Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


İmam-ı Rabbani H.Z.'lerinin irtihal hali

Bu günlerde hastalığı şiddetli olmasına rağmen cemaatle namaz kılmağı terketmedi. Ancak son dört-beş gün, yalnız başına namaz kıldı. Duaları, tesbihleri, salevatlan, zikri ve murakabeyi, hiçbir eksiklik olmadan yapıyordu. Dinimizin ve hocalarının yollarının inceliklerinden hiçbirini terketmiyordu. Bir gece, gecenin üçüncü yanrsında kalkıp abdest aldı. Teheccüd namazını ayakta kıldı ve;
—“Bu bizim son teheccüddümüzdür” buyurdu.
Vefatından biraz önce, kendinden geçme hali görüldü. Büyük oğlu, bu kendinden geçme halinin çokluğu, hastalığın şiddetinden mi, yoksa istiğrak (nürlara gömülme) sebebi ile midir, diye arzetti. Cevabında;
—“İstiğrak sebebi iledir. Çünkü, ba’zı çok yüksek haller görünüyor. Bunun için onlara teveccüh ediyorum, ta ki hepsini oldukları gibi görebileyim ve bunlarla herşeyim tamam ve kamil olsun” buyurdu. Bu derin sırlardan kısaca yüksek oğullannın kulaklarına fısıldadı. Bu kendinden geçme halinden kurtulunca, ciğeri yaralı, kalbi yanık talebelerine elveda sözünü hatırlatan, vasiyetlerini söylemeye başladı.
Bu vasiyetlerin çoğu; mutabeata, Peygamberimize (s.a.v.) tabi olmaya teşvik, sünnete yapışma, bid’atten kaçınma, zikr ve murakabeye devam etme hakkında idi.
Buyurdu ki:
—“Sünnete çok sıkı sarılmak lazımdır.” Bu sözleriyle de Peygamber Efendimize (s.a.v.) uymak istemişlerdi. Çünkü, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefat edecekleri zaman böyle nasihat eylemişlerdi. Abbad bin Sariye’den (r.a.), Tirmiz ve Ebü Davüd şöyle rivayet eder:
—“Resülullah (s.a.v.) bize va’z ediyordu. Bu va’zdan kalbler ürperiyor, gözler yaşarıyordu. Dedik ki:
—“Ya Resülallah! Bu sözleriniz veda va’zına benziyor, bize vasiyet ediniz.” Resulullah aleyhisselam buyurdular ki:
—“Size vasiyetim olsun: Allahtan korkunuz, bir köle bile emr—i ilahyi bildirse dinleyiniz ve yapınız. Yaşayanlarımız çok şeyler görecek. 0 zaman benim ve Hulefa—i raşidinin sünnetine gayet sıkı sarılınız, onu elden kaçırmaymız. Çünkü bütün bid’atler dalalettir, sapıklıktır.”
İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri vasiyetine devamla şöyle buyurdu:
—“Dinimizin sahibi, Resülullah (s.a.v.) nasihatlerin en incelerini bile; “Din nasihattır” hadis—i şerifi gereğince ihmal etmediler. Dinimizin kıymetli kitaplarından, tam tabi olmak yolunu öğreniniz ve bununla amel ediniz. Benim techiz ve tekfin işlerimde sünnete uyunuz.” Bundan evvel daha önce mübarek hanımına buyurmuştu ki:
—“Eğer ben senden evvel, bu sıkıntılarla dolu dünyadan ahirete gidersem, benim kefenimi, senin mehr parandan aldırırsın.”
Nasihatlerinden biri de;
—“Mezarımı belli olmayan bir yere yapınız” idi. Yüksek oğulları arzettiler ki:
—“Bundan evvel, hazretinizin işareti ile ağabeyimizin gömüldüğü, şerefli ve bereketli yer hakkında; “Benim mezarım orada olacaktır. Aynı yerde gömüleceğim” buyurmuştunuz. Bu gün de böyle buyuruyorsunuz.”
—“Evet öyle idi. Fakat şimdi ben böyle istiyorum” dedi.
Oğullarının bunu kabül etme hakkında durakladıklarım görünce;
—“Eğer böyle yapmasanız, şehrin dışında yüksek babamın yanına defnediniz. Bu da olmazsa şehrin haricinde bir bahçede benim mezarımı yapınız. Süslemeyiniz. Olduğu gibi bırakınız ki, en kısa zamanda nişanı kalmasın” buyurdu.
Hazreti İmam kendi kabirleri için buyurdukları iki üç yer hakkında, oğullannda bir duraklama, bir dikkat, hatta bir şaşkınlık görünce, tebessüm edip;
—“ Serbestsiniz. Nereye münasip görürseniz, oraya defnediniz” buyurdu. Vefat ettiği safer ayının yirmi dokuzunda salı günü, gece kendine hizmet eden hizmetçilerine;
Çok zahmet çektiniz, bu sizin son zahmetinizdir” buyurdu.
Gecenin sonunda:
—“ Bu gece de bitti, sabah oldu” buyurdu. 0 günün işrak zamanında; “Bevl edeceğim, bir leğen getirin” buyurdu. Getirdiler, fakat içinde kum yoktu.
—“İçinde kum olmazsa sıçrama ihtimali olabilir” buyurdu. 0 en nazik zamanda da, en ince hususlara dikkat edip, bevl etmedi ve;
—“Bu leğeni kaldırıp, beni de yatağıma yatırın” buyurdu. Dediği gibi yaptılar. Kendilerine biraz sonra, vefat edeceksin, abdest almağa vakit bulamayacaksın ilhamı gelince, abdestini bozmak istemedi ve abdestli olarak ruhunu teslim etmek istedi. Sedirin üzerine yatınca, sünnet üzere sağ elini sağ yanağının altına koyup, zikrle meşgul oldu. Büyük oğlu Muhammed Said, babasının sık sık nefes aldığını görünce;
—“Hal-i şerifmiz nasıldır babacığım?” diye arzetti.
—“İyiyim ve kıldığım o iki rek’at namaz kafidir” buyurdu. Bundan sonra bir daha konuşmadı. Yalnız Allahü Tealanın ismini söyledi ve biraz sonra da vefat etti. Peygamberlerin büyüklerinin çoğunun son sözleri namaz olmuştur. Bu hususta da Peygamberlerin serverine (s.a.v.) tabi oldu. Vefatı bin—otuzdört senesi, Safer ayınm yirmisekizi, güneş hesabı ile yirmidokuzu, Salı günü kuşluk vakti vaki oldu.
o ay yirmidokuz gün idi. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) vefat ayı olan Rabi’ul—evvel ayının ilk gecesi, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) huzuruna kavuştu. Hastalık ve humma çektiği günler, yaşının sene adedi kadar olup, altmışüç gün idi. Hadis—i şerifde;
“Bir günlük humma bir senenin keffaretidir.” buyuruldu. Çektikleri hastalık, bu hadis—i şerifin ma’nasına uygun oldu. Imam-ı Rabbani (k.s.) Hazretlerinin nurlu bedeni yıkama tahtasının üzerine koyulup, elbiseleri soyulunca, orada olanların hepsi de gördüler ki, Hazret-i lmam, namazda olduğu gibi ellerini bağladı. Sağ elinin baş parmağı ve küçük parmağını, sol elin bileğinde halka yaptı.
Halbuki, oğulları vefatından sonra, kollarını duzeltıp uzatmışlardı. Yıkama tahtasına yatırırken, tebessüm etti ve bir müddet böyle mütebessim olarak kaldı. Hatta orada olanlar feryad ettiler.

Yıkayıcı, mübarek ellerini açıp düzeltti. Sol tarafa yatırdı, sağ tarafını yıkadı. Sağ tarafa yatırıp sol tarafını yıkayacağı zaman, orda bulunanlar, velilik kuvvetinin bir alameti olarak, zarif bir hareketle ellerinin hareket ettiğini, biraraya geldiğini ve eskisi gibi tekrar sağ elinin baş ve küçük parmaklarının, sol elinin bileğinde halka yaptığını gördüler. Halbuki sağ tarafa yatınca, sağ elin sol el üzerine gelmesi icabederdi. Latif elleri mum ve taze gül yaprağı kadar taze idiler. Bununla beraber öyle bir kuvvetle sol elini tutmuştu ki, ayırmak ve çözmek mümkün değildi. Kefene sardıkları zaman, yine ellerinin bağlandığı görüldü. Böylece iki—üç defa vaki oldu. Nihayet ordakiler, bunda derin bir ma’na ve gizli bir sır olduğunu anlayıp, bir daha ellerini açmaya uğraşmadilar ve oğulları Hace Muhammed Said;
—“Madem ki, ‘muhterem babam böyle istiyor, böyle bırakalım” buyurdu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadis—i şerifde;
“Yaşadıkları gibi ölürler” buyurdu. Bu, AllahüTealanın büyük bir ihsanıdır. Dilediğine ihsan eyler. O’nun ihsanı boldur.

ALLAH razı ve memnun olduğu kullardan eylesin inş seni imam-ı rabbani gülü kardeşim

bizleride o mubarak zatın şefaatlerine nail kılıp ahirette beraber haşr eylesin

Allah razı olsun kardeşim,yazını başından sonuna kadar dikkatle okudum .emeğine sağlık.özellikle yıkama tahtasında zuhur eden o manevi hallerden etkilenmemek mümkün değil acaba ona layık imamı rabbani evladı olabiliyormuyuz?inşallah, allah nasipetsin bizlere....amin





Aşkta tıpkı ELİF gibidir, isminde gizlidir. Ama okunmaz, o olmadan da besmele sese gelmez, o herşeyin içindedir; hiç birşeyde görülmez

hz.Allah razi ve memnun olsun kardeşim.

Mevlamız son nefesimiz dahil,hakiki İmamı Rabbani evlatları olabilmeyi nasib eylesin.
Şefaatlerinden mahrum eylemesin bizleri.

Kefen parasının hanımının mehrinden ödenmesini istemesindeki hikmet neydi acaba.Çok merak ediyorum.

Amin inşallah,cümlemizden razı olsun


Tasavvuf

MollaCami.Com