Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


H I D I R E L L E Z : Hızır ve İlyas aleyhimesselâm

Halis ECE

H I D I R E L L E Z

Hızır ve İlyas aleyhimesselâm



Miladi takvimle 6 Mayıs günü Hıdırellez’dir. Hızır günleri yani yaz mevsiminin başlangıcı sayılan 6 Mayıs günü, Rumî senede Nisan ayının yirmi üçüncü gününe rast gelir.

Bilindiği gibi Rumî takvimde yıl, Hızır ve Kasım (yaz ve kış) günleri olarak ikiye ayrılır. Mayıs ayının 6’sında Hızır ile yaz başlar, 186 gün sürer. Kasım ayının 8'ine kadar devam eder ve bundan sonra kış başlar. 179 gün sürer. Şubat'ın 29 çektiği artık yıllarda ise 180 gün olur.

Hıdırellez denmesinin sebebi; çeşitli dini kaynaklarda Mûsâ aleyhisselâmın ümmetinden bir velî veya peygamber olduğu bildirilen ve Kur'ân-ı Kerîm’de, "Kullarımızdan bir kul…" (1) diye anılan Hızır'ın (Hıdır) kurak bir yerde oturması ile o yerin yeşerip dalgalanmaya başladığı, hadîs-i şerîfte bildirilmiştir. Bu sebeple yaz başlangıcında ortalığın yeşermeğe başladığı güne yeşil mânâsına gelen Hıdır günü, yine bu günde Hıdır ile İlyâs'ın (aleyhimesselâm) buluştukları rivâyeti sebebiyle de Hıdırellez denmiştir.

Dinî kaynaklarımız, Hz. Hızır ve Hz. İlyâs'ın Allah Teâlâ’nın sevgili kullarından olduğunu haber vermekle beraber onlar adına mukaddes bir günün varlığını bildirmemektedir. Hıdırellez gününün İslâm’da dînî bir hüviyeti ve kudsiyeti yoktur. O bakımdan 6 Mayıs'ta dinimizin tasvip etmediği tarzda kutlamalarda bulunmak, eğlenmek haramdır.
***

Bu kısa ansiklopedik bilgilerden sonra gelelim bu iki zatın durumlarına…

HIZIR VE İLYAS ALEYHİMESSELÂM KİMDİR VE NE HÂLDEDİRLER?

Hızır aleyhisselâm, peygamber olması kuvvetle muhtemel, ilim ve hikmet sahibi bir zâttır. Tasavvuf erbâbına ve hadis âlimlerine göre Hz. Hızır hayattadır, diridir. Nitekim Muhyiddîn-i Arabî (k.s.) Fütuhât-ı Mekkiye’sinde Hızır aleyhisselâmın hayatta olduğuna dair bilgiler verir. İbn Salâh ve İmam Nevevî gibi bazı zâtlar da Hızır aleyhisselâmın yaşadığı hakkında büyük âlimlerin görüş birliğinde olduklarını nakletmişler... Ve yeryüzünde âb-ı hayat’ın (hayat suyu) var olduğunu, ondan içenin kıyâmete kadar hayatta kalacağını, Hızır aleyhisselâmın da ondan içtiğini haber vermişlerdir.
***

Hızır (a.s.) zaman zaman bazı kimselere görünür, darda kalanlara yardım eder, hayırlı ve güzel yerlerde bulunur. Bazı Allah dostları, sıkıntılı anlarda, Hızır aleyhisselâmdan istimdat için aşağıdaki beyti zaman zaman okumuşlardır.

Edrik Ebe'l-Abbas ennî münhasır
Seyyidî Belyâ’bni Melkâni'l-Hızır

(Lâ edrî)

Meali: Efendim Belyâ, Melkân'ın oğlu Hızır! Yetiş ey Ebu’l-Abbas, sıkıntıdayım, demektir.

Açıklama: "Belyâ" Hızır aleyhisselâmın adı, "Melkân" babasının adıdır. Künyesi de, "Ebu'l-Abbas"tır.

Tarîk-ı Nakşî Müceddidin kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevi (k.s.) hazretlerinin, ders arasında zaman zaman, hem yukardaki beyti hem de şu beyti cezbeli bir tarzda okudukları talebeleri tarafından nakledilmektedir...

"Edrik Ebe'l-Kaasım, ennî münhasırun;
Seyyidî Muhammedü'bni Abdullâhi'bni Abdü'l-Muttalib, hüve'n-nûr."

***

Kur’ân-ı Kerim’de Hızır aleyhisselâmın isminden açıkça bahsedilmez. Kehf sûresinin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile alâkalı kıssada, “Kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş ve yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.”(2) diye bahsedilen zâtın Hızır aleyhisselâm olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bizzat Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) gelen sahih hadislerde, bu şahsın Hızır aleyhisselâm olduğu açıkça belirtilmiştir.(3)
***

Dilerseniz sözü fazla uzatmadan Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Farukî es-Serhendî (k.s.) hazretlerine bırakalım. Yazdıkları bir mektupta o şunları anlatıyor:

“Arkadaşların, Hızır’ın (alâ nebiyyinâ ve aleyhimü’s-salâtü ve’s-selâm) ahvâlini sormalarının üzerinden belli bir zaman geçti. Ancak fakîr, lâyıkı veçhile onun ahvâline ıttılâı olmadığından (gerekli ve tatminkâr bir bilgiye sahip bulunmadığımdan) dolayı cevap vermekte tevakkuf ettim (durup bekledim).

“Bir gün sabah halakasında (zikir meclisinde), Hz. Hızır ve İlyas’ı (aleyhimesselâm), rûhânîler sûretinde hazır vaziyette gördüm. Hızır aleyhisselâm, rûhânî bir ilkâ (kalbime gelen bir hitâb) ile şöyle dedi:

– “Biz, ruhlar âlemindeyiz. Hak sübhânehû ve teâlâ hazretleri, ruhlarımıza öyle kâmil bir kudret verdi ki; biz, cisimlerin şekil ve sûretlerini alıp onlar gibi olabiliriz... Ve bizden de, bu sûret ve şekillerini aldığımız cisimlerden meydana gelen cismânî harekât ve sekenât yani duruş ve davranışlar, cesede ait ibâdet ve tâatler de aynen meydana gelir.’

“Bu esnâda ben,

– “Siz namazı İmam Şâfiî’nin
(rh.) mezhebine göre kılıyorsunuz’ dedim.

“O da şöyle cevap verdi:

– “Biz şerîatlerle mükellef değiliz; lâkin kutb-i medâr’ın
(4) mühim işlerinin görülmesi bize bağlıdır, o da İmam Şâfiî mezhebi üzeredir, dolayısıyla biz de onun arkasında İmam Şâfiî’nin (rh.) mezhebine göre namaz kılarız.’

“İşte o zaman anlaşıldı ki; onların ibâdet ve tâatlerine mükâfat terettüb etmez
(sevab yazılmaz, ecir ve mükâfat verilmez). Onların ibâdet ve tâatleri, tâat ehline muvâfakat (uygun olma) ve ibâdetlerin sûretine riâyet içindir.

“Ve yine anlaşıldı ki; velâyet kemâlâtı Şâfiî fıkhına, nübüvvet kemâlâtı ise Hanefî fıkhına uygundur.


“İşte bu sırada, Hâce Muhammed Pârsâ’nın (k.s.), kendisinden naklen Fusûl-i Sitte’de zikrolunan, ‘İsa alâ nebiyyinâ ve aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm yeryüzüne indikten sonra Ebû Hanîfe’nin (rh.) mezhebiyle amel eder’ sözünün hakikati de anlaşılmış oldu. (Mümkündür ki bu cümle, İsa aleyhisselâm ile İmâm-ı A’zâm hazretlerinin ictihadlarının benzerliği dolayısiyle söylenmiştir. Yani Hz. İsa’nın ictihâdı, İmâm-ı A’zâm hazretlerinin ictihâdına uygun olacak; ama onu taklid etmeyecektir. Zira onun şânı, ümmet ulemâsını taklid etmekten yana yücedir.) (5)

“Yine bu esnada, onlardan yardım istemek ve duâ taleb etmek hatırıma geldi. Hızır aleyhisselâm da,

– “Hak sübhânehû ve teâlânın inâyeti (lûtuf ve yardımı), bir şahsın hâlini şumûlüne alıyorsa (onu ihâta ediyor, kuşatıyorsa), ona biz karışamayız, tesir ve nüfûzumuz olmaz’ dedi.

“Âdeta onlar, kendilerini aradan çıkarmış gibiydiler.

“Hz. İlyas alâ nebiyyinâ ve aleyhi’s-salâtü ve’s-selâma gelince; o bu esnada hiç konuşmadı.”(6)

“Hazret-i Hâce Muhammed Pârsâ (k.s.), ‘Hızır’ın (alâ Nebiyyinâ ve aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) rûhâniyeti, ledünnî ilimlerin gelmesinde vâsıtadır’ dedi.

“Görünen o ki; bu söz, mâneviyat yolculuğundaki başlangıç ve orta hâllere nisbetle söylenmiştir. Zira açık keşfin şehâdet ettiği gibi, mühtehînin yani mânevî yolda başlangıç ve orta menzilleri aşmış olan sondakilerin muâmelesi/durumu bir başka şeydir. Bunun doğruluğunu, Şeyh Abdülkadir Geylânî’den (kaddesallâhü teâlâ sırrahû) yapılan bir nakil de kuvvetlendirmektedir. Bir gün o minbere çıkmış, ilimleri ve ma’rifetleri açıklıyordu. Bu esnada oradan Hızır aleyhisselâm geçmekteydi. Şeyh ona seslenerek şöyle dedi:

“Ey İsrâilî, gel de Muhammedî kelâmı dinle!’

“Şeyh’in bu ifâdesinden de anlaşılmaktadır ki, Hızır (a.s.) Muhammedîler’den değil, geçmiş milletlerdendir. Hâl böyle olunca, o nasıl Muhammedîler’e vâsıta olabilir?”(7)
***

Hızır aleyhisselâmla ilgili ilave bazı bilgiler


1. HZ MUSA VE HIZIR ALEYHİMESSELAM

Kehf suresinde geçen ilm-i ledün dersini aldıktan sonra Musa aleyhisselam Hızır aleyhisselama,

- “Bu ilmi sana Rabbim hangi amelin karşılığında verdi? Onu bana öğret de, ben de onunla amel ederek bu ilmi elde edeyim” dedi. Hızır (a.s.) da,

- “Allah için, mâsiyete sabr etmem sayesinde” diye cevap verdi. (Şuabü'l-İman)


2. ABULKADİR GEYLANİ HAZRETLERİ VE HIZIR ALEYHİSSELAM

Bu mübarek zat maddi ilimlere ait tahsilini Bağdat’ta bitirmiş ve Hızır (a.s.) ile manevi tahsile başlamıştı. Ve henüz 25 yaşında bir genç idi. Bir cuma günü namazdan önce Bağdat’ın en büyük camiinde murakabe halinde idi. Halk da sanki birileri tarafından o camiye sevkedilmekte idi. (Belki de manevi hocası Hızır aleyhisselâm onları o camiye yönlendiriyordu). Öyle ki cami hınca hınç dolmuş, Abdulkadir Geylani hazretleri murakabeye devam ediyordu.

İsterseniz devamını kendisinden dinliyelim:

“Hutbe’nin arkasında murakabe halinde idim. Ceddim Rasûlüllah teşrif ettiler ve buyurdular ki:

- “Ey Abdulkadir! İlmini ikmâl eyledin ve insanları irşadın ne kadar büyük bir vazife olduğunu öğrendin. Peki neden bu köşede böyle boş ve sessiz oturuyorsun? Kalk kürsüye çık ve halkı doğru yola sevk et! Ve onları Allah’ın yoluna davet et!”

Rasûlüllah (s.a.v.) böyle buyurduğu halde ben, bir türlü kürsüye çıkmaya va halkı irşad etmeye kendimde cesaret bulamıyordum. Dedim ki:

- “Ya Rasûlellah! Daha çok gencim, acaba bu insanlar beni dinlerler mi?”

Rasûlüllah Efendimiz (s.av.),

- “Sen davet ile memursun. Hidayeti ise Allah halk eder, tesirini o verir” buyurdu. Bunun üzerine ben yavaş yavaş kürsüye çıktım, fakat hayret! Söyliyecek tek kelime bulamadım. Ve artık inmeyi düşünyordum ki, Rasûlüllah (s.a.v.) tekrar teşrif etti, yanından Cihar-i Yari Güzün Efendilerimiz (r.anhüm) vardı. Ve bana,

- “Ya Abdelkadir! Va’z et! Söyle, anlat!” buyurdu. Ben de,

- “Ya Rasûlellah! Bir şey bilmiyorum ki” dedim, o zaman Rasûlüllah Efendimiz,

- “Ağzını aç!” buyurdu. Ve beş defa ağzıma “Huuu” diye üfledi. Sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekir dört defa, Hz. Ömer üç defa, Hz. Osman iki defa ve Hz. Ali de bir defa üfleyip, gittiler.

Ben de va’z etmeye başladım... Ama ne dediğimi, ne anlattığımı ben de bilmiyordum. Bildiğim bir şey varsa, beni dinleyen cemaattan birçok insan heyecandan bayılıyor, bazıları ise anlattıklarıma dayanamıyor, ölüyorlardı. (Abdulkadir Geylani’nin Hayatı)

Demek ki, gerçek va’z ve irşad; ancak, başta Rasûlüllah Efendimiz olmak üzere O’un varisleri bulunan pîran’dan izinli olursa müessir oluyor. Yoksa boş!


3. HIZIR (A.S.) KİMLERLE BULUŞUR?

Ali Darîri hazretleri, Hızır aleyhisselâmın dünyada bir kimseyi dost edinip, onun ziyaretine gelmesi için dört şart vardır, buyuruyor:

1. O kimse, her halükârda Rasûlüllah’ın sünnetine uyan biri olacak.

2. Kalbinde dünyaya karşı bir his ve ihtiras asla olmıyacak.

3. Bütün Müslümanlar için temiz bir duyguya ve kalbe sahip olacak.

4. Hile, haset, kin gibi duygular içinde asla olmıyacak.

Devamla buyurdular ki: Bu şartlar kendinde olmıyan insan, ibadetle melekleşse bile, yine Hızır (a.s.) ona uğramaz ve onunla arkadaşlık te’sis etmez. (8)


5. HASTA ZİYARETİNDE OKUNACAK DUALAR

Hızır aleyhisselâm bir veliye “Ağrıyan yere elini koyarak şu ayeti oku” buyuruyor:

وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ

Meali: “Biz bu Kur’anı (hakkı tesbit için) hak olarak indirdik ve o, bütün hakikatleri (hak ve hikmeti) içinde toplayarak indi…” (9)

es-Selâmü alâ meni’t-tebea’l-hüdâ... Selâm, hidâyete uyanların üzerine olsun.


DİPNOTLAR
(1) el-Kehf, sûresi, 18/65
(2) el-Kehf sûresi, 18/65.
(3) Buhârî, Sahîh, İlim, 16, 44.
(4) "Kutb-i medâr"ın açıklaması için bkz. "Kutub kimdir, Kutb-i irşad kime denir?” başlıklı yazımız.
(5) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbânî, 2, 55.
(6) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbânî, 1, 282.
(7) el-Mektûbât, İmâm-ı Rabbânî, 2, 55.
(8) Tabakatü’l-Kübra, C. 4, S. 1683.
(9) İsra suresi, 17/105; Tabakatü’l-Kübra, C. 1, S. 315.

Takvimlerimizde hergün okuduğumuz "Hızır" iafedelerini merak ederdim öğrenmek bir türlü nasip olmamıştı. Merakımızı celbeden konuyu açıklığa kavuşturduğunuz için tekrar teşekkür ediyorum. Selamlar...

Rabbim, cümlemizi başta "Hâzırımız"ın (k.s.) sonra da "Hızır"ın (a.s.) yardımlarından mahrum bırakmasın... Hayatımızın her safhasında özellikle de sıkıştığımız anlarda imdadımıza yetiştirsin. Ayrıca vücudumuzu, bu yolun manevi "Operatörü"nün şifalı operasyonlarından yoksun bırakmasın.

Rabbim ifade ve istifadelerimizi sürekli kılsın.

Mukabil teşekkür ve selamlar...

Elinize sağlık

Edrik Ebe'l-Abbas ennî münhasır
Seyyidî Belyâ’bni Melkâni'l-Hızır

bu beytin sıkıntılı anlarda okunursa sıkıntısının geçeceğini duymuştum

Teşekkür ederim sevgili ZEYŞAN... Rabbim cümlemizi her türlü sıkıntı-ıztırap, kaza-bela ve musibetlerden hıfz u himaye buyursun.

Mukabil dualarımla selamlar...

Hızır Aleyhisselamdan bahsedilince,kıymetli bir hocamızın söylediği şu söz aklıma gelir."Efendiler,efendiler Hızır Aleyhisselamı başka yerlerde aramayın bu hatimleri yolumuza Hızır Aleyhisselam hediye etti.Hiç bu meclislerden ayrılırlar mı?

Teşekkürler Nusret kardeşim... Allah râzı olsun.

Selam ve muhabbetlerimler...

Kıymetli kardeşler sizlere Hz Hızır A.S. ile alakalı güzel eseri tavsiye ederim

1-Hz.Hızır a.s. Ömer Faruk HİLMİ roman şeklinde b.boy

2-Hz.Hızır a.s. Ramazan HUB (Kırk kandil yayınları) çok geniş çaplı bir eser okumanızı tavsiye edrim 487 shf.

Teşekkürler sevgili ibn-ihacib... Sağolasın.

Selam ve dualar...

Ewet zamanın Alimi olarak görünen said nursi de derki ;
Hayat 5 tabakadan oluşur şöle ki :
1.Fani olan dünya hayatı..
2.Hızır ve İlyas A.s hayatı..
3.Hz.İsa ve İdris A.s hayatı..
4.Şüheda yani şehitlerin hayatı..
5.Baki yani son hayatır.
Bu tabakalr bir birlerinden ayrıdır.Ama Allah katında zaman olmadığından özelikle ilk iki tabaka bir biri içersinde dirler.. Ve Hızır A.s istediğin an istediği yerde olabliyor.Buda Allahın yüce ilmine ve istediği an istediği şeyi yerine getirmesine işarettir.

Allah Hızır A.s talebelerinin talabeleri eylesin...
Unutulmamalıdırki .... büyük alimler bu zat ile görüşür ve ders alırlar bu tabakaya ise Alimliğin en yüksek derecesinde olanlar bulunur ...
Wesselam konu gayet hoş ve direk sonuctan ibaret buda en güzeli inşAllah
Allah razı olsun ........

Kıymetli islamingulu rumuzlu kardeşim...

Öncelikle ilgin ve katkıların için teşekkür eder, Allah sizden de râzı olsun, mukabil duamızdan sonra da kısaca, "büyük alimler bu zat ile görüşür ve ders alırlar bu tabakaya ise Alimliğin en yüksek derecesinde olanlar bulunur" cümleniz üzerinde durmak isterim.

Bilmemiz gereken şudur:

Hızır aleyhisselâmla görüşmenin-görüşebilmenin şartı ilim değil irfandır. Bunun da açık cevabı, yazının son kısmındaki "HIZIR VE İLYAS ALEYHİMESSELÂM KİMLE GÖRÜŞÜR?" başlığıyla belirtilmiştir.

Bilginizi rica ile selam ve muhabbetler...

Çok özür dileyerek mahmur luğunuza sığınarak anlamadım :)
nedemek istedini hakkınızı helal edin lütfen ama anlayamadım :( yardımcı olurmusunuz ...

Sevgili islamingulu;

Yani demek istiyorum ki, Hızır aleyhisselâmla görüşebilmenin yolu zahirî ilimlerden değil, batınî irfandan geçer... İlimle irfan arasındaki farkı bilirsiniz. Onu hatırlatmak istedim. Mesajda işaret ettiğim menkabe de zaten bunu gayet güzel açıklamaktadır.

Şöyle ki:

HIZIR VE İLYAS ALEYHİMESSELÂM KİMLE GÖRÜŞÜR?

Ali b. Cemâl Nebîti hazretleri diyor ki:

“Hızır (a.s.) kendisinde şu üç haslet bulunan kimse ile görüşür. Bu üç haslet yoksa, kul meleklerin ibadetini bile yapsa onunla görüşemez.

• Birincisi: Kişinin, her hâli ile sünnet-i seniyyeye uyması,

• İkincisi: Kalbinde Müslümanlar’a karşı kin, adâvet, haset ve diğer kötü duyguları beslememesi,

• Üçüncüsü: Dünyaya düşkün olmamasıdır.”

Umarım meramımı anlatabilmişimdir.

Selamlar...

HImmm Allah razı olsun şimdi oldu evet ama ilim olmadanda irfandao lmaz çünkü kalbin değerli maneviyatının yolu akıldan geçer akılda ancak ilimle güzelleşir değilmi
inşAllah ikimizinde dediği bir nevi aynı yolda buluşmasıdır.
Allah razı olsun

"– “Hak sübhânehû ve teâlânın inâyeti (lûtuf ve yardımı), bir şahsın hâlini şumûlüne alıyorsa (onu ihâta ediyor, kuşatıyorsa), ona biz karışamayız, tesir ve nüfûzumuz olmaz’ dedi."

Kendisinden dua isteyen İmamı Rabbani Hz.lerine Hızır aleyhisselam böyle söylüyor..

Ne mutlu o zatın yoluna intisap edip o hal üzere ruhunu teslim edebilenlere..

İlginiz ve değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim sevgili arkadaşlar...

Selam ve dualarımla...


Blog Paylaşımları

MollaCami.Com