Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


=-= Beyinsizler! =-=

Beyinsizler!

BÖYLELERİ için ...cağızlar, ...ceğizler gibi ifadeler kullanmak uygun olmaz ama yine ben adamcağızlar, kadıncağızlar diyeceğim. Kimdir bunlar? Efendim, bunlar son derece fanatik, son derece saldırgan, hoşgörüden fersah fersah uzak birtakım erkekli dişili kişilerdir.

Onların bir ideolojisi vardır. Bunun dışındaki inançlara, görüşlere, dünya felsefelerine hayat hakkı tanımazlar.

“Aa nasıl oluyor da siz bizim gibi düşünmüyorsunuz... Bizim gibi inanmıyorsunuz... Bizim gibi yaşamıyorsunuz...” Ömürleri öfkeyle ve gayzla karışık bir şaşkınlık içinde geçer.

Akılları, havsalaları bu ülkede çeşitlilik, farklılık olduğunu almaz, kabul etmez.

Vaktiyle Mao, Çin’de herkese tek tip, mahkûm elbisesi gibi elbiseler, çöpçü üniformaları giydirmişti. Bir milyarlık Çin’de biri kalkıp da gömlek, kravat, takım elbise ile dolaşsa hapı yutardı. Bizim fanatik mi fanatik, saldırgan mı saldırgan, adamcağızlar ve kadıncağızlar Mao zihniyetine sahipler.

Herkes onlar gibi düşünecek.

Herkes onların ideolojisine iman edecek. “İman edecek” dedim, çünkü adamlarınki, ideolojilikten çıkmış, din-iman haline gelmiş.

Kendileri gibi inanmayanlara “orta çağ karanlıklarında yüzen” gibi damgalar vururlar. Peki, kendileri nerede yüzüyorlar? Fanatizmin zifirî karanlıklarında ve derinliklerinde...

Bunlar hem fanatik, hem agresif, hem de beyinsizdir.

En basit toplama, çıkarma, çarpma, bölme hesabına akılları ermez. 1923’ten bugüne kadar kaç yıl geçmiş? 84 sene geçmiş. Tuttururlar, Türkiye’de 84 yıldır laiklik vardır, hele bir itiraz etmeye kalkın, yapmayacakları hakaret, savurmayacakları tehdit yoktur.

Bu adamlarda ve kadınlarda kuş kadar akıl yok mu? 1924 anayasasının ikinci maddesinde ne yazılıydı?

“Madde 2: Devletin dini, Din-i İslâm’dır...”

Yine bundan 85 sene önce Cumhuriyet ilân edildiğinde, bulunduğu makama Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş, Dolmabahçe Sarayı’nda oturan, Cuma namazlarına, büyük selâmlık alaylarıyla giden bir Halife vardı. Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han...

Bunlar tarihî gerçeklerdir. İki kere ikinin dört etmesi gibi doğrulardır. Lakin onlara laf anlatamazsınız. Korkunç bir yaygara ve şamata ile üzerinize yürürler. Ellerinden gelse sizi boğarlar.

Tabulaştırdıkları birtakım kelime, kavram ve değerlerin tarifinin yapılmasını kabul etmezler. Neymiş efendim, eskiden filan tarihte bunların tarifi yapılmış, bundan sonra böyle bir şeye yeltenilemezmiş, cesaret edilemezmiş. Zavallılar, akıllarını, idraklerini, muhakemelerini, vicdanlarını tâtil etmişler.

Bir ülkede düşünce, inanç, görüş hürriyeti varsa, orada birbiriyle uyuşmayan çeşitli düşüncelere, görüşlere, inançlara sahip olabilirsiniz. Yeter ki, bu inançları ve fikirleri sergilerken veya açıklarken başkalarına hakaret etmeyin, şiddete yol açmayın.

Beyinsizlerin şu laflarına bakınız; “Bu devirde bu kadar çok ibadet edilir, gece gündüz namaz kılınır mıymış?” Size ne! Din, inanç, ibadet, vicdan hürriyeti varsa inananlar az veya çok istedikleri kadar ibadet edebilirler... Müslümanın namazı size batıyor mu? Ne zarar görüyorsunuz? Hiç...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imza koymuş olduğu uluslararası insan hakları beyannameleri, sözleşmeleri, metinleri vardır. Bunlarda ebeveynin (anne ve babanın) küçük çocuklarını kendi dinlerine, inançlarına göre yetiştirme hakkı olduğu açıkça yazılmakta ve kabul edilmektedir. Bizim fanatikler böyle bir şeyi asla kabul etmezler. Dindar bir aile, yedi sekiz yaşındaki küçük kızlarının başına bir namaz örtüsü geçirmişler ve ona Kur’an öğretip okutmaktadırlar. “Vay, bu devirde böyle şey olur muymuş?” Tabii olur. Sen kızını bale kursuna gönderirken oluyor da, Müslüman Kur’an okuturken niçin olmasın?

Bu kişiler bütün medenî ülkelerde çok geniş bir düşünce, inanç, inandığı gibi yaşamak; fikirlerini, görüşlerini, tenkitlerini serbestçe ve korkusuzca açıklayabilmek hürriyeti olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Biliyorlar ama böyle bir hürriyeti bu ülkenin çoğunluğunu, dominant unsurunu teşkil eden Müslümanlara tanımıyorlar.

Türkiyemiz büyük bir ülke olmuştur. Yüzölçümümüz artmadı ama nüfusumuz beş misli arttı. Ülke sanayileşti, halkın bir kısmı zenginleşti, evvelce üç üniversite varken şimdi bunların sayısı 100’ü geçti. Otoyollarda milyonlarca motorlu vasıta seyr ediyor. Eskiden, bırakın köyleri, birçok ilçede ve şehirde elektrik yokken, şimdi elektriksiz köy kalmadı. İnsanımız artık eskisi gibi korkak değil. Sorguluyor, “Benim Türkiyem niçin bir Japonya gibi olamadı, bir Güney Kore gibi olamadı?.. Biz niçin onlar kadar ilerleyemedik?..”

Büyüyen, gelişen Türkiye eski elbiselerine, eski kalıplarına sığmıyor artık.

İşlerine geldiği zaman muhaliflerini, karşıtlarını susturmak için “Senin bu söylediğin anayasaya aykırıdır...” diyorlar, anayasayı bir öcü gibi gösteriyorlar.

Hangi anayasa? 1921’den bu yana kaç anayasa hazırlanmış, yürürlüğe girmiş, sonra beğenilmemiş yerine yenisi yapılmış. Bugünkü anayasamız demokratik midir? Kesinlikle yüzde yüz değildir. Türkiye’nin yüzde yüz demokratik bir anayasaya ihtiyacı vardır.

Büyüyen, gelişen, hamle yapmak isteyen, Ortadoğu’nun Japonya’sı, Güney Kore’si olmak isteyen Türkiye, ideolojik bir anayasa elbisesine sığmaz.

Bu gerçeği kabul etmeyenler o kadar fanatik ki, açık fikirli olmaları için beş senelik bir rehabilitasyon tedavisine tâbi tutulmaları gerekir.

Mehmet Şevket Eygi

Ne derlerse ne yaparlarsa yapsınlar "Dağları oyup zindan etseler,Allah nurunu söndüremezler" müslümanlara türlü türlü lakapta taksalar,gerici yobaz da deseler günden güne müslüman olanlar,namaza başlayanlar yine artacak ve birbirlerine:
"Bize yobaz diyorlarmış haberin yok mu?
Allah için yobaz olmuşuz çok mu? diyecekler


Güncel & Siyasi Olaylar

MollaCami.Com