Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


HAKÎKÎ BIR MÜSLIMÂN OLMANIN SARTLARI

HAKÎKÎ BIR MÜSLIMÂN OLMANIN SARTLARI


Islâm kelimesi,arabca(Nefsini teslim etmek, boyun egmek, selâmete ulasmak)ve ayni zamanda (sulh) mânalarina gelir. Imâm-i a'zam,(Allahü teâlânin emirlerine teslim olmak ve boyun egmek)diye tarif etmistir.

Yukarida zikredilen tarifler,dikkat ile incelenirse,iyi bir müslümanin nasil olacagi,kendiliginden meydana çikar. Bunlari bir kere daha tekrar edelim:

Bir müslüman, herseyden önce bedenen ve ruhen temizdir.

Evvelâ beden temizligini anlatalim:

Allahü teâlâ,Kur'an-i kerimde çesidli yerlerde meâlen, (Temiz olanlari severim!)buyuruyor.Müslümanlar,câmilere, evlere ayakkabi ile girmez.Halilar,dösemeler,tozsuz,temiz olur.Her müslümanin evinde hamami vardir.Kendileri, çamasirlari,yemekleri hep temiz olur.Onun için, mikrop ve hastalik bulunmaz.

Fransizlarin dünyaya övündükleri Versay sarayinda bir hamam yoktur.

Orta çagda,Pariste oturan bir Fransiz, sabahleyin kalktigi zaman,evinde bir abdesthâne olmadigi için,oturaga yaptigi pislik ile içme suyu sisesini berâberinde Sen(Seine) nehrine götürür,o nehirden evvelâ içmek için su alir.Sonra pisligini nehre dökerdi.Bu satirlar "Içme Suyu"(L'Eau Potable) adli bir Fransiz eserinden aynen alinmistir. Kanûnî Sultan Süleymân zamaninda Istanbula gelen bir Alman râhibi, tahmînen 967 [m. 1560] tarihinde yazdigi bir eserde: (Buradaki temizlige hayrân oldum. Burada herkes günde bes defa yikanir.

Bütün dükkânlar tertemizdir. Sokaklarda pislik yoktur. Saticilarin elbiseleri üzerinde ufak bir leke bile bulunmaz. Ayrica ismine (hamam) dedikleri ve içinde sicak su bulunan binâlar vardir ki, buraya gelenler, bütün bedenlerini yikarlar.Hâlbuki bizde insanlar pistir, yikanmasini bilmezler)demektedir Avrupada yikanmak ancak asirlardan sonra müslümanlardan ögrenilmistir.

Bugün ise,müslüman diyârlari denilen yerlerde seyâhat eden yabancilar,nesrettikleri kitaplarda:(Bir dogu memleketine gittigimiz zaman evvelâ burnumuza bir kokmus balik ve süprüntü kokusu geliyor.Her taraf pislik içindedir.Yerler tükürük ile doludur.Ötede beride toplanmis süprüntü ve ölmüs hayvan leslerine rast gelinir.Insan, böyle bir dogu memleketinden geçerken,igreniyor ve müslümanlarin iddiâ ettikleri gibi temiz olmadiklarini anliyor) demektedirler.

Bugün,Islâm devleti ismini tasiyan memleketlerde,îman bilgileri bozuldugu gibi,temizlige de tam riâyet olunmamaktadir.Fakat bunda kabahat,Islâm dîninde degil, Islâm dîninin esasinin temizlik oldugunu unutan kimselerdedir.Fakirlik,pis olmak için bir mâzeret teskîl etmez.Bir insanin yere tükürmesinin,ortaliga pislik saçmasinin para ile hiçbir ilgisi yoktur.Böyle pislik yapanlar,Allahin temizlik emrini unutan bedbahtlardir.Her müslüman,dînini iyi ögrense ve buna riâyet etmis olsa,bu pislik hemen ortadan kalkar.O zaman,baska milletler, müslüman memleketleri ziyâret ettiklerinde,tipki orta çagdaki müslümanlarda oldugu gibi,temizligine hayran kalirlar.

Hakîkî müslüman,hem temiz olur,hem de,sihhatine çok dikkat eder.Bir zehir olan alkollü içkileri içmez.Cesitli tehlikeleri ve zararlari oldugu için men edilen domuz etini yimez.Livâta yapanlarda yeni kesf edilen (Aids) ismindeki sârî ve öldürücü hastaligin virüsünün,domuzlarda bulundugu tesbît edilmistir.

Peygamberimiz,tib bilgisini çesidli sekillerde medh buyurdu. Meselâ,(Ilim ikidir:Beden bilgisi, din bilgisi).Yâni ilimler içinde en lüzûmlusu,ruhu koruyan din bilgisi ve bedeni koruyan sihhat bilgisidir buyurarak,herseyden önce,ruhun ve bedenin zindeligine çalismak lâzim geldigini emretti.Islâmiyet,beden bilgisini, din bilgisinden önce ögrenmeyi emrediyor.Cünkü, bütün iyilikler,bedenin saglam olmasi ile yapilabilir.

Bugün, bütün üniversitelerde okutuluyor ki,doktorluk iki kismdir: Biri hijiyen, sihhati korumak,ikincisi terapötik, hastalari iyi etmektir.Bunlardan birincisi önce gelmektedir. Insanlari hastaliklardan korumak,saglam kalmagi saglamak,tibbin birinci vazîfesidir.Hasta insan,iyi edilse de,çok kere,ârizali,çürük kalir.Iste islâmiyet,tabâbetin birinci vazîfesini,hijiyeni garanti etmistir.(Mevâhib-i ledünniyye)ikinci kismda,Kur'an-i kerimin tibbin iki kismini da tesvîk buyurdugu,âyet-i kerimeler gösterilerek isbât edilmektedir.

Peygamberimiz,Rûm imparatoru Heraklius ile mektûblasirdi. Birbirlerine elçi gönderirlerdi.Bir defa,Heraklius birçok hediye göndermisti.Bu hediyelerden biri de,bir doktor idi. Doktor gelince,(Efendim! Imparator hazretleri beni,size hizmet için gönderdi.Hastalariniza bedâva bakacagim!)dedi. Resûlullah kabûl buyurdu.Emreyledi,bir ev verdiler.Hergün nefîs yiyecek,içecek götürdüler.Günler,aylar geçti.Hiç bir müslüman,doktora gelmedi.Doktor,utanip gelerek, (Efendim! Buraya,size hizmet etmeye geldim.

Bugüne kadar,bir hasta gelmedi.Bos oturdum,yiyip içtim, rahat ettim.Artik gideyim)diye izin isteyince, Peygamberimiz,(Sen bilirsin.Eger daha kalirsan,misafire hizmet etmek,ona ikrâm etmek,müslümanlarin vazîfesidir. Gidersen de ugurlar olsun.Yalniz sunu bil ki,burada senelerce kalsan,sana kimse gelmez.Cünkü,Eshâbim hasta olmaz!Islâm dîni,hasta olmamak yolunu göstermistir.Eshâbim temizlige çok dikkat eder.Acikmadikça bir sey yimez ve sofradan,doymadan önce kalkar) buyurdu.

Bunu söylemekle müslüman hiç hasta olmaz demek istemiyoruz. Fakat sihhatine ve temizlige itina eden bir müslüman, saglam kalir,kolay kolay hasta olmaz.Ölüm haktir.Hiç bir kimse ölümden kurtulamaz ve her hangi bir hastalik sonucu ölecektir.Fakat,o vakte kadar sihhatini koruyabilmesi,ancak müslümanlikta emredilen husûslara ve temizlige riâyet sâyesinde olur.

Hiristiyanligin en revaçta oldugu orta çagda,büyük tib âlimleri,yalniz müslümanlardi ve Avrupalilar Endülüse tib tahsîl etmeye gelirlerdi.Ciçek hastaligina karsi asiyi bulanlar,müslüman Türklerdir.Türklerden bunu ögrenen Jenner, ancak 1211[m.1796]da bu asiyi Avrupaya götürdü ve haksiz olarak(Ciçek asisini bulan kimse)ünvânini aldi.Hâlbuki,tâm bir zulmet diyâri olan o zamanki Avrupada insanlar, hastaliktan kiriliyordu.Fransa krali Onbesinci Louis 1774 de çiçekten öldü.Avrupa uzun zaman vebâ ve kolera salginlarina ugradi.

Birinci Napolyon(Napoléon)1212[m.1798]de Akkâ kal\'asini muhâsara ettigi zaman,ordusunda vebâ zuhûr etmis ve hastaliga karsi çâresiz kalinca,düsmani olan Müslüman Türklerden yardim istemek zorunda kalmisti.O zaman yazilan bir Fransiz eserinde söyle demektedir: (Türkler,ricâmizi kabûl ederek hekimlerini yolladilar.Bunlar tertemiz giyinmis,nûr yüzlü kimselerdi.Evvelâ duâ ettiler ve sonra ellerini bol su ve sabun ile uzun uzadiya yikadilar. Hastalarda zuhûr eden hiyarciklari nesterle yardilar. Içindeki siviyi akittilar ve yaralari tertemiz yikadilar. Sonra hastalari ayri ayri yerlere koydular ve saglamlarin mümkün oldugu kadar onlara yaklasmamasini tenbîh ettiler.

Hastalarin elbiselerini yaktilar ve onlara yeni elbiseler giydirdiler.En nihâyet tekrar ellerini yikadilar ve hastalarin bulundugu yerlerde öd agaci yakarak ve tekrar duâ ederek ve bizden hiç bir ücret veya hediye kabûl etmeden yanimizdan ayrildilar. )

Demek oluyor ki,iki asir evveline kadar garblilar hastaliklara karsi tamamen çâresizdi ve ancak sonradan müslümanlardan ögrenerek ve tecrübeler yaparak[Kur'an-i kerimde emrolundugu gibi gayret ederek] bugünkü tib ilmini ögrendiler.

Ruh temizligine gelince,müslüman,muhakkak güzel ahlâkli ve fazîletli olmalidir.Islâm dîni,bastan basa ahlâk ve fazîlettir. Islâm dîninin, dostlara ve düsmanlara karsi yapilmasini emrettigi iyilik,adalet cömerdlik, akillari sasirtacak derecede yüksektir.Ondört asirlik hâdiseler,bunu düsmanlara da,pek iyi göstermistir.Sayilmayacak kadar çok vesikalardan hâtira gelen bir tânesini bildirelim:

Bursa müzesi arsivinde,ikiyüz sene öncesine âid bir mahkeme kaydinda diyor ki,Altiparmaktaki yahudi mahallesi yaninda bir arsaya müslümanlar câmi yapiyor.Yahudiler,arsa bizimdir, yapamazsiniz dediklerinde,is mahkemeye intikâl ediyor.Arsanin yahudilere âid oldugu anlasilarak,mahkeme câmiin yikilmasina, arsanin yahudilere verilmesine karar veriyor ve hüküm yerine getiriliyor.Adalete bakiniz!

Peygamberimiz buyurdu ki,(Iyi huylari tamamlamak,iyi ahlâki dünyaya yaymak için gönderildim).Bir hadis-i serifte,(Îmani yüksek olaniniz,ahlâki güzel olaninizdir) buyuruldu.Îman bile, ahlâk ile ölçülmektedir.

Islâmiyette ruh temizligi esastir.Yalan söyleyen,hîlekârlik yapan, insanlari aldatan,zulmeden, haksizlik yapan,din kardeslerine yardim etmeyen,büyüklük satan, yalniz kendi menfaatini düsünen bir kimse,ne kadar ibâdet ederse etsin, hakîkî bir müslüman sayilmaz.Mâ'ûn sûresinin ilk üç âyetinde meâlen,(Ey Resûlüm, kiyâmet gününü inkâr eden,yetîmi,öksüzü incitip hakkini gasbeden,fakiri doyurmayan ve baskalarini da fakire iyilige tesvîk etmeyen o kimseyi gördün mü?) buyurulmustur.

Bu gibi kimselerin ibâdeti kabûl olunmaz.Islâm dîninde yasaklardan,haramlardan sakinmak,emirleri,farzlari yapmaktan daha önce gelmektedir.Hakîkî bir müslüman,her seyden önce,tâm ve mükemmel bir insandir.Güler yüzlü,tatli dilli,dogru sözlüdür. Kizmak nedir bilmez.Resûlullah buyurdu ki,(Kendisine yumusaklik verilen kimseye dünya ve âhiret iyilikleri verilmistir).

Müslüman son derece mütevâzî'[alçak gönüllü]dür.Kendisine basvuran herkesi dinler ve imkân buldukça yardim eder.

Müslüman vakûrdur,kibârdir.Âilesini ve vatanini sever. Peygamberimiz(Vatan sevgisi îmandandir)buyurmustur.Bunun için, vatanina saldiranlara karsi hükûmet harp ederken,seve seve askerlik vazîfesini yapar.Yukarida bahs ettigimiz 1560 tarihli bir Alman râhibi tarafindan yazilan eserde söyle denilmektedir: (Müslüman Türklerin niçin her seferde bizi yendiklerini simdi anladim.Burada bir gazâ oldugu zaman,Müslümanlar derhâl silâhlarina sarilip,vatanlari ve dinleri ugruna seve seve çarpismakta ve ölmektedirler.Gazâda ölenlerin Cennete gideceklerine inaniyorlar.Hâlbuki bizde bir harp ihtimali olunca,herkes askere gitmemek için saklanacak yer arar.Zorla askere alinanlar ise,isteksiz dögüsürler).

Allahü teâlânin,kullarinin nasil olmasini istedigi Kur'an-i kerimde ne güzel açiklanmaktadir: Furkan sûresinin 63-69. âyet-i kerimelerinde meâlen,(Rahmânin yâni kullarina acimasi çok olan Allahü teâlânin fazîletli]kullari, yer yüzünde gönül alçakligi ve vakâr ile yürürler.Câhiller kendilerine satastigi zaman onlara,(saglik, esenlik size)gibi güzel sözler söyleyerek dogruluk ve tatlilikla günahtan sakinirlar.Onlar,Rableri için, secde ve kiyâm ederek[yâni namaz kilarak]gecelerler.

[Ona hamd ederler. ]Onlar(Rabbimiz Cehennem azâbini bizden uzaklastir.Dogrusu Onun azâbi devamli ve acidir,orasi süphesiz ne kötü bir yer ve ne kötü bir duraktir)derler.Onlar sarf ettikleri zaman,ne isrâf ne de cimrilik ederler,ikisi ortasi bir yol tutarlar ve kimsenin hakkini kesmezler.Onlar Allaha ortak kosmazlar.Allahin haram ettigi cana kiyip,kimseyi öldürmezler. [Ancak suçlulari cezâlandirirlar. ]Zinâ etmezler).Ve 72-74. âyetlerinde,([Allahü teâlânin sevdigi, fazîletli kullar],Yalan yere sehâdet etmezler.

Faydasiz ve zararli islerden kaçinirlar.Böyle faydasiz veya güçle yapilan bir ise tesâdüfen karisacak olurlarsa,yüz çevirip vakârla uzaklasirlar.Kendilerine Allahin âyetleri hâtirlatildigi zaman,körler ve sagirlar gibi görmemezlik, dinlememezlik etmezler.Onlar,(Yâ Rabbî, bize zevcelerimizden ve çocuklarimizdan gözümüzü aydinlatacak sâlih kisiler ihsân et! Bizi,Allaha karsi gelmekten sakinanlara önder yap! diye yalvarirlar)buyurulmustur.

Bundan baska,Sâf sûresinin ikinci ve üçüncü âyetlerinde meâlen, (Ey îman edenler!Yapmadiginiz bir seyi niçin söylersiniz? Yapamadiginiz seyi yaptik demeniz,Allah katinda büyük öfkeye sebep olur) buyurulmustur ki,bu da, bir insanin yapamiyacagi bir seyi vaat etmesinin,onu Allah katinda kötü kisi yapacagini göstermektedir.

Hakîkî müslüman, dînine,anasina,babasina,hocasina,âmirine, memleketin büyüklerine ve kanûnlara karsi son derecede saygilidir.Lüzûmsuz seylerle ugrasmaz.Ancak faydali seylerle mesgûl olur.Kumar oynamaz.Vaktini bos geçirmez.

Hakîkî müslüman,ibâdetini tam yapar.Allahü teâlâya olan sükrân borcunu öder. Ibâdetini, yalniz lâf olsun veya yasak ortadan kalksin diye yapmaz.Ibâdetini, büyük bir arzu,istek, sevgi ile yapar. Allahü teâlâdan korkmak demek, Onu çok sevmek demektir. Insan,nasil çok sevdigi bir kimsenin üzülmesini istemez ve onu üzecegim diye korkarsa, Allahü teâlâya ibâdet de,Ona olan sevgimizi isbâtliyacak bir sekilde yapilmalidir.Allahü teâlânin bize verdigi nîmetler o kadar çoktur ki,Ona olan sükrân borcumuzu ancak,Onu çok severek ve Ona candan ibâdet ederek ödemeye çalismaliyiz.

Ibâdetin, muhtelif nev'leri vardir.Bir kismi,yukarida da zikrettigimiz gibi,Allahü teâlâ ile kul arasindadir.Allahü teâlâ,kendisine ibâdette kusur edenleri belki affeder. Baskasinin hakkina ri'âyet etmek de ibâdettir.Baskalarina fenalik edenleri ve üzerinde baskasinin hakki bulunanlari, hak sahipleri affetmedikçe asla affetmez.

Asagidaki hadis-i serifler,meshûr(Miskât-ül-mesâbih)[1] kitabinin fârisî serhi olan Esi'at-ül-lemeât) in dördüncü cildinden alinmistir [Miskâtin müellifi Veliyyüddîn Muhammed, 749 [m. 1348] da vefât etti. ]:

1 - Insanlara merhamet etmeyene,Allahü teâlâ merhamet etmez.

2 - Zulme mani olarak,zâlime de mazluma da yardim ediniz!

3 - Satin alinan bir gömlege verilen paranin onda dokuzu helâl ve onda biri haram olsa,bu gömlekle kilinan namazi,Allahü teâlâ kabûl etmez.

4 - Müslüman,müslümanin kardesidir.Ona zulmetmez.Onun yardimina kosar.Onu küçük ve kendinden asagi görmez.Onun kanina,malina, irzina,nâmusuna zarar vermesi haramdir.

5 - Allaha yemin ederim ki,bir kimse kendisi için sevdigini,din kardesi için de sevmedikçe îmani tamam olmaz.

6 - Allaha yemin ederim ki,kötülügünden komsusu emîn olmayanin, îmani yoktur.[Yâni, hakîkî mümin degildir. ]

7 - Kalbinde merhameti olmayanin îmani yoktur.[Yâni kâmil degildir. ]

8 - Insanlara merhamet edene,Allahü teâlâ merhamet eder.

9 - Küçüklerimize acimayan ve büyüklerimize saygili olmayan, bizden degildir.

10 - Ihtiyârlara saygi gösteren ve yardim eden ihtiyârlayinca, Allahü teâlâ ona da yardimcilar nasip eder.

11 - Allahü teâlânin sevdigi ev,yetîm bulundurulan ve ona iyilik yapilan evdir.

12 - Yaninda birini giybet edeni susturan kimseye,Allahü teâlâ dünyada ve âhirette yardim eder.Gücü yeterken susturmazsa, Allahü teâlâ onu dünyada ve âhirette cezâlandirir.

13 - Din kardesinin aybini,utanç verici hâlini görüp de,bunu örten,gizliyen kimse,islâmiyetten önce arablarin yaptiklari gibi,diri gömülen kizi mezardan çikarmis,ölümden kurtarmis gibidir.

14 - Iki arkadastan Allahü teâlâ indinde daha iyi olani, arkadasina iyiligi daha çok olanidir.

15 - Bir kimsenin iyi veya kötü oldugu,[müslüman] komsularinin onu begenip begenmemesi ile anlasilir.

16 - Cok namaz kilan, çok oruç tutan,çok sadaka veren,fakat dili ile komsularini inciten kimsenin gidecegi yer Cehennemdir. Namazi,orucu,sadakasi az olup,dili ile komsularini incitmiyenin yeri Cennettir.

17 - Allahü teâlâ, dünyaligi,dostlarina da düsmanlarina da vermistir.Güzel ahlâki ise,yalniz sevdiklerine vermistir.[Iyi huylu olan kâfirlerin ölümleri yaklasinca,îmana kavusacaklari umulur sözünün dogru oldugu buradan da anlasilmaktadir. ]

18 - Bir kimsenin irzina,malina saldiranin sevaplari,kiyâmet günü o kimseye verilir.Ibâdetleri,iyilikleri yoksa,o kimsenin günahlari buna verilir.

19 - Allahü teâlâ indinde günahlarin en büyügü,kötü huylu olmaktir.

20 - Bir kimse,sevmedigi birisine belâ,sikinti geldigi için sevinirse Allahü teâlâ,bu kimseye de bu belâyi verir.

21 - Iki kisi mescide gelip namaz kildilar.Kendilerine birsey ikrâm edildi.Oruçlu olduklarini söylediler.Konustuktan sonra, kalkip giderlerken,Resûlullah,bunlara,(Namazlarinizi tekrar kiliniz ve oruclarinizi,tekrar tutunuz! Cünkü konusurken bir kimseyi giybet ettiniz.[Kusurunu söylediniz. ]Giybet etmek, ibâdetlerin sevabini giderir) buyurdu.

22 - Haset etmeyiniz! Ates odunu yok ettigi gibi,haset de insanin sevaplarini giderir.[Haset,kiskanmak,çekememek demektir. Yâni,Allahü teâlânin birisine vermis oldugu nîmetim ondan gitmesini istemek demektir.Ondan gitmesini istemeyip de, kendisinde de olmasini istemek,haset olmaz.Buna(Gibta)etmek, imrenmek denir.Birisinde bulunan kötü,zararli seyin gitmesini istemek,(Gayret)ve(Hamiyyet) olur. ]

23 - Iyi huylu kimse,dünyada ve âhirette iyiliklere kavusacaktir.

24 - Allahü teâlâ,dünyada güzel sûret ve iyi huy ihsân ettigi kulunu,âhirette Cehenneme sokmaz.

25 - Ebû Hüreyreye (Iyi huylu ol!) buyurdu.Iyi huy nedir deyince,(Senden uzaklasana yaklasip nasihat et ve sana zulmedeni affet ve malini,ilmini,yardimini senden esirgeyene bunlari bol bol ver!) buyurdu.

26 - Kibirden,hiyânetten ve borçtan temiz olarak ölen kimsenin gidecegi yer Cennettir.

27 - Peygamberimiz borçlu olan birinin cenâze namazini kilmak istemedi.Ebû Katâde ismindeki bir sahâbî,onun borcunu,havâle yolu ile kendi üzerine aldi.Peygamberimiz de cenâze namazini kilmagi kabûl buyurdu.

28 - Zevcelerinizi dövmeyiniz!Onlar,sizin köleniz degildir.

29 - Allahü teâlâ indinde en iyiniz,zevcesine karsi en iyi olaninizdir.Zevcesine karsi en iyi olaniniz,benim.

30 - Îmani üstün olaniniz,huyu daha güzel ve zevcesine daha yumusak olaninizdir.

Yukarida yazili hadis-i seriflerin çogu, büyük islâm âlimi, Ibni Hacer-i Mekkînin (Zevâcir)inde, (ihtikâr)dan önce yazilidir. [Ibni Hacer,974[m. 1566]de vefât etti.]Bunlar,güzel islâm ahlâkinin kaynagidirlar.Islâm âlimleri,bu hadis-i seriflerden, çesidli hükümler çikarmislardir.Bu hükümlerin birkaçi sunlardir.

1 - Dâr-ül-harbe,yâni kâfirlerin memleketine giden müslümanin, onlarin mallarina,canlarina ve irzlarina saldirmasi,orada hirsizlik yapmasi haramdir.Onlarin kanûnlarina karsi gelmemeli, alis-veriste ve nakil vâsitalarinda hîle ve hiyânet yapmamalidir.

2 - Kâfirin malini almak,kalbini kirmak,müslümanin malini almaktan daha büyük günahtir.Hayvan hakki,insan hakkindan, kâfirin hakki da,hayvan hakkindan daha büyük günahtir.

3 - Baskasinin malini ondan izinsiz alip,kullanip,zarar yapmadan yerine birakmak haramdir.

4 - Bir kimse,mali oldugu hâlde,borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse,zâlim ve âsî olur.Her an lânet altinda bulunur. Borç ödememek öyle bir günahtir ki,uykuda bile durmadan yazilir. Degeri düsük olan para veya ise yaramayan mal vererek öder ve bunu hak sahibi istemiyerek alirsa,yine günah olur.Onu râzi etmedikçe,gönlünü almadikça günahtan kurtulamaz.

Islâm âlimleri,islâm dîninin emrettigi güzel ahlâki,1400 seneden beri,hep anlatmislar ve kitaplarinda yazmislardir.Böylece, islâm dîninin bildirdigi güzel huylari gençlerin kafalarina, kalblerine yerlestirmeye çalismislardir.Güzel ahlâki yayan sayisiz kitaplardan biri,misâl olarak asagida yazilidir.

Derin islâm âlimi, büyük velî,ikinci bin yilin müceddidi olan Imâm-i Rabbânî Ahmed Fârûkînin (Mektûbât) kitabi çok kiymetlidir.Osmanli devletinde islâm medreselerinin en yüksegi olan(Medreset-ül-mütehassisîn)de tasavvuf müderrisi[profesörü] olan Seyyid Abdülhakîm Efendi,çok kere(Islâm dîninde,Mektûbât kitabi kadar kiymetli hiçbir kitap yazilmamistir)ve(Allahin kitabi olan Kur'an-i kerimden ve Peygamberimizin hadis-i seriflerinden sonra,en kiymetli,en üstün kitap,imam-i Rabbânînin (Mektûbât) kitabidir)buyurmustur.

Imâm-i Rabbânî 971 [m. 1563] de Hindistânda Serhend sehrinde dogmus,1034[m. 1624]de orada vefât etmistir.Abdülhakîm efendi, 1281[m. 1865]de Vanda tevellüd,1362[m. 1943]de Ankarada vefât etmistir.


Herkese lazim olan iman


Huzur damlalari

Selam Sevgi ve Dua Ile


Hayatin Icinden Islam

MollaCami.Com