Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Örtü; takva ile örtünmektir.

Örtü; takva ile
örtünmektir
Peki, çalışmak, iş hayatına atılmak, sosyal hayata, dışarıdaki bu rahat yaşama ayak uydurmaya çalışıp, helâl–haram gözetmeden, kadın–erkek demeden oturabilen, çalışabilen, yemeğe, davete katılabilen bu hanımlar Nur sûresinin 31. âyetini hiç okumamışlar mı, duymamışlar mı, yoksa inkâr mı etmektedirler ya da onlara tüm bunları açık ve net bir şekilde gönül rahatlığıyla yapmalarına müsaade verecek bir âyet mi inmiş, bir hadis–i şerif mi zikredilmiş? Söyler misiniz bana bugüne kadar, bu konuda hangi büyük âlim fetva vermiştir?
Doğru, fetva verenler de yok değil; sapıtmış ve saptırılmış bir şekilde… Hem de Allahu Teâlâ'nın âyetine muhalif olacak şekilde… Biz, burada onları tek tek sayacak değiliz. Ki zaten onların kim olduklarını bu konuya ehemmiyet veren her kişi bilmektedir. Daha da önemlisi her şeyi görüp gözeten Yüce Rabbimiz onları bizden daha iyi görmekte ve ne yapmak istediklerini bizden daha iyi bilmektedir ve elbet soracaktır bunların hesabını…
Diyelim ki, bu hayatı tercih eden bir hanım, bugün iyi bir meslek için, makam–mevki için başörtüsünden, dininin emir ve yasaklarından, inancından, imanından tavizler vererek göstermiş olduğu çaba ve hırsının sonunda iyi bir meslek edindi ve erkeklerle kadınların aynı mekânı aynı anda paylaştığı bir işyerinde çalışıyor. Sırf burada çalışabilmek için evvela tesettüründen vazgeçti ve "iş" dedi, "ekmek parası" dedi, "çocuğumun okul masrafları" dedi ya da "daha iyi bir yaşam" dedi… Ha! Parantez arası deyip bir de şöyle düşünen hanımlarımız var: "Ben özel bir şirkette veya işyerinde tesettürümden taviz vermeden kapalı olarak çalışıyorum." diyorlar. Olsun! Onu da böyle işe alsınlar, çalışsın. Peki, ama bunlar tesettürün sadece saçını kapamakla hallolacağını mı zannediyorlar? Oysaki taktıkları başörtülerinden ziyade "Takva elbiseleri"nden mahrum kaldılar:
"Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bunlar, Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar. Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belâya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık."(2)
Âyet–i kerimede açık bir ifadeyle belirtilmiştir. Allahu Teâlâ bizleri örtecek olan elbiseyi, vücudumuzu korumak ve örtmek sebebiyle ve bunun haricinde süs vermek için dış elbiselerimizi yaratmıştır. Bu elbiselerin bedenlerimizi örtmesinin yanında bir de "takva elbiseleri" vardır ki o da bizlerin mânevî yönlerini koruyan, güçlendiren, maddî olan duygu ve düşüncelerden uzaklaştıran, kötü ve çirkin tüm düşüncelerden arındıran, sakındıran bir elbisedir. Biz, bu âyetten anlamaktayız ki, örtünmek ne kadar önemliyse, takva elbisesiyle örtünüp bu ikisini birleştirmek, yani hem bedenimizi hem de ruhumuzu Allah'ın istediği gibi örtmek daha da önemlidir.

Allah razı olsun..

Hemreye cevaben;


Edep ya HUU'' diyen Hacı Bayram Veli gibi derim ki;''Edep ya Huu''!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Böylesine gelişigüzel bir üslubla soru sorulmaz!
Size tavsiyem:
Tevbe istiğfar etmeniz ve kafanızdaki bozuk din anlayışını silip atmanızdır.
Silin gelin; yardımcı olmaya çalışalım.

Edepli Yolcu'ya

cevabınızı almak için hakaretinize boyun eyiyorum. Mesajımı siliyorum.

Lütfediniz!

Hakaret ettiğimi kesinlikle düşünmüyorum.

Sorularınızzın tek bir cevabı var:

Din;Kur'an,Hadis,İcma ve Kıyastır.
Bizler,zamanın şartları ne olursa olsun; bu dört esas üzere inancımızı muhafaza etmeliyiz.Amel noktasında ise;bu dört esas üzere teşekkül eden bir devletimiz olmadığı için tamamıyla uygulamak mümkün değildir.Uygulayamamak ise;çözüm bulmak için; söz konusu esasların dışına çıkmayı asla ve asla meşru kılmaz.
Sorun;söz konusu esasatın uygulanmayışıdır.Eğer uygulansa;cevabını beklediğiniz sorularınızı sormanızı gerektiren bir durum olmazdı.
Eğer derseniz ki;bu zamanda ne yapalım?
Ben de derim ki;itikadınız dört esasata uysun;ameliniz için af dileyin.
Dört esasın çerçevesi içinde durmalıdır.
Dört esasın dışında durup çözüm aramak beyhudedir.Dini bozmaktır!!Şu an da yapılan budur!!
Açık bir örnek vermekle son vermek isterim:
Kur'andan aldığı derse binaen:
Kadınlar Yuvalarından Çıkıp Beşeri Yoldan Çıkarmış;
Yuvalarına Dönmeli

اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ السُّفَهَاءُ بِالْهَوَسَاتِ { اِذًا ترَجَّلَ النِّسَاءُ النَّاشِزَاتُ بِالْوَقَاحَاتِ (*)

Mimsiz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer'-i İslâm onları
Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik zînetleri.
Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lûtf-u cemâli, ismet; hüsn-ü kemâli, şefkat; eğlencesi, evlâdı. Bunca esbab-ı ifsad, demir-sebat kararı
Lâzımdır tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe riyâ ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları!
Yatmış olan hevesât, birdenbire uyanır. Tâife-i nisada serbestî inkişafı, sebeb olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birdenbire inkişafı. Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu sûretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; hem müdhiştir te'siri. (*)
Memnu' heykel, sûretler: Ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ , ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır: Celbeder o habis ervahları.(Lemaat,Risale-i Nur K)
diyen Bediüzzaman (Rh.A)

Bahsini ettiğim esalara atfen,kadınları yuvalarına davet ederken;mimsiz medeniyet içinde yaşayan bizler, bu esaslar dışına çıkmış toplumda çözüm arıyoruz.Bu ise;muhaldir.
Selam Hakka tabi olanlara olsun.........

Belki avam lisanı ile yazmış olabilirim ama edep'e muhalif yazdığımı bende kesinlikle düşünmüyorum.

Tekrar soruyorum.

Diyelimki şer-i bir devletimiz var.

Dogumhaneye kim girecek.

Kadınların üzerini kim arayacak

Kız çocukları kim okutacak

kadınların içinde bulunup onlara tebliği kim yapacak.

hal böyle iken nasıl bu kadınları ilgilendiren toplumsal mesleklerde çalıştırılamaz denilebilir.

Yukarıdaki iliştirilen yazı bu yönden konuya yaklaşmıyor. Bunun böyle olmadığını Üstad'ta söylüyor. Bu şahitlikte bile böyle; kadınları ilgilendiren meselerde tabii ki kadınlar şahitlik yapacaktır. Bunun gibi kadınları ilgilendiren yukarıda bazısını yazdığım meslekleri de sadece kadınlar yapacaklardır.

Diyelim ki şer-i bir devlet değil o zaman nasıl denir ki bu ihtiyaçlar şer-i devletin ihtiyaçlarıdır. O yüzden kadınlar evinin dışında çalışamaz.

Allah'ın kuralları ve toplumsal ihtiyaçlar devletin şer-i olup olmamasına mı bağlı.

Seçimini yap kardeşim ya zaruret halinde başını açıp okuyacaksın cihat yapacaksın.
Ya da zaruret halinde erkek doktorun doğum haneye girmesine müsaede edeceksi....
Seçim senin, benim, herkesin, ben bu seçime zorlananların hiç birisini kınamıyorum. Allah hepimizi affetsin.

Allah'ın izni ile müslümanlar zengin olacak hepsi en güzel okullarda okuyacaklar , ve ehli dünyaya papuç bırakmayacaklar. ....

Bence sizin probleminiz çok fazla genelleme yapmanız. Üstad hz. örnek alınız bakın hep mimsiz medeniyet uygulamararından örnek veriyor. Hiçbir koşulda kadın çalışamaz demiyor.

Selametle,

Not: Olur olmaz kimseyi dini bozmakla suçlamıyalım... bu suçlamanın tehlikesini bilmem belirtmeme gerek var mı?

"Allah'tan korkun, takva üzerine bulunun." ( Maide/108)

"Ey İnsanlar! Gerçek şu ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, sadece birbirinizle tanışıp kaynaşmanız için büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah nezdinde en şerefli, en yüceniz takvada en ilerei olanınızdır. Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır." ( Hucurat/13)

"İMAN ÇIPLAKTIR, ELBİSESİ TAKVA, SÜSÜ UTANMAK, MEYVESİ İSE İLİMDİR."
( Hadisi Şerif)

Sahip olunması gereken(modern) imajlar için, takvanın dindarların gündeminden çıkması şart. Çünkü takva varsa imaj yok, imaj varsa takva. Biri kulların bakışında değer kazanacak görüntüye teşne, her gün yeni bir hayalin peşinde koşarken, diğeri sadece Yaratıcının göreceği bir konumda saklıyor kendini. İmaj kendisine dışardan bakan gözlerin etkisine açık, takva bütün gözlerden kurtulup kalp gözünde saklanacak kadar etkilerden muaf.

( Fatma Karabıyık BARBAROSOĞLU - İMAJ ve TAKVA)

SELAMETLE..

Hemreye cevabımdır;

Sizi muhatab alınabilecek ehli insaf diye düşünmüştüm.Lakin;hata etmişim....
''Haksızlığı hak iddia edenlere karşı hak dava etmek hakka karşı yapılan bir haksızlıktır.''kadesi gereği iddia ettiğim haktır fakat size karşı dava etmeyeceğim......
....................

güvercin24'e bir hatırlatma:
''Sahip olunması gereken(modern) imajlar için, takvanın dindarların gündeminden çıkması şart.''

Allah aşkına kopyalayıp yapıştırdıklarınızı oku muyormusunuz? Bu nasıl bir ifadedir?Takvanın dindarların gündeminden çıkması şart ne demektir?
Allah(cc);

ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.(Bakar,2)

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُحْسِنِينَ
15, 16. Şüphesiz ki Allah'a isyandan sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.(Zariyat 15,16)

وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!


الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ
عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.(Ali İmran,133,134,135)

133, 134 ve 135. âyelerde İslâm ahlâkının bir hülâsası verilmiştir. Şöyle ki; 133. âyette, Rabbimizin bağışına, gökler ve yer genişliğinde cennetine kavuşmanın, bütün ahlâkî davranışlarımız için temel gaye olduğu; iyiliği, birtakım dünyevî menfaatlar kaygısıyla değil de, sırf Allah’a saygı ve sevgi demek olan takvâ sâiki ile ve sadece uhrevî saadet uğruna yapmak gerektiği hatırlatılmıştır. 134 ve 135. âyetlerde ise, İslâm’da ideal ahlâk tipi olan «müttakî insan»ın temel ahlâkî nitelikleri olarak sayılan «herhalde cömert olmak, öfkeyi yenmek, insanları bağışlamak ve hatasını görerek kabul etmek ve vazgeçmek» gibi vasıflar, ancak ihtirasları ve bencil duyguları karşısında hürriyetine kavuşmuş üstün ruhların faziletleridir.

أُوْلَـئِكَ جَزَآؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! (Ali İmran,136)

Bu ayet-i kerimelerde ve daha pek çok yerlerde: TAKVA'yı gündeminize alın diye emrederken;takvanın dindarların gündeminden çıkmasını söyleyen bir şahsın ifadelirine nasıl taraftar olunur?

Hemen tevbe etmenizi tavsiye ederim...

Ya afedersiniz siz beni yanlış anlamışsınız
Ben sadece modern dedikleri saçmalıktan bahsetmekte vede eleştirmekteyim. İmaj oluşturanlarında takvayı hayatlarından çıkardıklarını söylemekteyim. Hayret bişeysiniz yani.

Bu arada Fatma Hanımın kitabınıda okumanızı tavsiye ederim
Ben sadece hoş bulduğum bir bölümü size aktarmak istedim ki yazarında sizin anladığınız türden yazmadığını söyleyebilir.
Lütfen dikkatli okuyun. Dediğiniz gibi bir anlamı ifade etmiş olsaydım en son cümleyi yazmazdım.
SAYGILARIMLA

Söz konusu hanım efendiyi tanımamakla birlikte;

Söylediğniz son cümleyi defalarca okumama rağmen;
en ufak bir şey anlayabilmiş değilim.
Lutfederseniz; eleştirdiğim cümle ile son cümleyi biraz açarsanız sevinirim.

Bak arkadas sen basini acip cihad yapacaksin demekle adi gecen Ayeti böylece inkar etmis oldun istersen bunu git herhangi bir mahalle hocasina sor bakalim cevabi ne olacak bence ayetler uzerinden konusurken Ustad falani da ayetleri inkarami bulastiriyorsun. Ayet kesin bu ustad falan tanimaz ona göre bu islerde cok dikkat etmek lazimdir.....

Saygilarimla

Biri kulların bakışında değer kazanacak görüntüye teşne, her gün yeni bir hayalin peşinde koşarken, diğeri sadece Yaratıcının göreceği bir konumda saklıyor kendini. İmaj kendisine dışardan bakan gözlerin etkisine açık, takva bütün gözlerden kurtulup kalp gözünde saklanacak kadar etkilerden muaf.

Bu iki cümlede takva karşıtlığı yok aksine burada ikisi arasındaki farkı aktararak birinin ne boş bişey diğerinin ise önemli ve olması gereken olduğu vurgulanmıştır.

İlk cümlede ki tezatlığı görebiliyorum. Ancak burada dikat edilmesi ereken şey; imajı savunan din adamlarının takva meselesini uzaklaştırmaları gerekir ki nedeni ise imaj ile takvanın birlikte olmayacağıdır. Yani din adamlarının takvadan uzaklaşması gerektiğini değil de imajdan uzaklaşmasını cümlede küçük bir oyun oynayarak anlatmaya çalışmıştır yazarımız. Bu cümle hem imaj hem takva diyen din adamlarına karşı yazılmış bir yazıdır.

Kusura bakmayın yanlış anlaşılacağını tahmin etmemiştim. Bundan sonraki yazılarımda konuyu tüm almaya çalışacağım.


Hayatin Icinden Islam

MollaCami.Com