Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


İslâm âlemindek Ramazan ve Bayram ihtilafının sebebi

Halis ECE

Ramazan ve Bayramlar nasıl belirleniyor?


KAMERÎ AYLARIN GİRİŞ-ÇIKIŞLARININ TESBİTİ

Dünyamız Güneş etrafında döndüğü gibi, Ay da Dünya etrafında belirli bir yörünge üzerinde hareket eder, döner. Bu dönme esnasında Ay, her 29 veya 30 günde bir defa Dünya ile Güneş arasına girer ve üçü aynı hizaya gelirler. İşte bu âna, hey’et veya felekiyat denilen ilim dalında “ictima” denir. Bugünkü modern astronomide (gökbilimi) ise ictima’nın karşılığı olarak “kavuşum” denilmektedir. İngilizcesi de birleşme anlamında “conjunction" (kıncâng’şın)dır. Bu durum astronomik (hesabi) bakımdan Kamerî ay’ın başlangıcıdır, ancak ibadetler için değil. İctima halinde Ay’ın Dünya’ya bakan yüzü Güneş’ten ışık alamadığı için karanlık olur. İşte bu esnada hilâl’in dünyanın hiçbir yerinden görülmesi mümkün değildir.

Ru’yetin gerçekleşmesi yani hilâl’in görülebilir şekil ve parlaklığa kavuşabilmesi için;

a) Ay’ın ictima halinden, Güneş’e nazaran doğuya doğru yatay olarak 8 derece ayrılması gerekir. Bu süre ise 12 ila 16 saat arasında değişir.

b) Güneş battıktan sonra yine Ay’ın, düşey olarak ufuktan en az 5 derece yüksekte olması icap eder.

Demek ki Ay’ın, düşey olarak ufuktan 5 derece yükselmesi ve yatay olarak da Güneş’ten 8 derece doğuya doğru açılmış olması lazımdır ki, Güneş’ten ışığını alıp hilâl şekli gerçekleşerek Dünya üzerinden görülebilsin.
***

İşte açıklamaya çalıştığımız bu hadiselerin meydana gelmesinden sonra ortaya çıkan hilâl, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, şer’î-kamerî ayın başlangıcı yani ilk günüdür. O esnada Güneş, Dünyanın neresinde batmakta ise hilâl, ancak o enlem derecesindeki ve bunların batısındaki ülkelerde görülebilir.


Mesela bu sene (H. 1428-M. 2007) Ramazan ayının ictimaı, 11 Eylül Salı günü Türkiye yaz saati ile 15:44'de başlar.

Hilâlin çıplak gözle görülmesi (ru'yet) de ertesi gün yani 12 Eylül Çarşamba günü Türkiye yaz saati ile 08:21'dedir.

Hilâlin görüldüğü yerler;

- Fiji,

- Kiribati,

- Marshall ve Solomon adaları,

- Avustralya,

- Malezya,

- Endonezya,

- Amerika kıtasının batı kıyılarıdır.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 13 Eylül Perşembe günü de Ramazan ayının 1'i olmaktadır.
***

Gelelim Kurban bayramına...

Kurban bayramı Zilhicce'nin onuncu günü olduğuna göre, bunun tesbitinde de bu ayın ictimaını kıstas olarak almamız gerekiyor.

Hicri-Kameri 1428 yılı Zilhicce ayı ictimaı, 9 Aralık 2007 Pazar günü Türkiye Saati ile 19:40'ta başlamış, ru'yet de 10 Aralık 2007 Pazartesi günü gene Türkiye saati ile 09:51''de tahakkuk etmiştir.

Hilâlin görüldüğü yerler;

- Endonezya,

- Hint Okyanusu''nda Chagos Takım Adaları,

- Karguelen,

- Amsterdam,

- Crozet,

- Heard,

- McDonald,

- Macscariegnes Adaları

- Madagaskar,

- Afrika kıtasının Ekvatır ve güney kısmı,

- Avustralya kıtasının doğu sahilleri hariç tamamıdır.

Hilâlin görüldüğü günü takip eden 11 Aralık 2007 Salı günü de Zilhicce ayının 1'i olmaktadır.

Velhasıl bu durumda, 19 Aralık 2007 Çarşamba günü Arafe, 20 Aralık 2007 Perşembe de Kurban bayramının 1. günü olmuş oluyor.
***

Üzülerek ifade edelim ki; senelerdir bazı ülkeler Kamerî ayların giriş-çıkışlarının tesbitinde hakiki ru’yet (Ay’ın çıplak gözle görülmesi) yerine, şer’î ölçülere aykırı olarak astronomik başlangıç yani Ay’ın ictima halini esas alıyor…

... Ve eğer ictima gece yarısından önce ise, o gecenin gündüzünü de ay’ın birinci günü olarak kabul ediyorlar.

Şayet ictima gece yarısından sonra meydana gelmişse, o zaman, âmiyane tabirle “Mızrak çuvala sığmayacağı” için, onlar da ay’ı ertesi gün başlatıyorlar… Dolayısıyla ister istemez bizimle aynı gün Ramazan orucuna başlıyor, aynı gün Bayram ediyorlar. Keza aynı gün Arafe, aynı gün Kurban bayramı yapıyorlar.

Bu yanlış uygulamaya göre hareket edenler, önceleri, “Amerikan almanaklarını esas alıyoruz” diyorlardı. Şimdilerde ise gerçek ru’yeti baz aldıklarını söylüyorlar ki, bu durumda; güya onlar ru’yeti esas alıyorlarmış, biz ise sadece hesaba göre hareket ediyormuşuz gibi bir garip manzara çıkıyor ortaya…

Oysa işin hakikati;

Kamerî ayların tesbitinde biz hem hesabı, hem de ru’yeti dikkate aldığımız halde, onlar, sadece hesaba göre hareket ediyorlar, gerçek ru’yeti (hilâlin çıplak gözle görülmesi işini) göz ardı ediyorlar. Aramızdaki ihtilaf ve ortaya çıkan farklılık da haliyle buradan kaynaklanıyor.

Bu yüce dinin bizzat vâzıı olan Hz. Allah, “Güneşi bir zıya, Ay’ı bir nûr yapan; senelerin sayısı ve (günlerin, ayların, vakitlerin) hesabını bilesiniz diye, Ay’a menziller (dünya çevresinde dönerken hizalarında yer aldığı yıldız kümeleri, konaklar) takdir eden O’dur.(Yunus sûresi, 5) İlâhi beyanıyla bu hususta bize, hesabın lüzumunu ve usûlünü haber veriyor, bu bir.

İkincisi, bu dinin mübelliği, insanların ve cinlerin peygamberi, âlemlere rahmet Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de, “Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca başlayınız, şevval hilâlini gördüğünüzde de bayram ediniz.(İbn Mâce, Sünen, Sıyâm, 7) hadis-i şerifleriyle öbür ölçünün de ru’yet olduğunu bildiriyor ve bu ölçüye de uyulmasını emrediyor.
***

Bu kıstaslar/kriterler Ramazan ay’ı ve Ramazan bayramının tesbitinde geçerli olduğu gibi, diğer ayların giriş-çıkışlarının belirlenmesinde de aynen geçerlidir. Meselâ yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, Kurban bayramının tesbitinde Zilhicce ayının ictima ve ru’yeti esas alınır. Yoksa bazılarının öteden beri yapageldikleri gibi, Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) hilâli görme emrini bir kenara bırakarak, sadece ictima olayını esas alıp Ay’ın, Dünyanın hiçbir noktasında dahi görülmeden-görülemeden Arafe veya Bayram ilan etmekle olmaz. Olursa bu, “Teklîfu mâ lâ yutak” yani kula, güç yetiremeyeceği bir yükü yüklemek olur ki, caiz değildir.

Cenab-ı Hak hiçbir canlıya gücünün-takatinin üzerinde bir külfet yüklememiştir. Dolayısıyla görülmeyen hilâli görmek gibi bir yükümlülüğü yoktur kulun, olamaz da…

Hilâli görmediği halde görmüş gibi davranmak ise, mü’mine yakışır ve kabul edilebilir bir davranış şekli değildir asla.

Emre itaat, emredileni emredildiği gibi yapmakla gerçekleşir. Değilse onun adına itaat değil isyan, istikamet değil yan çizmek denir.
***

İşte bugün, gerek bazı ülkeler ve gerekse ülkemizdeki bir kısım insanlar tarafından bu esasa/prensibe uyulmaması, Müslümanlar arasında karışıklığa sebep olmaktadır.

Onların bu yanlış ölçülerine göre hareket eden mü’minler, oruçlu olmaları gereken günde (Ramazan-ı şerifin son günü) Bayram ediyorlar. O günün Bayram olduğuna inandıkları için de haliyle yedikleri o orucu kaza da etmiyor, borçlu kalıyorlar.

Yine bunun gibi, Kurban bayramından önceki günlerde oruç tutmanın faziletine inanan takva sahibi bir kısım Müslümanlar, Arafe günü de oruçlu bulundukları halde, kendilerine o günün Bayram, bayramda ise oruç tutmanın haram olduğu hatırlatılıp oruçları bozduruluyor. Dolayısıyla nafile olan bu oruç da üzerlerine borç olup kaza etmeleri icap eder hale geliyor.
***

Kısacası meselenin ciddiyeti dolayısıyla bu durumu, okuyucularımızın dikkatine sunmayı önemli bir hizmet olarak addettik. Tavsiyemiz;

Oruçlarına takvimle başlayıp takvimle bitirmeleri...

Keza Kurban bayramında da buna uymaları, dedi-kodulara kulak asmamalarıdır
.

Ülkemizdeki Kamerî ayların giriş-çıkış hesapları ictima ve ru’yet hadiselerinin her ikisi de dikkate alınarak yapılmakta ve Allah’a şükür en küçük bir tereddüde mahal kalmayacak bir titizlikle tesbit edilmektedir.

Nitekim son devir dersiamlarından Nakşi yolu Müceddidin kolu silsilesinin 33. halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretleri, bu hususta kendilerine tevcih olunan bir soru üzerine verdikleri cevapta, “Biz takvimle başlar, takvimle bitiririz” buyurarak, ülkemizde yapılan bu hesaplamaların doğruluğuna-sıhhatine işaret ediyorlar.
***

Rabbimiz bütün ibadet ve taatlerimizi, amel ve hizmetlerimizi, zikir ve fikirlerimizi… hasılı her türlü davranış ve duruşumuzu rızasına muvafık kılsın.

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh...

Değerli kardeşlerim;

Yukardaki makalenin, gerek üyelerimiz ve gerekse okuyucularımız tarafından dikkatle okunup değerlendirilmesini, Müslümanlar arasında olabildiğince yayılmasını rica ediyorum. Çünkü mübarek Ramazan ayı gelmek üzere, bütün ihtişamiyle gölgesi üzerimizde... Rabbim cümlemize kavuşmayı nasip eylesin.

Yazıda mevzu edilen hususla alakalı soruların ise ardı arkası kesilmemekte. Ben şahsen link vermekten, yazıyı kopyalayıp göndermekten bîhal oldum, bitap düştüm desem yeridir. Lütfen rica ediyorum, büyük hizmet olacağına inanıyorum.

Rabbim cümlemizi sırat-ı müstakiminden ayırmasın, kafa ve gönül karışıklığından selamette kılsın.

Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun.

Selam ve dualarımla...

Aleykum Selam ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

Allah razı olsun hocam...
_______________________________________________________________

«Rabbimiz Allah'tır» deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.(Ahkaf,13)

Teşekkürler sevgili YOLCU kardeşim...

Rabbim sizlerden de râzı olsun.

En kalbi selam ve en samimi dualarımla...

Teşekkürler Hocam, Allâh razı olsun. Gerek yazınızı gererekse de notunuzu mümkün mertebe ulaştırma gayretindeyiz. Allâh kaleminize kuvvet versin.
Selam ve sevgiler...

çok teşekkürler hocam çok önemli bir meseleye ışık tuttunuz.

Arkadaşların da belirttiği gibi önemli bir konuya açıklık getirmişsiniz. Teşekkür ediyorum hocam. Allah razı olsun.

Teşekkürler Sevgili ANKEBUT-57, TURGAYSERHAT ve FARUK AKTAŞ...

Rabbim sizlerden de râzı olsun. Ve önümezdeki şu mübarek ayı, maddi ve manevi açıdan gereğince değerlendirebilmeyi nasip ve müyesser kılsın.

En kalbi selam ve en samimi dualarımla...

açıklamaları okudum. esasen takvimden dışarı çıkmıyorum.ama çevremde ramazan 29 çeksede bazı hadislerin varlığından bahsedip 30a tamamlanması gerektiği konuşulmaktadır. acizane cevap beklerim. hayırlı ramazanlar diliyorum.

Değerli kardeşim MEHMET 0012;

Bildiğiniz üzere Miladi-Şemsi ayların 11'i 30-31, şubat da 28, dört yılda bir de 29 çeker. Hicri-Kameri aylar ise 29-30 çeker. Bu takvime göre ayın dünya çevresindeki dönüşü 29,5 gün olarak kabul edilir. Bu sebeple bir ay 29, bir ay da 30 gün olarak karşımıza çıkar. Binaenaleyh Miladi-Şemsi takvimde yıl 365 gün, Hicri-Kameri'de ise 354 gün olur. Bu itibarla Hicri-Kameri aylar Miladi-Şemsi aylardan her yıl 11 gün önce gelir; Hicri ayların mevsimlere denk düşmemesinin sebebi de budur.

Hicri-Kameri yılın 12 ayından biri olan Ramazan-ı Şerif de, -yukarıdaki kısa açaklamaya istinaden- bazan 29, bazan 30 gün olur. Nitekim Hicretin 2. yılında farz olan Ramazan orucunu Rasûlüllah Efendimiz 9 sene tutmuşlar... Bunların da dört senesini 29, beş senesini 30 gün olarak tamamlamışlardır. Çünkü aylar öyle çekmiştir.

Keza keffaret orucunda da, şayet Kameri ayın başından başlanmışsa oruca, tam olarak iki ay tutulur. Yani bu ayların biri 29, öbürü otuz çekip toplam gün adedi 59 olabilir. Ama eğer ayın başından değil de herhangi bir gününden başlanmışsa oruç 60 güne tamamlanır.

Hasılı oldukça ilmi ve teknik bir mesele... Kısaca bu şekilde anlatmaya çalıştım; bilmem anlatibildim mi? Şayet anlaşılmayan noktalar olmuşsa, gene yardımcı olmaya çalışırız.

Bilmukabele size de hayırlı Ramazanlar diliyorum.

Selam ve muhabbetlerimle...

Muhterem Hocam, Ben bu yazızınızı bazı islami sitelerde link ve isim vererek paylaşıyorum. Her halde bir mahzuru yoktur. Yazı için teşekkürler.

Teşekkür ederiz hocam. Ellerinize sağlık.

İlginiz için mukabil teşekkürler ve hayır-dualar sevgli TARİHMAN ve sevgili DİLHAN...

Gerek bu yazıyı ve gerekse lüzumlu ve faydalı olacağını düşündüğünüz diğer yazıları elbette ki istediğiniz sitelerde paylaşabilirsiniz... Tabii sizin de belirttiğiniz gibi, isim ve link vererek... Bu işin mahzuru bir kenara, bilakis büyük hizmet olur. Allah indinde ecri zail olmasın. Rabbim rızası yönünde sadakat ve istikametten, ibadet ve taatten, yolunda hizmetten ayırmasın.

Bilvesile selam ve muhabbetlerimle...

Allah'a emanet olun.

yatsi namazinin girmedigi zaman ramazani serife denk gelince ne yapacagiz teravih kilmiyacakniyiz?bana bi cevap yazarsaniz sevinirim.Allah a emanet olun

Değerli kardeşim SAMSUNUM...

Mevzuya olan ilgin ve dini hassasiyetinden dolayı öncelikle tebrik ediyorum. Rabbim her alanda dikkat ve hassasiyetini tezyid eylesin.

Gelelim sorunuzun cevabına...

Yatsı vaktinin oluşmadığı mevsim Ramazan ayına denk gelirse, -ki elbette mümkündür, olabilir- bu durumda nasıl ki farz olan yatsı namazı orada yaşayan Müslümanlara lazım gelmiyor ise, sünnet olan teravih de gerekmez. Zira bunları eda edbilecek bir vakit yoktur oralarda... İki vakitten biri akşam namazı vakti, diğeri de sabah namazının vaktidir. Yani kutuplardaki gibi takdire müsait bir zaman da söz konusu değildir. Dolayısiyle kılamazlar.

Bilginizi rica ederim.

Sizler de Allah'a emanet olunuz.

Selamlar...

Cevabı ben de merakla bekliyordum.
Teşekkür ederim.
Allâh(c.c) râzı olsun.


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com