Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Zikirde muvaffakıyet ve Zikrin hakikati

Halis ECE

Zikirde muvaffakıyet ve Zikrin hakikati

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de, “Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim”(1) buyuruyor.

Âyet-i kerimedeki “Allâh’ın kulunu zikretmesi”nden murad, bu hususta ona yardım edip zikirde muvaffakiyet lûtfetmesi (başarılı kılması)dir.

Bir başka ifadeyle, Allah Teâlâ’nın kulunu zikretmesi; kula, kendisini zikretmeyi nasip etmesi... Kalb, ruh, sır, hafî ve ahfâ lâtîfelerinde Allah ismini zikretmeyi ona müyesser kılması, kolaylıkla yapabilmeyi ihsân buyurmasıdır. Şâh-ı Nakşibend Hâce Muhammed Bahâüddîn (k.s.) hazretlerinin îzâhatları da bu mealdedir.(2)
***
Zikrullâh’ın (Allâh’ı zikrin) hakikati, O'ndan başka her şeyden alâkayı kesmiş olmak, onun sevgisinden başka hiçbir şeye iltifat etmemek, kendi hevâ ve hevesi dâhil, Hak Teâlâ’dan gayri hiçbir şeye kullukta bulunmamaktır.

Zikrin hakiki oluşunun alâmeti, İlâhî emir ve nehiyler/yasaklar hususunda Allâh’ı unutmamak ve onun emrini tutup yasaklarından sakınmaktır. Aksi takdirde o kişinin zikri, nefsinin sözünden ve iğvâsından başka bir şey değildir.

Kulun yapması gereken;

Hakk’a ve halka karşı işlemiş olduğu gizli ve açık bütün günahlardan tam bir kararlılıkla tevbe etmektir. Zira bu isyan ve aykırılıklar varken, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve nehiylerine muhâlefet mevcut iken yapılan zikrin hakiki mânâda bir tesiri olmaz.

Zikrin hakiki olmasının şartlarından biri de, kişinin talebinde samimi olması; bütün kalbiyle bu yolda yürümeyi arzulamasıdır. Böyle olursa seyr u sülûkünde kemâle ulaşır, sülûküne mâni olan ve onu meşgul eden şeylerden uzaklaşır, kendi varlığından bile geçer. Neticede her şeyden yüz çevirip Allâh’ın zikri ile meşgul olabilir.

Bu mânâyı dile getiren bir kıt‘a:

Seyre geldin, kendi özünden dahi geçmen gerek
Râha girdin, canla tenden dahî geçmen gerek
Her adımda nice bin pâbend olur bu râhda
Bendi kırıp hânümânından dahi geçmen gerek
(3)

Şeyh Alâüddîn Attar (k.s.) hazretleri de bu hususu bir dörtlüğünde şöyle dile getirir:

Onu zikretmek her sermayenin özüdür
Onun zikri, ruhların zînet ve süsüdür
Nâm ve iyiliğinden geçip insan ol
Hakk’ın adını zikredip korkusuz ol


Zikirden tam bir fayda sağlanması ve netice elde edilebilmesi için, onun, tasarruf sahibi kâmil ve mükemmil bir mürşidden telkin yoluyla alınmış olması gerekir.

Böyle olunca, istidat ve kabiliyet sahibi müridin kalbine düşen hakiki zikrin tohumundan velâyet meyveleri yeşerip olgunlaşır... Kalbin nûrâniyeti de, hevâ ve hevesin azaldığı nisbette artar... (4)


DİPNOTLAR
(1) K.K., Bakara sûresi, 152.
(2) Hâce Muhammed Pârsâ, Risâle-i Kudsiyye, 5. Makale.
(3) Seyr: Hak yolunda mânevî yolculuk; râh: tarîk, yol; pâbend: ayak bağı; hânümân: ev bark.
(4) Hâce Muhammed Pârsâ, Risâle-i Kudsiyye, 5. Makale.

Arkadaş! نَعْبُدُ deki (ن)un ifade ettiği cem' ve cemaat, fikri ve kalbi ayık olan musallînin nazarında sath-ı arzı bir mescid şekline getirir. Ve bütün mü'minlerden teşekkül etmiş, şarktan garba kadar dizilmiş safları hâvi o cemaat-ı kübra içinde namaz kıldığını ihtar ettirir.

Ve keza لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ olan kelime-i zikriyeyi bir insan vird-i zeban ettiği zaman, zamanı bir halka-i zikir tahayyül etmekle o halkanın sağ tarafı olan mazi cihetinde enbiyanın, sol tarafı olan istikbal cihetinde de evliyanın oturup cemaatle zikrettiklerini ve kendisi de o cemaat-ı uzma içinde bulunarak şu kubbe-i minayı dolduran yüksek İlahî ve tatlı sadalarına iştirak ettiğini tahayyül etsin. Kuvve-i hayaliyesi daha keskin olanlar da kâinat mescidinde bütün masnuatın teşkil ettikleri halka-i zikirlerine girsin, şu fezayı velvelelendiren o sadaları dinlesin. (Risale-i Nur,Mesnevi-i Nuriye,s.63)

İ'lem Eyyühel-Aziz! Zikreden adamın feyz-i İlahîyi celbeden muhtelif latifeleri vardır. Bir kısmı kalb ve aklın şuuruna bağlıdır. Bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir. مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُ husule gelir. Binaenaleyh gaflet ile yapılan zikirler dahi feyizden hâlî değildir.
(a.g.e)

İ'lem Eyyühel-Aziz! Kelime-i Tevhid'in tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbublardan yüzünü çevirtmektir. Maahaza, zâkir olan zâtta bulunan hasse ve latifelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işaret olduğu gibi; onların da onlara münasib şerikleriyle olan alâkalarını kesmek içindir. (a.g.e.)

Ayrıca bakınız:

http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=4&id=4467&book=45
_______________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Teşekkür ederim kardeşim... Allah râzı olsun.

Allah'a emanet olun.

Selamlar...

Zikrin hakiki oluşunun alâmeti, İlâhî emir ve nehiyler/yasaklar hususunda Allâh’ı unutmamak ve onun emrini tutup yasaklarından sakınmaktır. Aksi takdirde o kişinin zikri, nefsinin sözünden ve iğvâsından başka bir şey değildir.


Allah cc hakiki zikri elde etmek nasip etsin cümle müminlere.. Elinize ve yüreğinize sağlık sevgili hocam.

Sevgili namika67 kardeşim; ilgin ve güzel duaların için şükranlar... Mukabil hayır-dualar... Measselam...

Soruyu öyle sor ki; ne kendine utanç, ne de sorulana azap olsun.


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com