Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


tüketiyorum o halde varım

TÜKETİYORUM, O HALDE VARIM

MEHMET ALİ ÇOBAN

Son yıllarda sayıları hızla artan hipermarketlerle birlikte tüketim olgusu tekrar gündeme geldi. Sadece büyükşehirlerde değil, bütün şehirlerde görülmeye başlanan hipermarketler, tüketim çılgınlığının sembol mekanları âdeta. Hafta sonları pikniklerinin, gezmelerinin, akraba ziyaretlerinin yerini ailecek gidilen dev hipermarket ziyaretleri aldı. Binlerce arabalık otoparklar yetmiyor, insanlar dakikalarca otopark kuyruğunda bekliyorlar. Onbinlerce ürün son derece cezbedici reyonlarda profesyonel taktiklerle insanların beğenilerine, daha doğrusu zaaflarına sunuluyor. Alışveriş arabaları azımsanmayacak sayıda suni ihtiyaç maddeleriyle dolup taşıyor. Paranın yetmediği, olmadığı yerlerde kredi kartları imdada koşuyor. Kentlilik, çağdaşlık, modernlik bu mekanlarda biraz gururla karışık bir keyifle duyumsanıyor.

Bu açıdan bakıldığında ‘tüketim çılgınlığı' kavramı, bir yakıştırmadan çok bir gerçeği ifade ediyor artık. Dünya görüşü tanımaksızın her insanı içine çeken bir hortum haline geldi tüketim. Reklamlarla bombardımana tutulan beyinler, bir türlü “buna gerçekten ihtiyacım var mı?” sorusunu soramıyor. Birçok suni ihtiyaç gerçek ihtiyaca dönüştürülüyor.

Hipermarketler tüketim çılgınlığının sadece bir cephesi. 80 aylık vadelerle alınabilen sıfır otomobiller, yeni modelleri çıktı diye daha bozulmadan değiştirilen beyaz eşyalar işin cabası. Daha 10 yıl öncesine kadar ‘olmazsa olmaz' diye görülen otomatik çamaşır makinelerinin yerini şimdi bulaşık makineleri aldı. Banyo sabunlarının yerinde yeller esiyor. Artık her derde deva şampuanlar var.

Alışverişlerin çoğu kadınlar ve çocuklar tarafından yapıldığı için hedef kitle de onlar. Özellikle kadınların zaafları, kitle iletişim araçları tarafından 99 yerinden gıdıklanıyor. Mesajların çoğu onlara yönelik. Mutluluğun, güzelliğin, rahatlığın, huzurun bu ürünlerle yakalanacağı empoze ediliyor.

Kimse kimseyi teknoloji düşmanlığıyla suçlamasın. İnsanlığa rahatlık getiren her yenilik desteklenmeli elbette. Ama iş bu kadar basit değil. Olayın temelinde kapitalist ekonominin israfa endeksli üretim modeli var. Kapitalist sistem, ancak inanılmaz boyutlarda bir üretim-tüketim döngüsüyle ayakta durabiliyor. Bunun için de tüketim, daha doğrusu israf ekonomisine ihtiyaç var. Birçok suni ihtiyaç muhakkak gerçek ihtiyaca dönüştürülmek zorunda. Bu da reklamlarla gerçekleştiriliyor. Tüketim yani israf ekonomisi ülkemize yerleşmeye başladı.

Bu, işin ekonomik boyutu. İşin bir de felsefi boyutu var. Manevi değerlerinin içi çoktan boşalan Batı Medeniyeti ne zamandır huzuru maddi refahta arıyor. Batı insanı içindeki boşluğu tüketimle doldurmaya çalışıyor. Varlığını ancak tüketmekle, sahip olmakla hissedebiliyor. ‘Tüketiyorum o halde varım' uzun zamandır Batı insanının sloganı haline geldi. Bu sloganın arkasındaki ruhî maraz, grip kadar bulaşıcı. Manevî değerlerinden hayli uzaklamış Türk insanı da bir an önce çok kazanıp kendisine dayatılan sahte hedefleri gerçekleştirme çabasında. Bir an evvel zengin olma isteğinin getirdiği rüşvet, yolsuzluk, kumar, şans oyunları, ahlaki çöküntü olayın ayrı boyutları. İnsanlarımız büyük bir inatla mutluluğun dünyevi refahla elde edilebileceğine inandırılıyor. Bütün ulvi hedefler rafa kaldırılıyor.

İşin en üzücü yanı tüketim çılgınlığının dindar kesimi de içine alması. Tesettür modası, İslamî tatil, beş yıldızlı otellerde İslamî düğün derken, biz de islamî islamî bu furyanın içinde kendi yerimizi alıyoruz. İslamî hizmetler için, fakirlere yardım için cebimize gitmeyen elimiz, alışverişlerde nedense pek çevik. Oysa bize yakışan, israfın haram olduğunu unutmadan bilinçli tüketmek. Dayatılan suni ihtiyaçlarla, gerçek ihtiyaçları ferasetle ayırt edebilmek ve buna uygun olarak tüketmek. Aksi takdirde biz de tüketeyim derken tükenenlerin arasında yerimizi alacağız.


Serbest Kürsü

MollaCami.Com