Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Sultan Vahdettin'e dair

Değerli arkadaşlar,Mustafa Armağan'ın Zaman gazetesinin 27 Kasım 2007 tarihli sayısında yayınlanan, Sultan Vahdettin konulu makalesini sizlerle paylaşmak isterim. Gerçekten şaşırtıcı,ibretamiz belge niteliğinde hatıralar...

------------------------------------------------------------------------------------------------------



-Resmi tarihin Sultan Vahdettin saplantısı-


1918 şartlarında İngilizleri tutmayan varmıydı ki, Hürriyet gazetesinde yer alan bir köşe yazısında(1), Mondros Mütarekesi'ni ve İngiliz himayesini kabullendiği için Sultan Vahdettin'e hain yaftası yapıştırılabiliyor? Açın bakın, Mondros'ta İngiltere ile aramızda rica minnet çöpçatanlık yapan General Townshend'in hatıralarını, İngiliz gemileri Kasım ayında Çanakkele'den nasıl birer 'kurtarıcı prens' olarak girmişlerdir, hayretle görürsünüz. Hadi onu bulamadınız diyelim, bari tarihçi Orhan Koloğlu'nun 1918 yılı üzerine yazdığı kitabındaki(2) basın taramasını okuyun ve zamanın PTT'sinin Mondros Mütarekesini kutlamak için tam 22 bin serilik bir posta pulu çıkardığını hayret ve ibretle görün.
O zaman Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'da kendi parasıyla çıkardığı Minber gazetesinde işgalci İngilizlerin tebrik edildip alkışlandığını da, 18 Kasım 1918'de aynı gazetede çıkan söyleşisinde '' ingilizlerden daha hayırhah (iyiliksever) bir dost olmayacağı" mesajını verdiğini de, ertesi gün çıkan Vakit gazetesinde ise " Britanya hükümetinin Osmanlılara karşı olan iyi niyetlerinden şüphe etmediğini" söylediğini ve dahi "muhataplarımızla [ yani İngilizler, Fransızlar vd. ] anlaşmak lazımdır" dediğini de hatırlamamız gerekmez mi? Ya Mustafa Kemal Paşa'nın 11-13 Ekim 1918'de Halep'ten Vahdettin'e çektiği telgraftaki ilginç teklifleri...Şöyle diyordu padişahın yaveri Naci (Eldeniz) Bey adına gönderdiği telgrafta: Müttefiklerle olmadığı takdirde ayrı olarak ve mutlaka barışı sağlamak lazımdır ve bunun içn kaybedilecek bir an bile kalmamıştır. (Orijinali: " Müttefiken olmadığı takdirde münferiden behemehal sulhü takarrur ettirmek lazımdır ve bunun için fevt olunucak bir an dahi kalmamıştır.")(3) Peki, bütün bu belgeler bilinip dururken birilerinin kalkıp da " Mütareke hükümlerine sonuna kadar riayetkar davranmalıyız" şeklindeki tavrı nedeniyle Vahdettin'in gain ilan edilmesini anlamak gerçekten de mümkün değil.

Karabekir'in hatıratında Vahdettin

Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Kazım Karabekir'in bile yakılan kitabı İstiklal Harbimizin Esasları'nın ilk baskısında (1993) Sultan Vahdettin'le son görüşmesine dair hatıraları, kitabın sonraki baskılarında açıkça sansüre tabi tutulmuş değilmi dir? Halbuki Vahdettin, 11 Nisan 1919 günkü görüşmesinde, birkaç gün sonra Trabzon'a giderek yeni görevine başlayacak olan General Kazım Karabekir'e dönüp, " Paşa, ben ve millet sizlerden ümitliyiz... Hayır dularım ve niyazlarım sizinle beraberdir" demiş, Karabekir Paşa'da kendisine şöyle cevap vermişti: "Kumandan ve asker evlatlarınızla bütün millet Zat-ı şahaneleri etrafında bir kalp ve bir kafa gibi toplanabilir şevket-meab." Üstelik Karabekir Paşa dişarı çıkınca onu heyecanla bekleyenler arasında bir tanıdık da vardır kapının önünde: Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyari Mustafa Kemal Paşa. Hemen Karabekir'e sorar:Neler konuştunuz? Karabekir, Padişah'ın kendisini hayır dualarla yolculadığını anlatınca Mustafa Kemal Paşa şu anlamlı tespiti yapar oracıkta: Sen Erzurum'a yerleşince vatanın üç uç noktasında üç temel dayanak noktası teşekkül ediyor. Ne yazık ki, İstiklal Harbimizin Esasları'nın 1951 ve sonraki yıllarda yapılan baskılarında bu ve benzeri türden Vahdettin'i 'beraat ettirici' nitelikteki ibarelerin itinayla temizlendiğini hayretle görürüz. Eh, Karabekir'in kitaplarında durum buysa gerisini varın, siz düşünün.
Mustafa Kemal'in yukarıdaki sözüne dönelim tekrar. Ne demek istiyor? Gayet açık bence: Vahdettin ve İstanbul hükümeti daha önce Cafer Tayyar Paşa'yı Edirne'ye, Ali Fuat Paşa'yı Ankara'ya gönderdikten sonra üçüncü büyük kozunu oynamış ve Karabekir Paşa'yı Erzurum'a tayin ettirmeyi başarmıştır. Böylece direnişin Edirne, Ankara ve Erzurum ayakları tamamlanmış, sıra bunları toparlayacak ve organize edecek bir genel müfettişliğe gelmiştir ki, bir ay sonra bu göreve olağanüstü yetkilerle padişahın yaveri olan Mustafa Kemal Paşa atanacak ve 15 Mayıs 1919 günü yine Vahdettin'le görüştükten sonra dördüncü ve merkezi ayağı oluşturmak üzere Samsun'a doğru yola çıkacaktır. Nitekim bu görüşmeyi sonraları Falih Rıfkı Atay'a anlatan Atatürk, Vahdettin'in kendisine, "Şimdiye kadarki başarılarınızı unutun, asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa, devleti kurtarabilirsin" dediğini nakletmemiş miydi? Öyleyse soralım:Bizzat Karabekir ve Atatürk'ün ağzından yaptıkları anlatılan Vahdettin nasıl hain olabiliyor?

- İngiliz gizli belgeleri ne diyor? -

Son olarak İngiliz gizli belgelerine bir göz atalım. Aslı Britanya arşivlerindeki gizli yazışmalara göre, işgalci İngilizler, şimdi de 'esir padişah'ı Samsun'a çıkmış bulunan Mustafa Kemal Paşa aleyhine konuşmaya zorlamaktadırlar. Ne var ki, Vahdettin kendilerine, Mustafa Kemal Paşa'nın ancak İtalya'nın birliğini sağlayan milli kahramanları Garibaldi kadar 'haydut' kabul edilebileceğini, onun yurtseverliğinden kuşku duymadığını, dahası ona saygı ve hayranlık hissetmemenin güç olduğunu söylemiştir.(4) İngilizler de bu sözleri resmen kayıtlaea geçirmişler. Vahdettin'in ifadelerinin ingilizce çevirisi şöyle: " It is absurd to label the Nationalist Movement as the tyranny of a set of non-Turkish brigand and patriot in much the same sense that Garibaldi was, and is difficult not respect and admire him."
Bir başka belge ise gerçekten şaşırtıcı. 14 Kasım 1918 günü, bir gün önce İstanbul'a gelip Pera Palas'ta ikamete başlamış olan Mustafa Kemal Paşa, İngilizerin Dail Mail Gazetesi'nin muhabiri G. Ward Price'ı aracı yaparak General Harrington'la görüşmek ister. Price, Pera Palas'ta yaptığı görüşmeyi hatıralarında şöyle aktarıyor: " Mustafa Kemak yapmak istediği bir teklif için Britanya resmi makamlarıyla nasıl temas edeceğini" bildirmemi rica etti. "Bu harpte yanlış cephede savaştık, dedi, eski dostumuz Britanyalılarla asla kavga etmek istemezdik... Biliyoruz, partiyi kaybettik... Anadolu'nun Müttefik Devletler tarafından işgal edileceğini tamamen biliyordum... Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoşnutsuzluk gösterilmemesi gerektir."

-Kim kahraman, kim hain? -

Anadolu'da İngiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra Mustafa Kemal, bu topraklar üzerindeki İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir: "Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresnde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dahilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin olup olmayacağını bilmek isterim..."(5) Türk Tarih Kurumu'nun çevirtip bastırdığı bir kitaptan alındı bu çarpıcı sözler. Şimdi söyleyin bakalım, İngilizlerle ilişki kurmak vatan hainliği sayılabilir miymiş?
Kaldı ki, kimin hain, kimin kahraman olacağına gazete köşelerinden yahut meclis kürsüsünden karar verilemez; hatta mahkemeler buna karar veremez.Bunun kararını kamuoyunun vicdanı ve "tarih" denilen o acımasız yargıç verirse verir. Hem Fransızlar şu gENERAL Petain'in hain mi kahraman mı olduğuna 60 küsur yıldır karar verebildiler mi? Adam üstelik vatanını Almanya'ya gerçekten peşkeş çektiği ve işgalcilerle düpedüz işbirliği yaptığıiçin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra herkesin gözü önünde yargılanıp idama mahkum edildiği halde bugün dahi onun bu şekilde davranmakta haklı olduğunu düşünen Fransız vatandaşları azımsanmayacak sayıdadır. Dahası, bu bir rejim sorunu değildir Fransa'da; bir tarih sorunudur. Ne diyelim, darısı bizim Vahdettin'in başına.

En iyisi son sözü, bir arabakanlık da yapmış olan Hüseyin Cahit Yalçın'a bırakmak.Bakın yakın tarihimizdeki hain-kahraman düellosu hakkında bu tecrübeli kalem ne ibretamiz laflar söylemiş: "İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi [Mondros'u] imza eden Rauf (Orbay) Bey, bugün adeta vatan haini oluyor. İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi kabul eden ve imza etmesi için emir verenler arasında bulunan Fethi(Okyar) Bey ise bugün Millet Meclisi Reisi bulunuyor. Çünkü, henüz Halk Fırkası'na mensuptur. Bu ne mantıktır, bu ne ölçüdür, bu ne mutaassıp fırkacılık [ particilik ] hissidir?"(6) Tarih yalan söylemez; ama yalan söyletilebilir. Tabii yatsıya kadar..


1)Bkz. Tufan Türenç, " Tarih yalan söylemez: Vahdettin haindir", Hürriyet, 14 Kasım 2007. 2) ORHAN KOLOĞLU, 1918: Aydınlarımızın Bunalım Yılı, İstanbul 2000, Boyut Kitapları, s. 190. 3) Atatürk'ün Bütün Eserleri, cilt 2, İstanbul 2003, Kaynak Yayınları, s. 232. 4) Bkz. S. Ramsdan Sonyel, Turkish Diplomacy 1918-1923, Londra 1975,s. 154, dipnot 1'den aktaran: Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler 5, İstanbul 1992, Tekin Yayınevi. s. 249-250. 5)Price'ın Extra-Special Correspondent (Çok Özel Yazışmalar) adlı kitabından (1957, s. 104) aktaran Gotthard Jaechke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çeviren: Cemal Köprülü, Ankara 1991, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 98. 6) Aktaran: Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, cilt 4, İstanbul 1962, s. 180.


Makaleler

MollaCami.Com