

Bu yemlik soru. İkinci ve asıl soru şu: “Bu vaadi ciddiye alıyor musunuz?”

Yanıtlar eminim hepimizi dehşete düşürecekti... Çünkü, Uzan’la dalga geçmek için üretilen bu “üç korner bir penaltı” gırgırını ciddiye alan da beklediğinizden çoktur, bunun olabileceğine inanan da! Tıpkı, Erol Taş, Ahmet Tarık Tekçe ya da Önder Somer gibi oyuncuların gerçekten kötü adamlar olduğunu düşünenler gibi...

Seçmen kitlesini, bir İskandinav ülkesinde olduğu gibi “bilinçli vatandaşlar topluluğu” sananlar var. Bunlara göre, seçmen “AKP’nin ekonomik gelişmeyi tabana yayamadığını” görmüş, bu yüzden oylarını çekecekmiş, AKP temmuz ayında yeniden iktidara gelemeyecekmiş, emekli memurlar sevineceklermiş. Yani, halk uyanmış!

Bu kafa, Türkiye’de ne olup bittiğini hiç mi hiç anlamamış, Türkiye’yi tanımamakta direnen kafadır. 1950 yılından beri de değişmemiştir.

Arkadaşlar, bu halk, Beyoğlu’nda kolları gamalı haçlı SS’lerin yaptığı kimlik kontrolunda kuzu gibi kimliğini uzatmış, ellerini duvara dayayıp üstünü aratmış bir halktır!

Ferhan Şensoy’un “İçinden Tramvay Geçen Şarkı” oyununda rol alan oyuncular, SS üniformalarıyla bir gün İstiklal Caddesi’ne inmişler, gelenden geçenden kimlik sormuşlar ve herkese de çok sert davranmışlardı. Hiçkimse ağzını açmadı. Bir tek Allah’ın kulu bile “ulan siz kimsiniz, bu kapkara üniforma da nereden çıktı, kaç senesinde yaşıyoruz, memlekette Alman işgali mi var, zaman kaymasına mı uğradık, yoksa film mi çeviriliyor burada” diye sormadı.

Müthiş bir sosyal psikoloji deneyiydi bu, al okulda ders diye okut.

Üstelik bu deneyde “süje” türbanlılar falan değildi ha, yoldan geçen laik vatandaşlar.

Bundan ne çıkar? İnsanımızın üniformaya olan saygısı ve emirlere boyun eğme dürtüsü mü? (Emekli memurlar gene sevinecekler.)

Halkımızın cahilliği mi?

Evet, yukarıdakilerin hepsi, ama onun bir de “irrasyonel” boyutu ortaya çıkar.

Seçmen de rasyonel, yani akılcı değildir ve aç da kalsa “ne Müslüman adamlar” diye AKP’ye oy verecek seçmen sayısı, sandığınızdan çok daha fazladır.

Bir milyon kişi sokağa döküldü diye “AKP’nin canına okuduk” umuduna kapılanlar, geride kırk milyon seçmen daha olduğunu unutmasınlar.

Üstelik de bakın, geçen seçimlerde 4 milyona yakın “mükerrer ya da sahte” oy kullanıldığı ortaya çıktı. Ağır hapis cezasına rağmen bunu yapmaktan çekinmeyen, hem de bu çapta yapmaktan çekinmeyen, bütün sosyologları çuvallatacaktır.

Zeki Müren’in yılın erkek sanatçısı, Bülent Ersoy’un yılın kadın sanatçısı, çocuğu olmayan Pınar Altuğ’un da yılın annesi seçildiği bir ülkede, yürümekle ne Tandoğan meydanı aşınır, ne Çağlayan sokakları, ne de Anıtkabir merdivenleri... Gene üzüleceksiniz, benden söylemesi.

Ona buna laf ettik ama, vallahi ben de “Galatasaray her sene şampiyon olacaktır” diyen bir lider bulsam, sıcak bakmayı düşünebilirim... Hele bir de “Özhan Canaydın, bir türlü yeri doldurulamayan efsanevi Ayı Razaman’dan boşalmış olan revir hademeliği görevine atanacaktır” derse, oyum kesinlikle onundur!


Edebiyat ve Şiir

MollaCami.Com