Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


=_= Paranoyak Ben miyim, Siz misiniz? =_=

Paranoyak Ben miyim, Siz misiniz?

ON SENE önceleri “Sevr hortlatılıyor... Türkiye parçalanmak isteniyor. Durum çok vahimdir...” diye feryat ettiğim zaman bize deli, paranoyak diyorlardı.

Şimdi böyle diyenler bizden daha çok feryat ediyor.

Geleceği görebilmek için geçmişi bilmek gerekir. İyi bilmek...

Türkiye, tarihinin en büyük talihsizliğini 1683’te İkinci Viyana bozgununda yaşamıştır. Batının bu önemli başkentini almamıza ramak kalmıştı, alamadık, üstelik bozguna uğradık. O tarihten bu yana 324 yıl geçmiş. Gerileye gerileye, yenile yenile, bozula bozula bugünkü hudutlarımız içine sıkışıp kaldık. Ne kadar küçük bir Türkiye... Edirne’de bitiyor, İskenderun’da bitiyor.

Beni emperyalist olmakla suçlamasın kimse, İsrail’e ve Siyonizm’e karşı olan Yahudi yazar Israel Shamir. “Ey Osmanlı Geri Dön!..” başlıklı nefis yazısında dünyanın hele Ortadoğu’nun ve Balkanların, Osmanlı sistemine ve nizamına ne kadar muhtaç olduğunu edebî bir lisanla anlatıyor. Bu yazıyı Israel Shamir internet sitesinin Türkçe bölümünden okuyabilirsiniz.

Edirne ile Kars, Sinop’la İskenderun arasında sıkışıp kalmak bir şey değil, kendi öz vatanımızda kimliğimizi, kültürümüzü, benliğimizi yitirdik.

Türkiye bir yandan korkunç siyasî, kültürel, sosyal, iktisadî krizler içinde bocalıyor; bir yandan da büyük hamleler yapıyor. Bütün baltalanmalara, sabotajlara ve hıyanetlere rağmen Kayseri dördüncü büyük sanayi şehrimiz olmuştur. Böyle giderse inşallah birinci olacaktır. Kayseri ne demektir? Müslümanlık ve Türklük demektir... Aman yeşil sermaye... Aman Anadolu kalkınmasın... Aman Müslümanlar ve Türkler güçlenmesin ve yücelmesin diye çırpınanların engellemeleri, kösteklemeleri, sabotajları Müslüman Anadolu’yu durduramıyor.

Karşıtlarımız, şu mâhut iki kimlikliler, Türkiye’yi sevmiyorlar mı, onlar vatansever değil mi? Sevmediklerini kim söylemiş... Onlar da seviyorlar Türkiye’yi. Lakin bizim gibi sevmiyorlar, hani büyük bir çiftlik sahibi, çiftliğindeki inekleri, koyunları, kazları; çiftliğinin arazisini, bağlarını, bahçelerini, tesislerini, binalarını sever ya, onlar da öyle seviyor. Yemin etseler başları ağrımaz.

Bizim sevgimiz başkadır. Biz “Hubbü’l vatan minel iman” (Vatan sevgisi imandandır) diyerek seviyoruz. Onların çoğunun kaçabilecekleri, gidebilecekleri İsrailleri var, Avrupa ülkeleri var, Amerika var. Bizim gidecek başka yerimiz yok, Türk’üz ama bu kadar Türk’ü hiçbir öteki Türk ülkesi göçmen olarak kabul etmez. Bizim için bu vatana sahip olmak bir ölüm-kalım meselesidir.

Bütün ufuklarımızda kara bulutlar dolaşıyor. İsrail ve Amerika’nın geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi’nde bugünkü haliyle büyük ve bütün Türkiye’ye yer yoktur.

* Irak’ı üçe ayırdılar...

* İran’ı parçalamak istiyorlar... Üç parça mı, beş parça mı?

* Mısır’da bağımsız bir Kıptî devleti kurulmasını tasavvur ediyorlar.

* Lübnan küçük bir ülke, onu da birkaç parçaya ayırmak istiyorlar.

* Suriye’nin bir parçasında Dürzî devleti kurulacak.

* Türkiye’yi üç parçaya ayırmak istediklerine dair hayli bilgi ve belge var.

* Ülkemizin bir kısmında Kürdistan kurmak istiyorlar.

* Samsun ile Rize arasında Pontus...

Batı’da kalan nispeten gelişmiş Türkiye parçasını Sabataycıların idaresinde bir AB üyesi yapabilirler.

Bazılarının yine gayret damarları kabaracak, beni paranoyaklıkla suçlayacaklardır.

Ne yazdığımı çok iyi biliyorum. Bendeniz ömrümü televizyon seyretmekle, maç dedikoduları yapmakla, havaî işlerle, fasa fiso konularla harcayan bir vatandaş değilim. Tarih okumayı severim, tarih bir aynadır, onda günümüzü ve geleceğimizi görebilirsiniz.

Evet, Türkiye’yi parçalamak istiyorlar, Sevr’i hortlatıyorlar... Tehlike büyüktür...

Sen halkı, toplumu uyandırmak mı istiyorsun? Onların taktikleri şudur:

* Manken Şehnaz Şuhbakış hâmile kaldı... Çocuk kimden?.. DNA tahlili yapılacak 20 baba adayı var...

* Futbolcu Tolgaç Golsavar, her gece bir sevgili değiştiriyor. O sadece bir futbolcu değil, bir seks makinesidir... Ha ha ha...

* Ne yaman kızmış, on üç yaşında, arkadaşının babasını baştan çıkartmış ve hâmile kalmış,.. He he he...

* Hepimiz Ermeniyiz... Hepimiz Rumuz... Hepimiz Yahudiyiz... Yaşasin, yaşasin, yaşasin... “Kim yaşasin?.. Daha belli deyil...” Hi hi hi...

Benim televizyonum yok, geçen sene bir eğlence programında ekranda şöyle bir şey görülmüş: Renkler, ışıklar, çizgiler, sesler, her şey çılgınca... Birden baş sunucu figüranlardan bir delikanlının arkasına geçmiş ve yıldırım hızıyla pantolonunu aşağıya indirmiş. Aaa! Adam iç çamaşırı giymiyormuş. Milyonlarca seyirci avret yerlerini görmüş. Beş altı yaşındaki çocuktan tutun, seksen yaşındaki ninelere ve dedelere kadar... Aman ne eğlence, ne eğlence, ne seyran, ne seyran... Türkiye batıyormuş, nemize gerek... Ne eğlendik, ne eğlendik... Sevr’i hortlatmak mı istiyorlar, kardeşim sen manyak mısın, paranoyak mı?.. Ha ha ha... He he he... Hi hi hi... Kâh, kâh, kâh...

1912-13 Balkan savaşları arefesinde İstanbul’un bir kısım seçkinleri ve sapkınları vur patlasın çal oynasın eğleniyorlardı. Şehzâdebaşı’nda Direklerarası, kantocu Şamram ve Peruz... Komik-i şehir Kel Hasan... Daha sahneye çıkar çıkmaz salon kahkahadan kırılırmış... Beyoğlu ayrı âlem, tiyatrolarıyla, fuhşuyla, kumarıyla, işretiyle, olanca pisliğiyle... Asil ve nezih kimseler Boğaz’da sandal sefaları yaparlarmış... Ah o eski hanendeler ve sazendeler. O tarihlerde hoparlör falan yok, gecenin yarısında fenerlerin ışığında gür ve harika sesli muganni gazel okuduğu vakit Boğaz’ın iki tarafı inler, korulardaki bülbüller susarmış.

Sonra, top sesleri, savaş davulları çalmış. Osmanlı ordusu üç yerde Balkan ordularına yenilmiş, Selânik’i Tahsin Paşa bir kurşun atmadan Yunanlılara teslim etmiş. Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlemiş... Oluk oluk asker ve sivil Müslümanın kanı akmış. Milyonlarca Müslüman kırılmış, kutsal Kur’ânlar yerlere atılmış, hâmile kadınların karınları süngülerle yarılmış, bebekleri çıkartılmış. Kaçabilenler perişan bir şekilde İstanbul’a gelmişler, cami avluları, medreseler, viraneler mülteci dolmuş... Kolera salgını ordumuza büyük bir darbe indirmiş, askerlerimiz yığın yığın ölmüş.

Bereket versin ki, galip Balkan devletleri kendi aralarında ihtilâfa düşmüşler de biz bu esnada Edirne’yi geri alabilmişiz. Lakin o koca Rumeli-i şâhâne elimizden ebediyen gitmiş.

Mankenler, türkücüler, futbolcular, on üç yaşında hâmile kalan fingirdek kızlar, on beş yaşında öğretmenini bıçaklayan öğrenciler, saygın hırsızlar, yüksek fâhişeler, siyaset hayatına züğürt ve çulsuz başlayıp yirmi senede dolar milyarderi olanlar, yalan rotatiflerini çevirenler... Sevr’in hortlaması, Türkiye’nin korkunç ihanetlere uğraması, parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunması onların umurunda mı?
Rahatlarını bozanlara, ikbal ve rantlarına gölge düşürenlere deli derler, manyak derler, paranoyak derler.

Mehmet Şevket Eygi


Güncel & Siyasi Olaylar

MollaCami.Com