Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim
insanin özgür iradesi yoktur
*** Said Nursi (Eserler küçük boy, Yeni Asya Nesriyat 1998 basim)
Said Nursi üzerinde arastirma yapmamin nedeni sudur: Çok insan tarafindan yüzyilin alimi olarak vasiflaniyor. Bu insan böyle hatalar yapiyorsa, digerleri buna kiyas edilmelidir. Yani Said Nursi'yi burada, Maturidiyye binlerce yazarin son yüzyildaki temsilcisi olarak seçtim. Said Nursi olmasi itibariyle, daha etkili olur düsüncesiyle öyle yaptim. Aslinda Elmalili Hamdi Yazir da, Konyali Mehmet Vehbi de kaderi inkar eder. "Risale-i Nur" kitaplarindan örnekler verecegim. Fakat hepsini yazmak uzun olacagindan, sayfa numarasini verip, birkaç kelime yazip
Çok insan tarafindan yüzyilin alimi olarak vasiflaniyor. Bu insan böyle hatalar yapiyorsa, digerleri buna kiyas edilmelidir. Yani Said Nursi'yi burada, Maturidiyye binlerce yazarin son yüzyildaki temsilcisi olarak seçtim.
Merhaba kursatotcu forumuza hosgeldin.
1. cok insan tarafindan aslin alimi olarak vasiflanmasindan degil, bir cok alimin görüslerine göre, görüslerine internet ortaminda en kolay ulasabildiginiz yazar oldugundan secmis olmalisiniz!!!
2. Said Nursi, Maturidi degil, Es'ari ve Safii mezhebindendir.
3. verdiginiz site firavnun (kizildenizde ölüm ile yüzlestiginde iman ettim diyen firavun) imanini, imani mutuber demekte. Bu ise ehli sünnet'e göre sapik bir görüstür.
Verdiginiz bilgileri inceleyecegim. Icinde cok farkli arastirmalariniz da yer almakta. tesekkür ederiz.
Bir arastiricinin arastirmalarina arastirma cevaplari:
*** Said Nursi (Eserler küçük boy, Yeni Asya Nesriyat 1998 basim)
Said Nursi üzerinde arastirma yapmamin nedeni sudur: Çok insan tarafindan yüzyilin alimi olarak vasiflaniyor. Bu insan böyle hatalar yapiyorsa, digerleri buna kiyas edilmelidir. Yani Said Nursi'yi burada, Maturidiyye binlerce yazarin son yüzyildaki temsilcisi olarak seçtim. Said Nursi olmasi itibariyle, daha etkili olur düsüncesiyle öyle yaptim. Aslinda Elmalili Hamdi Yazir da, Konyali Mehmet Vehbi de kaderi inkar eder. "Risale-i Nur" kitaplarindan örnekler verecegim. Fakat hepsini yazmak uzun olacagindan, sayfa numarasini verip, birkaç kelime yazip
Allah razi olsun HACI ALI
ben yaziyi yazarken bas kismina yeni asya nesriyat 1998 basimi küçük boy diye bosuna belirtmedim tahmin ettigim gibi sayfa numaralari yayinevlerinin baskilarinda degisik oluyor siz dedigim baskiya bakin yakinda said nursinin diger eserleri ile ilgili de düstügü çeliskileri vermeyi düsünüyorum bu aralar onun külliyatini okuyorum
EFENDIM
Buyurunuz benim ellimdeki kitab:
Nesreden : SOZLER KITAB EVI
Babali Cad.Bey HanNO :29/2
Cagaoglu 34410 Istaanbul
Tel : 527-7607 - 520-8231
Sic.Tic. : 93/943 - 146407
Baski :Yeniasya Yayinlari A.S.
Baski Tarihi : 1991
Imdi bir de bu CAHIL Misyoner beyin birde sapik IDDIA'si var!...
der ki:
*** Aslinda Elmalili Hamdi Yazir da, Konyali Mehmet Vehbi de kaderi inkar eder.***
Acaba bu Islam Ulamlarinin INKAR yazilari nerede ise bize soylesinde onu da kafasina YALAN'lariyla vuralim!...Tasima su ile dogirmen donmez!...Uflemekle de ISLAM sonmez!...Ancak ALLAH C.C. Buyurdugu gibi onu daha cok ateslendiriler...
ALLAH C.C. ISLAH Eylesin...
Selam sevgi ve Dua Ile
sunu söyleyeyim ki ben yeni asya nesriyat dedim ama 1998 basimi küçük boy dedim demek ki basim tarihlerindede sayfalar degisiyor. iste size maturidi mezhebinin kurucusu olan ebu mansur maturidinin kitabi ve düstügü çeliskiler. *** Kitap: Kitabu't -Tevhid Yazar: Ebu Mansur Maturidi Çeviren: Hüseyin Suudi Erdogan
Cüz'i Irade'nin Mahluk Olusu
--- Sayfa 350:
Sen!.....
Bize getirdigin yazilarla ISLAM ULMA'larini karalam ylunda olan birisi oldugun belli!...ISLAM dusmanligi yapan ve yazn cok kitap yazanlar var!...Islam'i silah gibi kullanlaarin yaninda sahsi meffatleri icinde kullanlar gibi!...Imdi sana bu bahis ettigin MATURİDİ MEZHEBİ biraz saglam kaynaklardan bilgi vereyim:
MATURIDI MEZHEBI
Isl
said nursinin şafii mezhebinden olduğunu bilmiyordum
şimdi onun hükümlerine göre yaşayan hanefiler ne oluyor _?
Kardeşim mezheplerin ayrı düştügü yerler İlmihal bilgileri..Oysa ki Risale-i Nur'lar İman Hakikatlarıdır , içinde hiçbir İlmihal bilgisi yoktur .. Mezhepler ise iman noktasında itilafa düşmemişlerdir.. Bundan dolayıda nurları okumak için illada şafi olunacak diye birşey yoktur...
Ayrıca yukarıda demişsinki onun hükümlerine göre yaşayanlar... Risale-i Nur Saidi nursinin degil Hakkın hükümleridir.... Nurlar Üstada yazdırılmıştır...
Selametle.......
Duamiz olmasa ne ehemmiyetimiz var!
Çünki uzun zamandır okumamıştım Lem'alar'ı, hep böyle kal ve bizi uyar ki bu muhteşem eserlei daha sık okuyabilelim.. HacıAli'nin dedigi gibi, imdiii;
"Not: LEM'ALAR ve SUALAR adli kitaplarda isaret ettigim sayfalarin ilk iki kelimesini yazacagim. Sayfa bütünüyle okunmalidir.
LEM'ALAR
Rizik: 317 (Insanlarin sana?)
337 ( Ikinci nükte?)"
buyur mussunuz.. bir de ille de YeniAsya yayınları kucuk boy Risaleler olacak, yoksa oynamam bana ne :( demissiniz, kabul.. Elhamdulillah onlardan da var.. Lem'alar elimde ve 317. ve 337. sayfalari emr-i ısrarınız üzre buraya yazıyorum, hadi birlikte okuyalım bakalım neymis! :)
(tabii 316. sayfanin son paragrıfını da almak lazım buraya, mesele daha iyi anlasılır degil mi üstat efendi!)
"..Sonra, bu sırada, bu sogukta, en ziyade istirahate ve üşümemeye ve dunyayı dusunmemeye muhtac oldugum bir hengamda, garazi ve kastı ihsas eder bir tarzda, beni bu tahammulun fevkinde bu techir ve tecrid ve tevkif ve tazyike sevk edenlere, fevkalade igbirar ve kızmak geldi.
Bir inayet, imdada yetisti. Manen kalbe ihtar edildi ki: (simdi 317. sayfaya geciyoruz..)
"Insanların sana ettikleri ayn-ı zulumlerinde, aynı adalet olan kader-i ilahinin buyuk bir hissesi var.
"Ve bu hapiste yiyecek rızkın var; o rızkın seni buraya cagırdı. Ona karşı rıza ve teslim ile mukabele lazım.
"Hikmet ve rahmet-i Rabbaniyenin dahi buyuk bir hissesi var ki, bu hapistekileri nurlandırmak ve teselli vermek ve size sevap kazandırmaktır. Bu hissye karşı, sabır içinde binler şükretmek lazımdır.
"Hem senin nefsinin, bilmediğin kusurlarıyla onda bir hisse var. O hisseye karşı istigfar ve tevbe ile, nefsine 'Bu tokada mustehak oldun' demelisin.
"Hem gizli düşmanların, desiseleriyle bazı safdil ve vehham memurları iğfal ile o zulme sevk etmek cihetiyle, onlarında bir hissesi var. Ona karşı Risale-i Nur'un o munafıklara vurdugu dehşetli manevi tokatlar, senin intikamını tamamen onlardan almış. O, onlara yeter.
"En son hisse, bilfiil vasıta olan resmi memurlardır. Bu hisseye karşı, onların Nurlara tenkid niyetiyle bakmalarında, ister istemez, şüphesiz, iman cihetinde istifadelerinin hatırı için, '(O takva sahipleri ki,) öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir.(Al-i İmran Suresi:134.) düsturuyla onları affetmek bir uluvvucenablıktır."
Ben de hakikatli ihtardan kemal-i ferah ve şükür ile, bu yeni medrese-i Yusufiyede durmaya, hatta aleyhimde olanlara yardım etmek için, kendime mucib-i ceza, zararsız bir suç yapmaya karar verdim. Hem, benim gibi yetmiş beş yaşında ve alakasız ve dünyada sevdiği dostlarından, yetmiten ancak hayatta beşi kalmış ve onun vazife-i Nuriyesini görecek yetmiş bin Nur nushaları baki kalıp serbest geziyorlar. Ve bir dile bedel binler binler dille hizmet-i imaniyeyi yapacak kardeşleri, varisleri bulunan benim gibi bir adama, kabir bu hapisten yüz derece ziyade hayırlıdır. Ve bu hapis dahi, haricinde hurriyetsiz tahakkümler altında ki serbestiyetten yüz derece daha rahat, daha faidelidir. Çünkü, haricinde, tek başıyla yüzer alakadar memurların tahakkümlerini çekmeye mukabil, hapiste yüzer mahpuslarla beraber, yalnız müdür ve başgardiyan gibi bir iki zatın, maslahata binaen hafif tahakkümlerini çekmeye mecbur olur. Ona mukabil, hapiste çok dostlardan kardeşane taltifler, teselliler görür. Hem, İslamiyet şefkati ve insaniyet fıtratı bu vaziyette ihtiyarlara merhamete gelmesi, hapis zahmetini rahmete çeviriyor diye, hapse razı oldum. ("Herşey kader ile takdir edilmiştir; kaderine razı ol ki, rahat edesin." cümlesi de Bediüzzaman'a aittir, duymak istediğin buysa!)
Gelelim 337. sayfaya, buyurun birlikte okuyalım:
"Hakikatli Bir Teselli"
(Eskişehir'de, tevkifhanede Risale-i Nur Şakirdlerine yazılan fıkralardır.)
Azizi Kardeşlerim,
Sizin için pek çok müteessirdim. Elem beni eziyordu. Fakat bana ihtar edildi ki, kader ve kısmetinizde beraber bu hapishanenin suyunu içmek ve ekmeğini yemek vardı. Bir eser-i rahmet-i İlahiye ve bir cilve-i inayet-i Rabbaniye olarak bu suyu ve ekmeği beraber yememizin ve içmemizin en kolay ve en hafif ve en hayırlı ve sevaplısı ve Risale-i Nur Şakirdlerinin en menfaatli bir dershaneleri ve en feyizli bir çilehaneleri ve düşmanlarına karşı ne derece ihtiyatlı davranmak lazım geldiğini talim eden en hassas bir imtihan meydanı ve her birinde ayrı ayrı güzel meziyetleri bulunan bu arkadaşların birbirinin ali meziyetlerinden ve güzel hasletlerinden ve birbiriyle tesis ve tecdid-i uhuvvetinden dahi istifade etmek ve ders almak için en nurlu bir dershane, bir tekye suretinde gördüğümden, bu vaziyetten değil şekva, belki bütün ruhumla şükür ettim.
Evet, mesleğimiz şükürdür ve herşeyde bir vech-i rahmeti, bir cihet-i ni'meti görmektir.
Umumunuzun elemleriyle müteellim kardeşiniz
Said Nursi
Evet, efendi hazretleri sayfaların iki tanesini aktardık buraya, hadi bakalım göster marifetini.. Ne çıkarmamız gerekiyormuş bunlardan, aydınlat bizleri!!
"dua etmek doğru değildir. "
"Peki ama ezeli bir irade kabul edildiğinde bu duanın ne manası kalır ki? Çünkü zaten ezeli olarak, ne meydana gelecekse onun irade edilmiş olduğuna inanılıyor. Ezeli olan şey ise değişmez; demek ki, duayı edenlerin çoğu farkına varmadan Allah’a hadis bir irade ispat ediyorlar."
"Dua etmenin bir mahzuru da şudur ki; zaten meşhurdur. Allah’ın ilminde bir değişmenin olabileceğini ihsas ettiriyor. Zaten Allah’ın ilminde değişme olmaz, o halde bu duanın bir manası yoktur. Dua etmemek gerekir.Ama sorulursa Kuran da ayet var, “Dua edin ki size icabet edeyim” buna ne dersin? Cevap: Yukarıda da izah ettiğim gibi bu Allah’ın kullarını aldatmasına bir örnektir. Çünkü dua edildiğinde ortaya çıkan mahzurları anlattım; buna karşılık böyle bir ayet var. İşte burada kullarını aldatıyor Allah. Evet peygamberlerin de dua ettikleri Kuran’da vardır. O halde onlar da bu inceliklerin farkına varamamışlardır demek gerekir. Denirse ki, o halde bu ayetin manası nedir? şöyle diyorum: Yukarıda nedensizlik prensibini anlatmıştım. Yani Kuran ayetleri de Allah’ın ezeli ilminde vardır ve bu yönüyle nedensizdir, dolayısıyla manasızdır demek gerekir. Ancak Kuran okurken bu gibi dua ile ilgili ayetleri de elbette okuyacağız. Ancak ayet oldukları için ve bir mana kasdetmeyeceğiz, manası yok, nedensiz diyeceğiz. Yani Allah’ın ezeli ilminde bilinmesi hasebiyle nedensiz diyeceğiz yoksa elbette ki bu ayetlerin nedeni Allah’ın ilmidir yani Allah’tır. "
"Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır."
Kursat Otcu
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kürşat, aslında sorduğun soruların cevabı soruların içinde. Sen aklını doğru kabul edip, nasslardan aklına uymayanı "bu bozuktur" deyip inkar ediyorsun. İşin tuhaf tarafı aklın da sürekli değişiyor. Aslında yapman gereken nassları doğru kabul edip, aklındaki bozukluklukları düzeltmeye çalışmandır.
Birinci düzeltme: "Dua etmek doğru değildir, duanın bir manası yoktur, dua etmemek gerekir." diyorsun. Kuran'da da birçok dua etmeyi teşvik eden ayet olduğunu kabul ettiğin halde. Bir de utanmadan haşa "Allah kullarını aldatıyor" diyorsun. Şimdi bu yaptığın çok yanlış, Kuran'daki ifadeler ise çok doğrudur. Senin akli delilini çürütmeye gelince; "Allah'ın ezeli ilmi değişmez, dua gereksizdir" diyorsun. Burada yaptığın şuna benziyor, terazinin bir kefesini elinle sabit tutuyorsun, diğer kefesine bişeyler koyuyorsun, bakın bunların ağırlığı değişmedi diyorsun. Kardeşim sen Allah'ın ezeli ilmine sahipmisin ki böyle diyorsun? Allah'ın ezeli ilminde senin dua edip etmeyeceğin zaten var. Otobüs örneğinde dediğin şey, ezeli ilminde senin dua edeceğin ve Allah'ın da bunu kabul edeceği yazıyorsa, sen zamanı gelince dua edersin, Allah ta duanı kabul eder. Yani, sen şimdi dua edersen bu kaderde de varmış demektir ve Allah ta ona icabet eder. Sen zaman mefhumunda hata ediyorsun. Ezeli ve değişmez kader vardır. Fakat orada senin dua edip etmeyeceğin de yazılıdır. Şimdi anladın mı?
Bir de şu ayet var;
"Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) "
Allah Kuran-ı Kerim'de diyor ki: "Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var.". Kürşat Efendi diyor ki "Duanın ehemmiyeti yoktur." . Hadi canım sende!
İkinci düzeltme: "Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır." diyorsun. Şimdi sana cüzi iradenin olduğunu ve Cebr olmadığını ispatlayacağım. Şu anda sen yaşıyorsun ve aklın başında. Kuran'da (Bakara 132)(Fe la temutünne illa ve entüm müslimun / Siz de ancak müslümanlar olarak ölün) diye bir ayet var. Duanın ehemmiyetine ve Allah'ın dualara icabet edeceğine inanıyoruz (Bunu yukarda izah etmiştim). Şimdi sen Allah'tan seni müslüman olarak öldürmesini, ve ateşin azabından korumasını isteyebilir misin, isteyemez misin? İsteyebilirsin. (Tabi Allah istemeni istemişse ki sen onun isteyip istemediğini şu an bilmiyorsun, ama bir dakika sonra öğreneceksin, çünkü sen istersen ve bu yönde kalpten dua edersen, bu demektir ki Allah ta senin istemeni istedi.) Ee iste o zaman, seni tutan nedir? Bak, işte bu içindeki isteme senin cüzi iradendir. Tamam Allah'ın külli iradesinde yoksa sen de isteyemezsin.
Ve ma teşaune illa en yeşa allahu rabbül alemin.
Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Burada Allah'ın meşietinden bahsediliyor, evet, ama kulun meşietinden de bahsediliyor, o da mevcut.
Buradaki incelik şudur, sen dilediğini yaptığını görüyorsun, istersen oturuyor, istersen zıplıyorsun. İşte bu senin cüzi iradendir. Ama "Allah dilemedikçe sen dileyemezsin." o zaman senin cüzi iraden yok hükmünde mi olacak? Hayır, çünkü sen Allah'ın senin ne isteyeceğini istediğini baştan bilmiyorsun. Sen dilediğini yapıyorsun. Buradaki incelik şudur, sen "Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." ayetine inanıyor musun, inanmıyor musun? İnanıyorsan, onun senin hakkında hayır dilemesini dilersin yani o yönde dua edersin, Allah ta seni boş çevirmez. Yok eğer inanmıyorsan, o zaman özgür (sandığın) iradenle ya Kuran'ı çürüteceksin ki bu imkansızdır, ya da Kuran'daki tehditlere gönül rızasıyla katlanacaksın, başına gelince itiraz etmeyeceksin.
(Fatiha 6) Bizi doğru yola ilet.
(Bakara 128) "Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."
(Bakara 201)"Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır."
(Ali İmran 8)"(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”"
(Furkan 65) "Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”"
Bak şimdi, sen ne yapıyorsun, Levhi mahfuz'daki yazılı kader metni elinde ve sabit olarak farzediyorsun. Sonra da ben dua ederek bunu değiştiremem diyorsun. Fakat şunu unutuyorsun, sen şimdi dua edersen, kaderde de dua edeceğin yazılmış ve o gerçekleşmiş demektir. Ve kaderde senin dua ettiğin yazılmışsa, ona Allah'ın verdiği cevap ta yazılmıştır. Çünkü Allah bütün dualara icabet eder. Dolayısıyla sen bundan sonraki kaderini bir nevi değiştirmiş gibi olursun. Dua et, Allah ta icabet etsin. Sanki herşey şu anda oluyormuş, ezeli olarak belirlenmemiş gibi. Sen ezelde, şimdi dua etmeyi isteyip istemeyeceğini Allah'ın istediğini bilmiyorsun. Senin bildiğin, şu anda istersen dua edebileceğindir. Etsene, ne duruyorsun. Sen şunu mu diyorsun; Ezeldeki kaderde, senin şu anda dua etmek isteyeceğini Allah istemiş, mesela uzun ömür istiyorsun diyelim, bunu dua ile isteyeceğini Allah istemiş, fakat ondan bir süre önce senin ne zaman öleceğini sabitlediği için senin duana icabet edemeyecek. Bunu mu diyorsun? Bu yanlış. Allah senin ne zaman öleceğini sabitlerken senin filanca an gelince dua edeceğini biliyordu, onu da dikkate alarak ne zaman öleceğini sabitledi. Yani dua'na icabet etti. Senin yanılgın şurada, Kürşat sen çoğu zaman aynı yanılgıya düşüyorsun, o da şudur: Terazi meselesi. Terazinin bir kefesini elinle sabit tutup, sonra öbür kefesine bişeyler koyup, "bakın bunların ağırlığı değişmedi" diyorsun. Dua konusuna bunu tatbik edersek, sen diyorsun ki "Allah ezeli ilmiyle kaderi, olup olacakları yazdı, ecelinin ne zaman oduğunu bile yazdı, bunlar dua ile değiştirilemez." Bunu diyorsun değil mi? Hayır efendim öyle değil. Sen duayı yani dua etmeyi niye Allah'ın yazdıklarından ayrı bir yere koyuyorsun? Sanki, herşey yazıldı bitti, orada dua edeceğin yazılmadığı halde dua ediyoruzmuş gibi düşünüyorsun. Hayır. Alakası yok! Yazılan şeyler içinde dua edeceğin de yazılı. Şimdi anladın mı? Ve Allah'ın ona nasıl icabet ettiği de yazılı. Sen Allah'tan hidayet, hidayete erdirdikten sonra kalbini eğriltmemesini, uzun ömür, bol rızık, bu Dünya'da iyilikler, öbür dünyada iyilikler, ateşin azabından korumasını ve ne istiyorsan isteyebilirsin. İşte bence cüzi irade de bu oluyor. Yani dua kabiliyeti! "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) " Demek ki neymiş, duamız olmasa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz yokmuş, yani duamız varsa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz var demektir.
(Tekvir 81:29 Ve ma teşaune illa en yeşaallahu rabbul'alemiyne.)
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Bence kaderin sırrı şu; Şimdi bu (81:29) ayetine inanıyor musun?
"Evet" ise ne yapman lazım? Demin bahsettiğim duaları yapman lazım. Yani Allah'ın seni salih kullarından eylemesini Allah'tan dua etmen lazım.
"Hayır" ise, o zaman iradenin özgür olduğuna inanıyorsun ve Allah'ın Kuranını yalanlıyorsun demektir. O zaman yapman gereken, ya Kuran'ın benzerini getirerek ya da başka bir şekilde Kuran'ı çürütmen lazım. Ya da kendi içinde çelişkili olduğunu kabul ederek, eğer Allah ve Ahiret varsa "özgür" iradenle yaptıklarının cezasına gönül rızası ile katlanacağını beyan etmen lazım. Zaten bazıları diyor ki, "bu durumda bütün arkadaşlarım cehennemde olacak, Jimi Hendrix bile cehennemde olacak, onlarla sıcak bir ortamda vakit geçirmeyi yeğlerim." diyorlar.
Tüfek meselesine gelince. "Adam tüfeği ateşlemeseydi de öbür adam ölecekti, çünkü ecel sabittir" diyorsun. Yine terazi hatası. Bak şimdi doğrusunu açıklayayım: Bir kere bu soruda bir yanlışlık var, o da şudur:"Adam tüfeği ateşlemeseydi" ne demek? Sorun burda. Anladın mı? Yani kaderde ateşleyeceği yazılmışsa "ateşlemeseydi ne olurdu" denmez, çünkü ateşlemek zorunda. Ha sen eğer şunu sormak istiyorsan, "Allah kaderinde ateşleyeceğini istemiş ve yazmış, ezelde, fakat Allah ateşlemesini istemeseydi ne olurdu?", bunu soruyorsan eğer, işte bu ayrı bir soru oluyor, yani soru şuna döndü; "Allah filanca şeyi istemiş, ama istemeseydi ne olurdu?". Dikkat edersen sen şimdi kaderde yazılı olan bişey başka türlü olsaydı ne olurdu? diyorsun. İşte Bediüzzaman'ın dediği şey bu, Allah bunu istemeseydi ne isterdi? bizce meçhuldür. Çünkü saçma bir sorudur. Belki adamın bir sene evvel zatürreden ölmesini isterdi, ya da o anda kalp krizi geçirmesini isterdi, ya da 15 sene sonra trafik kazasından öleceğini isterdi. Yani kaderde sabit olan iki şey var birisi tüfek atılması, diğeri adamın ölmesi. Sabitlerden biri olmasaydı ne olurdu saçma bir soru. O zaman şu da sorulabilir. "Adam tüfeği ateşledi, sabit olan eceli bir yıl ileri atalım diyelim, o zaman ne olur?". Deminki soru da bu soru gibi saçma. Adamın kafası parçalanacak ama biZ eceli bir sene sonraya attığımız için yaşayacak! İşin özeti; "kader böyle olmasaydı, kaderdeki ecel nasıl olurdu, yani kaderin yeni hali nasıl olurdu? " saçma bir soru, cevabını da Ancak Allah bilir, çünkü isteyen ve irade eden O.
VeyselicNumbers
http://www.VeyselicNumbers.com
VeyselPeru@hotmail.com