Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


İBADET NİYETİYLE AŞURE TATLISI YAPMAK BİDAT MIDIR?

Gördüğüm kadarıyla mesele hâlâ tam anlaşılabilmiş değil. Oysa verdiğimiz cevaplar gayet açık. Te'vile-tefsire-yoruma hacet bırakmayacak derecede... Edille-i Şer'iyye'nin fer'î bir deliline müstenidatıyla birlikte açıklanmış.

Verdiğimiz cevaplarda da sertlik-mertlik yok. Üslubumuz belli. Atalarımızın tabiriyle "Üslûb-i beyan ayniyle insan"dır. Verilen cevapların sertlik-yumuşaklı derecesini ölçmeyle-tartmayla meşgul olmak yerine, lütfen meselenin çözüme kavuşup kavuşmadığına bakalım.

Maşaallah pek de alıngan bir halimiz var. Hemen kırılıp dökülmeye meyilliyiz. Lütfen biraz daha sağduyulu olalım. Yoksa birbirimize hiçbir şey anlatamayız, öğretemeyiz.

Eğer alınganlık tavrımız sürecekse, öncelikle kendi üslubumuza, anlatım tarzımıza, yazıp çizdiklerimize bir göz atalım. Ne demişiz ki, rahatsız olduğumuz o cevabı almışız! Öyle, durduk yerde ve kendiliğinden bir şey oluşmaz. Sebebi kendimizde aramamız, en doğru, en isabetli yoldur bu konuda.
***
Hal böyle olunca ilk verdiğimiz cevabı tekrarlamanın en yararlı yol olacağını düşündüm. Çünkü gaye, ortaya konulan mesele hakkında kendi aramızda "farklı yorumlar harmanı" oluşturmak değil, ilmi kıstaslara/kriterlere dayalı neticeleri ortaya koyup öğrenmek. Yoksa bir yığın rivayet ve nakilleri derler-toparlar, gene zihin karmaşasından kurtulamayız; sağlıklı bir sonuca ulaşamayız.
**

23 Şubat 2007 Cuma günü verdiğimiz cevabı, salim kafayla lütfen beraberce tekrar bir okuyalım.

"Sevgili arkadaşlar;

Bir peygamberin hele hele ülû'l-azm bir peygamberin yaptığı bir fiil, şayet mensuh ve merdut değilse, niye bid'at olsun?!

Bilmeniz lazım; Edille-i Şer'iyye-i Asliyye'nin dışında bir de Edille-i Şer'iyye-i Fer'iyye vardır İslâm hukukunda... ve Fer'î dellerden birisi de, usûl-i fıkıhtaki geçtiği şekliyle, "Şerâiun min kablinâ şerîatün lenâ" kaidesidir. Yani "Bizden öncekilerin şeriatlerindeki (hükmü kalkmamış, reddedilip yürürlükten kaldırılmamış olan hükümler, adet ve an'âneler) bizim de şeriatımızdır."

Buna birilerinin -veya bazılarının diyelim- bid'at demesi Nuh aleyhisselamın bu güzel sünnetinin bid'at olduğunu göstermez. Kaldı ki eğer bid'at olsaydı, Ehl-i Sünnet alim ve mutasavvıları (Allah hepsinden razı olsun) bugüne kadar niçin uygulasınlardı..? Bid'atla uzaktan ya da yakından hiçbir ilgisi-lişiği yoktur, bazı bid'at ehli kişilerin de bu adeti yapıyor olmaları, bu sünnete halel getirmez.

Gelelim ibadet olarak yapılması meselesine...

“Eşyada aslolan hıll”dir” yani helâl olmasıdır. Haramlık ârızîdir, sonradan oluşur. Şerîatın açıkça nehyetmediği/yasaklamadığı her şey mubah ve yapılması câizdir. Bu kâide, Hâniyye’de, “el-Aslü fi’l-eşyâi’l-ibâha: Eşyada aslolan ibâhadır, yani mubah olmasıdır” diye zikrolunmuştur. (Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-ı İslamiye Kamusu, 1, 298)

Mesela buna mümasil bir ibadeti "rabıta"yı ele alalım... Tasavvur ve tefekkürden ibâret olan râbıta-i şerife hakkında, muteriz ve münkirlerinin iddiları üzere hiç bir şer‘î delilin olmadığını –farazâ– kabul etsek bile, menhiyyün anh yani dînen haram ve yasak olduğunu isbat edebilmek mümkün mü? Değil. O takdirde, râbıta-i şerifenin de, âşure sünnetini ibadet-kurbiyet niyetiyle yapmanın da mubah bir fiil olduğu, hiçbir itirâza yer olmayacak kadar açıktır.

Hâl böyle olunca, neticeye gitmek için deriz ki; mubah bir fiile devam etmemiz sayesinde, mendub olan bir şeye ulaşırsak, o mubah olan fiilin de mendup olduğu anlaşılır. (Hüseyin ed-Devserî, er-Rahmetü’l-Hâbita…, Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbâni hâşiyesi, 1, 225-226)

Demek oluyor ki, râbıta-i şerife ile meşgul olmak gibi gibi ibadet niyetiyle âşûre pişirmenin de gayr-i İslâmî bir şey olduğunu söylemek doğru bir iddiâ olamaz.

Kaldı ki âşure pişirme sünneti (ki sünnet ibadettir ve bunu yapanlar ibadet-kurbiyet, rıza-i ilahi niyetiyle yapmaktadırlar), İslâm âleminde sayıları tevâtür haddine ulaşmış bir topluluğun amelidir. Bu da Hz. Nuh'un (a.s.) bu sünnetinin devam ettiğini gösterir. Çoğunluk, âşurenin gayr-i meşru‘, bid'at-hurâfe olduğu, binaenaleyh ibadet maksadıyla yapılmaması gerektiği yönünde bir şey söylememiştir. Müstesnalarsa, hepimizin bildiği gibi, kaideyi bozmaz.

Son söz; "Kırk yıllık kâni, olur mu yani..." "Eski köye yeni adet..." cinsinden, nevzuhur bir yazı olmuş... Lütfen biraz dikkat, diyorum. Zorlamalarla bir yere varılmaz, varılırsa da yanlış hedeflere varılır...

Bu vesileyle herkese selamlar..."


Serbest Kürsü

MollaCami.Com