Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Açlıktan ölen servet sahibi

Yusuf aleyhisselam, iftira yüzünden zindanda iken Mısır hükümdarı bir rüya görmüştü. Korku ile uykusundan uyanıp; Ben rüyamda 7 semiz ineğin 7 zayıf ineği yediğini ve 7 yeşil başak, 7 de kurumuş başak gördüm. Eğer rüya tabiri biliyorsanız, bu rüyamı tabir edin dedi. Onlar, Biz böyle rüyaları tabir edemeyiz dediler. Hz. Yusuf ile zindanda kalan şerbetçi, Hz. Yusuf’un rüya tabir ettiğini hatırlayarak; Ben bu rüyayı tabir ettireceğim dedi. Hz. Yusuf’un yanına gitti. Mısır hükümdarının rüyasını anlatıp tabirini istedi.

Hz. Yusuf, “7 sene bolluk, sonra 7 sene kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz. Bolluk senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile beraber, başakları ile ambarlara koymalısın. Bu şekilde ekinler bozulmadan kalır, hem de saplar hayvanlarınız için yem olur. Halka da, ekinlerinden ihtiyaçları kadarını yemelerini, geriye kalanını saklayıp korumalarını emretmelisin. Bu yiyecekler kıtlık senelerinde sizin ve çevredeki insanların ihtiyaçlarını karşılayacaktır” dedi.

Hz. Yusuf’un tavsiyelerini beğenen hükümdar; Mısır’ın hazinelerinin idare işini Hz. Yusuf’a bıraktı. Yani onu maliye nazırı yaptı. O da gerekli tasarruf ve iktisat yolunu tuttu. 7 bolluk senesinden sonra 7 kıtlık senesi geldi. Her taraftan tahıl almak üzere insanlar gelmeye başlamıştı.

Bu olaylardan bir müddet sonra Yemen’e çok şiddetli bir sel gelir, ağaçları kökünden söker, binaların yıkılmasına sebep olur. Sular çekildikten sonra eski bir mezarın açıldığı görülür. Ortaya bir kadın cesediyle büyük bir servet çıkar. Kitabedeki yazı okunduğunda, bu cesedin Himyeri hükümdarlarından birinin kızı olan Tace adındaki bir kadına ait olduğu anlaşılır. Tace’nin cesedinin boynunda 7 inci gerdanlık, kollarında 7 kıymetli altın bilezik, ayaklarında mücevherli 7 halhal ve on parmağın 7 sinde muhteşem mücevher yüzüklerin bulunduğu görülür. Ayrıca baş tarafında çok kıymetli eşya ile doldurulmuş hazine gibi bir tabut parladığı da dikkatlerden kaçmaz. Bu tabutun ön kısmında ki levhada yazılı olanlar ilgi çekicidir.

Hitabede şunlar yazılı idi:

Ben hükümdarın kızı Tace’yim. Memleketimizde müthiş bir kıtlık çıktığı için, tahıl getirtmek üzere, birkaç adamımı, Mısır maliye nazırı olan Yusuf aleyhisselama yolladım. Epey bir zaman geçtiği halde gönderdiğim adamlar gelmeyince, adamlarımızdan bazılarına bir kantar (50 kilo kadar) gümüş verip herhangi bir yerden bununla bir kantar un alıp getirmesini istedim. Onlar da bulamadılar. Nihayet bir kantar altın verip tekrar gönderdimse de, yine bulamadıklarından, incileri öğütüp yemekten başka çare bulamadım. Fakat o da beni besleyemediği için, büyük bir servet içinde açlıktan ölümle yüz yüze kaldım. Benim bu acıklı hâlimi işitenler, gerekli dersi almalı, servetine güvenmemeli, gerekli iktisat yolunu tutmalıdır. Tarihte altının da, incinin de, geçmediği durumlar varsa da, benden başka dünyada hangi kadın bu kadar muhteşem ziynetler içinde ölmüştür?

Hazineler bu kadına fayda etmediği gibi, ahirette de para pul geçmeyecektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.) -Buhari-

Meselenin ana fikri ile doğrudan bir ilgisi olmamakla birlikte;çoğu zaman ifade edilen ''açlıktan ölmek'' tabirine dair bir izahı, paylaşayım istedim.Şöyle ki:

"Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir." Ankebut Sûresi, (29:60.)

"Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır." Zâriyat Sûresi, (51:58.) âyetlerinin sırrınca, rızık doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâlin elindedir ve hazine-i rahmetinden çıkar. Herbir zîhayatın rızkı taahhüd-ü Rabbânîsi altında olduğundan, açlıktan ölmek olmamak lâzım gelir.
Halbuki, zâhiren açlıktan ve rızıksızlıktan ölenler çok görünüyor. Şu hakikatin ve şu sırrın halli şudur ki:

Taahhüd-ü Rabbânî hakikattir; rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur. Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder. Hattâ bedenin her hücresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hücrenin bir köşesinde iddihar eder; istikbalde, hariçten rızık gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahîresi hükmünde bulundurur. İşte, bu iddihar edilmiş ihtiyat rızık bitmeden evvel ölüyorlar. Demek o ölmek rızıksızlıktan değildir. Belki sû-i ihtiyardan tevellüt eden bir âdet ve o sû-i ihtiyardan ve âdetin terkinden neş’et eden bir marazla ölüyorlar.
Evet, zîhayatın bedeninde şahm suretinde iddihar edilen rızk-ı fıtrî, hadd-i vasat olarak kırk gün mükemmelen devam eder. Hattâ bir marazın veya bir istiğrak-ı ruhanî neticesinde iki kırkı geçer. Hattâ bir adam, şedit bir inat yüzünden, Londra mahpushanesinde yetmiş gün, sıhhat ve selâmetle, hiçbir şey yemeden hayatı devam ettiğini on üç (şimdi otuz dokuz) sene evvel gazeteler yazmışlar.

Madem kırk günden yetmiş seksen güne kadar rızk-ı fıtrî devam ediyor. Ve madem Rezzak ismi, gayet geniş bir surette rû-yi zeminde cilvesi görünüyor. Ve madem hiç ümit edilmediği bir tarzda, memeden ve odundan rızıklar akıyor, başgösteriyor. Eğer pür-şer beşer sû-i ihtiyarıyla müdahale edip karışmazsa, herhalde rızk-ı fıtrî bitmeden evvel o zîhayatın imdadına o isim yetişiyor, açlıkla ölüme yol vermiyor. Öyleyse, açlıktan ölenler, eğer kırk günden evvel ölseler, kat’iyen rızıksızlıktan değildir. Belki terkü’l-âdât mine’l-mühlikât* sırrıyla, sû-i ihtiyardan gelen bir âdet ve terk-i âdetten neş’et eden bir illetten, bir marazdan ileri gelmiştir. Öyleyse, açlıktan ölmek olmaz, denilebilir.(Risale-i Nur'dan,Lemalar)

*: Âdetlerin terki helakete götüren sebeplerdendir.



_________________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

rabbim kimseyi açlıkla imtihan etmesin....

açın halini ancak açlar anlar..ne güzeldirki oruç gibi ulvii bir ibadetimiz var...

selamette kalınız...

GÜLÜCUKCUĞÜN DEDIĞİGIBI KIMSEYI AÇLIKLA IMTIHAN ETMESIN ELI SAĞLIK ALLAHA EMANET OL ESSELEMUALEYKUM.

Hadis-i Şeriflerde de "açlıktan ölme" tabiri kullanılmıştır. Nasıl "açlıktan ölmek olmaz" denilebilir ki?

Allahü teâlâ, herkesin rızkına kefildir. Ama bu, açlıktan ölmeye engel değildir. Herkes için belli bir rızk, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen, ölecektir. Kimisi hastalıktan ölür, kimisi trafik kazasında ölür, kimisi de açlıktan ölür. Allahü teâlâ, çok şeyi de sebeplerle yaratmaktadır. Mesela, rızkı Allah verir, ama çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızk bekleyen, açlıktan ölebilir. Hastalıklara şifayı veren de Allahü teâlâdır. Ancak doktoru, ilacı sebep kılmıştır. Doktora gitmeyen, tedaviyi, ilacı kabul etmeyen, hastalıktan ölebilir.

Bir şehrin bir köşesinde, bir Müslüman açlıktan ölse, şehirdeki zenginlerden birinin, az bir zekat borcu kalsa, onun katili sayılır.

İki hadis-i şerif meali şöyledir:

(Azap ile korkutulduğunuz şeylerin hepsini, şu kıldığım namazda gördüm. Böcek bile yemesine mani olmak için, kedisini aç ve susuz bırakıp, açlıktan ölünceye kadar bağlamış olan kadını da gördüm.) [Müslim, Nesai]

(Şu üç kişiden başkası dilenemez:

1- Açlıktan ölecek olan,

2- Borca boğulmuş kişi,

3- Diyet vermek zorunda olan.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]

Hazret-i Ömer, halife iken, kıtlık oldu. Eshab-ı kiramdan Bilal bin Hars, Resulullahın türbesine gidip, (Ya Resulallah! Ümmetin açlıktan ölmek üzeredir. Yağmur yağmasına vesile olman için sana yalvarırım) dedi. Resulullah o gece rüyasında görünüp, (Halifeye git! Benden selam söyle! Yağmur duasına çıksın) buyurdu. Hazret-i Ömer, yağmur duasına çıkınca, duadan sonra, yağmur yağmaya başladı. (M. Nasihat)

Açlıktan ölmek üzere olan ve öldürmekle korkutulan kimseden başkalarının leş, domuz eti yemeleri, içki içmeleri haramdır. (Berika)

Açlıktan ve susuzluktan ölecek olanlara, leş ve şarap haram değildir. (Bezzaziyye)

Bir kimsenin açlıktan ölmesi, ezelde takdir edilmiş olmasına alamet, (Ezelde açlıktan ölmek alnıma yazılmış ise, yiyip içmek fayda vermez) düşüncesinin kalbine gelmesidir. Böyle düşündüğü için, yiyip içmez ve açlıktan ölür.

Açlıktan ölmek üzere olan kimse, leş de yoksa, başkasının malını, ölmeyecek kadar yiyebilir. (Muhit)

Şu kadar var ki, çok aç kalan kimse, zamanla hastalanıyor ve ölüyor. Ölüm her ne kadar hastalıktan ise de, açlık sebep olduğu için, açlıktan öldü demenin mahzuru olmaz.

Ahiret Kardeşim,
Uzun zamandır siteyi ziyaret edemediğim için;konuya olan yaklaşımınıza cevap veremedim,kusura bakmayınız.

Haşa!Hadislere itiraz edemem!!!Ancak;Hadis-i şerifteki açlık tabirinden maksud olan mananın zahiren açlıktan olsada; hakikatte ise; yukarıda tefsir edilen Ankebut Suresindeki ayet mucibicince, açlıktan kaynaklanan bir hastalık neticesi olduğuna inanıyorum.Aksi olursa ;Taahhüd-ü Rabbani nasıl izah edilebilir?
Selam ve dua ile.............

______________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.


Hikayeler ve Kissalar

MollaCami.Com