Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


İhtimaldir padişahım, belki derya tutuşa...

Uzun zamandır merak ederdim. "İhtimal ki derya tutuşa..." sözünün hikayesi nedir diye. Geçtiğimiz günlerde internette araştırırken Mehmet ORUÇ' un aşağıdaki makalesi ile karşılaştım. Çok hoşuma gitti. Sizlerle paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz.
Hürmetler..

Ziya Yılmaz

*********

Niyet halis olunca!
30 Mayıs 1998 CUMARTESİ (Mehmet ORUÇ GÖNÜL BAHÇESİ 1998 MAKALELERİ)

Boş zamanlarınızda veya hafta sonlarında bir fırsatını bulunca, kendinizi hemen bir piknik yerine atmayın her zaman. Ara sıra da olsa, tarihî mekânlarımızı gezin. Böylece bir nebze de olsa geçmişimizle beraber olursunuz. Bu ziyaretlerden alacağınız lezzet, ruhî rahatlık inanın piknik yerlerindeki rahatlığınızdan az olmayacaktır. Ben zaman zaman böyle yapıyorum, çok da iyi oluyor, size de tavsiye ederim...
Geçen hafta yine böyle yaptım, Topkapı’ya gittim. İstanbullu olanlar bilir; Topkapı’da, eski Trakya garajının arkasında, E-5’in kenarında “Takkeci Camii” var. 1591 senesinde yaptırılan bu camide, bugün antikacıların değer biçemediği, üzüm salkımlı, lâleli ve envaiçeşit çiçek desenli çinileri ve duvar süslemelerindeki harikulâde sanatı görünce insanın gözleri parlıyor. Cami hemen hemen herşeyi ile orijinalliğini koruyor...
Kıymetli şeyin düşmanı da çok oluyor. Çinilerin bir kısmının söküldüğünü ve bazı süslerinin üzerine boya yapılmış olduğunu görünce de içiniz sızlıyor. Cami görevlilerinden dinlediğime göre, pişmemiş tavuğun başına bile gelmemiş bu caminin başına gelenler... Önce altın arayıcıları tarafından bahçesi delik deşik edilmiş. Sonra zaten bakımsızlıktan çökmek üzere olan camiye fırsatını bulan girmiş; kimi çatıdaki tonlarca kurşunu,
kimi sökebildiği kadar çiniyi, kimi de şamdanları, kısacası kim ne bulduysa alıp götürmüş. Şimdi birçok Avrupa müzelerinde bu eşsiz çiniler sergilenmekte. Yetkilileri uyarıyorum, âcilen koruma altına alınmazsa, kısa zamanda caminin duvarlarındaki çinilerin yerinde, hatta caminin yerinde yeller esecek...
Caminin bu eşsiz tarihî özelliği yanında, yapılışı da çok enteresan; enteresan olduğu kadar da ibretli... Bu yapılış hikâyesi, sebeplere yapışarak yapılan tevekkülün, Allaha sığınmanın, Ona samimî olarak yapılan niyazın insanı nelere kavuşturacağını bir kere daha ortaya koyuyor... İnsan yeter ki istemesini bilsin, yeter ki isteğinin verileceğinden şüphe etmesin. Fakat bu kolay bir hâdise değildir. Çok az insana nasip olur böyle temiz kalblilik...
Şimdi gelelim caminin yapılış hikâyesine: Topkapı’da mütevazı bir hayat süren Takkeci İbrahim Çavuş, ördüğü takkeleri satıp zar zor geçinen kalbi tertemiz bir gönül eri. Bütün derdi, bir cami inşa edip, Allahü teâlânın rızasına erişebilmek... Hep bunun hayali ile yaşıyor, her konuşmasında hep bunu dile getiriyor. Fakat kimse inanmıyor. Alaylı bir şekilde hangi parayla cami yaptıracağını soran kimselere ise Takkeci İbrahim daima şu cevabı veriyor: “İhtimaldir padişahım, belki derya tutuşa!”
Gel zaman git zaman, İbrahim Ağa bir mübarek gece ibâdetle meşgul olurken uykuya yenik düşer. Fakat bir süre sonra kan ter içinde uyanır. Rüyasında nur yüzlü mübarek bir zat der ki: “Bağdat’a git, orada iki salkım üzüm rızkın var, onu ye ve dön!” Hemen o gün Bağdat’a gitmek üzere yola koyulur. Hikmetini, üzümü bulup bulamayacağını düşünmez bile...
Aylar süren, bin bir türlü zahmetli yolculuktan sonra nihayet Bağdat’a varır ve bir hana yerleşir. Yorgun, bitkin ama ümidinden birşey kaybetmiş değildir. Heybesindeki kurumuş ekmeği çıkarıp yemek için, hancıdan biraz su ister. Bu sırada çardaktaki asma ve asmadaki dökülmekte olan yapraklar arasındaki iki salkım üzüm gözüne takılır. Hancı su ile beraber kendisine acıyıp asmadaki iki salkım üzümü kopararak ekmeğine katık yapması için önüne koyar.
İki salkım üzüm bitince, uzun yolculuğun yorgunluğunun bir anda üzerinden kalktığını hisseder. Emri yerine getirmenin verdiği gönül rahatlığı ile geriye dönebilirdi artık... Bu sırada hancı yanına gelip nereden gelip nereye gittiğini sorar. Takkeci İbrahim de saf bir şekilde anlatır rüyasını...
Daha rüyası bitmeden hancı basar kahkahayı:
- Be akılsız adam, bir rüyaya bağlanıp bunca zahmete girilir, bunca masraf yapılır mı? Bana kaç defadır rüyamda; “İstanbul’da Topkapı’daTakkeci İbrahim Çavuş’un evinin bahçesindeki kuyunun yanındaki büyük taşın altında bir küp altın gömülüdür, git altınları al” derler. Ben de, “Bu rüyadır” derim, hiç üstünde durmam. Sen ise iki salkım üzüm yemek için İstanbul’dan Bağdat’a gelmişsin. Allah akıl, fikir versin!
Takkeci İbrahim Çavuş mesajını almıştır artık... Hemen İstanbul’a döner ve bahçesindeki altın dolu küpü çıkarır topraktan. Kendi kendine de, “İşte derya tutuştu!” diye mırıldanır...
Bugün hâlâ “Takkeci Camii” olarak anılan tarihî şaheseri inşa eder. Mütevazı kabri de caminin kıble istikametinde müezzin evinin bahçesindedir. Söyleyin şimdi, pikniği mi, yoksa böyle bir ziyareti mi tercih edersiniz?

Elbetteki ziyareti tercih ederiz birde yanınızda tarihi bilen olupda anlatırsa o zman başka güzel oluyor teşekkurler kardeşim hakikaten güzel paylaşım







Bu dava saldırgan küfre ve onun zehirli oklarına karşı zırhlı ve tulgalı erlerden kurulu ordu yetiştirme davasıdır...

Teşekkurler kardeşim paylaşılacak güzel yazı Allah razi olsun

Allah (c.c.) Mehmet Oruç'tan da Senden de razı olsun Ziya kardeşim.. Daha öncede okumuştum ama tekrar tekrar okunması gereken kıssalardan biri. Ellerine saglık kardeşim..

------------------------------------------------------------
"O erler ki;gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar.
Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah'ın rızasındalar.. "


Hikayeler ve Kissalar

MollaCami.Com