Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Aykırı bir 19 Mayıs yazısı (Hasan Celal Güzel)

Hasan Celal Güzel, Radikal, 20.05.2007 Pazar

Aykırı bir 19 Mayıs yazısı


Sevgili Okuyucular, dün '19 Mayıs' idi. 'Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutladık. Millî Mücadele'nin lideri, Devletimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü bir defa daha andık. Eski bir Gençlik ve Spor Bakanı olarak 19 Mayıs Bayramı benim için unutulmaz hatıralarla doludur.

Bugün Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da ayak bastığı Samsun'da, artık 'CHP Mitingi' haline getirilmiş 'Cumhuriyet Mitingi' yapılıyor. Değerli yazar Engin Ardıç'ın 17 Mayıs günü Akşam Gazetesi'nde yayımlanan harikulade yazısını mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Ardıç şöyle diyor:

'Şöyle Bandırma gibi bir vapur olsa, azgın dalgalarla boğuşa boğuşa... Deniz Baykal bir güneş gibi doğsa...
Gözleri çakmak çakmak...'


Atatürk'ü Anadolu'da ilk karşılayanlar

Efendim, siz şu satırlarımı okurken, Samsun meydanında dindar vatandaşlarımız ve din adamlarımız 'irticacı' olarak nitelendirilip yerden yere vurulacak. 'Laiklik' perdesi altında Atatürk üzerinden siyaset yapılacak ve Türkiye ikiye bölünmeye çalışılacak. Kim bilir, belki gene milliyetçi geçinen bazı ehl-i hamakat ile ne hazindir ki CHP'lileşmeye başlayan bir kısım DYP'liler ve müzeye kaldırılan ANAP iltihakçıları, sırf AK Parti düşmanlığı uğruna bu 'sol kakafoni'ye iştirak edecekler. Sanki aksini isteyen varmış gibi, 'Türkiye laiktir, laik kalacak' diye bas bas bağıracaklar...

Sevgili okuyucular, 19 Mayıs 1919 günü Samsun'da Mustafa Kemal Paşa'yı kim karşıladı bilir misiniz? Belediye Meclisi'nden Hacı Molla...

25 Mayıs 1919 akşam üstü Havza'ya geldiğinde de Atatürk'ü ulemadan Hacı Mustafa Efendi ve arkadaşları karşıladı. Amasya'ya geldiği 15 Haziran 1919 günü de kendisini karşılayanların başında Müftü Hacı Tevfik ve Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendiler bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın kurmay başkanı Hüsrev Gerede karşılamayı şöyle anlatmaktadır:

"En gönülden ve coşkun karşılama Amasya'da oldu (...) Saraydüzü'ndeki bu merasim Paşa'nın gözlerini yaşarttı. Müftü Efendi, itimat telkin eden beşuş ve nuranî çehresiyle ilerleyerek Paşa'ya yüksek seda ile; 'Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir. Gazanız mübarek olsun' dedi. Asla beklemediğimiz bu hitap, aynı zamanda istikbalin teşhisi idi. Peşinden elini uzatan bu mübarek insanın elini öpmek ister gibi eğildi. O, üzerinde üniforması olan Anafartalar Kahramanı'nı muhabbetle kucakladı ve yanındaki zevatı birer birer tanıttı. Millî Mücadele'de ilk defa bütün bir şehir, safhalarını öğrenme ihtiyacı duymadan, çetinliği besbelli olan vatan kurtuluşu mücadelesini, bayrağını açma kararlılığındaki bir evladının safına katılıyor ve bunu, muteber bir din adamının rehberliği, delaleti, öncülüğü ile yerine getiriyordu."

Her yerde hep onlar vardı

Şimdi, atılan sloganlardan ruhları muazzep oluyor mudur bilinmez; lâkin Millî Mücadele'nin ön saflarında hep o, birilerinin hor gördüğü, mürteci
kabul ettiği din adamları vardı. Zira onlar halkın önderleriydi.

Atatürk'ü Erzurum'da karşılayanlar arasında, 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Vali Münir Bey ve Vilayât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Erzurum Şubesi Başkanı Raif (Dinç) Hoca vardı.

Sivas'ta, O'nu Müftü Abdurraif Efendi karşıladı. Müftü Efendi,
parlak bir karşılama yapabilmek için cübbesinin eteklerini toparlayarak ev ev, dükkân dükkân dolaşmıştı. Atatürk'ün kalacağı eve konulacak eşyayı da kendi evinden taşımıştı. Ayrıca, Hacı Bektaş Tekkesi'nden Cemaleddin Efendi, Postnişin ve Türbedar Salih Niyazi Baba da O'nun yanında yer almışlardı.

Erzurum ve Sivas Kongreleri delegeleri ile ilk Büyük Millet Meclisi üyelerinin önemli bir kısmı da din adamları ve ulemadan oluşuyordu.

Demir ve çelik alaylar

Millî Mücadele'de din adamları, ellerinde silah beldelerini de korumuşlardır. Isparta'da Hafız İbrahim Efendi 'Demiralay', Afyonkarahisar'da Hoca İsmail Şükrü Efendi 'Çelikalay' ismi altında gönüllü alayları teşkil etmişlerdi. Düzenli ordunun kurulması üzerine Çelikalay 68. Alay içinde yer almıştır. Demiralay da 'Mürettep Alay' olarak 57. Tümen kuruluşu içine dâhil edilmiştir.

Daha yüzlercesini, binlercesini saymak mümkün... Cumhuriyet'in ilanından sonra Atatürk, 24 Eylül 1924 tarihinde Amasya'yı ziyareti esnasında yaptığı konuşmada, "Efendiler! Bundan beş sene evvel buraya geldiğim zaman (...) birçok zevatla beraber Kâmil Efendi Hazretleri'yle görüştüm (Atatürk Kâmil Efendi'ye 'Baba' derdi). Efendi Hazretleri halka dediler ki: 'Milletin şerefi, haysiyeti, hürriyeti ve istiklâli hakikaten tehlikeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak için icap ederse vatanın son bir ferdine kadar ölmeyi göze almak lâzımdır (...) Yegâne kurtuluş çaresi halkın doğrudan doğruya hâkimiyeti ele alması ve iradesini kullanmasıdır'. İşte Efendi Hazretleri'nin bu aydınlatıcı vaaz ve nasihatinden sonra herkes çalışmaya başladı. Bu münasebetle, Müftü Kâmil Efendi Hazretleri'ni takdirle yadediyorum.

Ve genç Cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile iftihar eder"
(Daha fazla bilgi için bknz. Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Türkler, 15. cilt, s. 935-948)
***

Sevgili okuyucular, niyetimiz Millî Mücadele'yi tamamen din adamlarının inhisarına bırakmak değil. Başta değerli komutanlarımız askerlerimiz olmak üzere milletimizin her ferdi bu mukaddes mücadelede elbette hak sahibidirler.

Lâkin, sanki Millî Mücadele'yi dine karşı yapılmış gibi göstermeye çalışan ve şehitlerimizin kemiklerini sızlatanlara karşı, onlara göre 'aykırı' bir 19 Mayıs yazısı yazalım dedik.

Bu Millet, neyin ne olduğunu çok iyi biliyor.
***

Engin Ardıç'ın yukarıda adı geçen yazısının tamamı..


20 Mayıs Deniz Baykal'ı Parlatma Bayramı


Samsun’a gidilecekmiş, fakat 19 Mayıs’ta değil, ertesi gün, 20 Mayıs’ta gidilecekmiş. “Atatürk gibi”... Aynı gün gidilemiyor, resmi törenlerle çakışıyormuş.

Bu işin Atatürk gibi yapılması için de gemi aranıyormuş. Türkân Saylan (elbette!) Savarona yatını istemiş.

Fakat Atatürk’ün yatı “o tarihlerde doluymuş”... Başka bir gemi bulunursa, dört yüz kişiyle Samsun’a “çıkartma” yapılacak (deyim gene Saylan’ın)... Çıkartma yapılıyor, çünkü Samsun şu anda herhalde İstanbul hükümetine ve padişaha bağlı Kuva-yı İnzibatiye birliklerinin elinde olmalı...

Şöyle Bandırma gibi bir vapur olsa, azgın dalgalarla boğuşa boğuşa... Deniz Baykal bir güneş gibi doğsa... Gözleri çakmak çakmak...

Ben bu tür muhabbetleri severim.

Fakat bu mitingler dizisi niçin Samsun’da noktalanıyor? 21 Temmuz akşamı hava kararıncaya, seçim yasakları başlayıncaya kadar sürdürülmeliydi. Her ilimizde yinelenmeliydi. Niçin bu kadar çabuk pes ediliyor?

Düşünebiliyor musunuz, Edip Akbayram konserinden sonra kürsüye Tuncay Özkan çıkıyor: “Sevgili bilmemnereliler, ne zamandır gelmek istiyordum, nasip kısmet bugüneymiş!”...

Tuncay’a diyorlar ki, aman paşam, sakın Soğukoluk’a gitme!

O arada Zülfü Livaneli de Muhayyerkürdi makamından Enternasyonal söylemeye başlamaz mı?... Bekir Coşkun bir köşede kendi kendine Onuncu Yıl Marşı’nı mırıldanıyor, kırmızı araba geliyor ama zararsızdır diye dokunmuyorlar... Deniz Baykal ile Zeki Sezer de hemen oracıkta birleşiyorlar... Şenlik dediğin şenlikli olmalı.

Eskiden 19 Mayıs yaklaşınca bir tiyatro oyuncusu bulunur, kendisine Atatürk’ün Samsun’a giderken giydiği Osmanlı general üniforması giydirilir (koskoca Atatürk’ün Osmanlı ordusunda ne işi varmış yahu?), arkadaş Dolmabahçe’den vapura binip Samsun’a gitmeden önce demecini patlatırdı: Şeriatçılarla mücadele etmeye gidiyorum!

Biz Atatürk’ün Samsun’a Yunan ordusuyla mücadele etmeye gittiğini sanırdık, demek ki okulda yanlış öğretmişler.

Fakat Şişli’deki evden çıkıp Dolmabahçe’ye kadar gelen o arkadaş değildi. Açık arabayla Atatürk’ün büstü getiriliyor, büst basına demeç veremeyeceği için de görevi tiyatrocu devralıyordu.

Ancak, 1919 model araba bulunamadığından, “bu da eski arabadır canım” diye, 1965 model bir Chevrolet Impala kullanılıyordu!

Hayret, çünkü 1965 model Impala, benim kuşağım hatırlayacaktır, o sıralar daha ziyade karşıdevrimci Süleyman Demirel’i çağrıştıran bir arabaydı...

Atatürk’ün Şişli’den Dolmabahçe’ye hangi “güzergâhtan” gittiğini de öteden beri merak eder dururum... Acaba Osmanbey-Elmadağ-Taksim üzerinden mi, yoksa ters yönden, Zincirlikuyu-Kışlaönü-Beşiktaş yoluyla mı gitmişti? Belki de kestirmeden, Nişantaşı-Maçka’dan inmişti... Bu konunun açıklığa kavuşturulmasını beklemek hakkımızdır. Bu tür ayrıntılar önemlidir.

Bakın örneğin Türkân Hanım ve arkadaşları da Samsun çıkartmasının öğle yemeğinde kurufasulya ve pilav yemeliler. Atatürk’ün en çok sevdiği yemekler bunlardır. Üstüne de limonata içermiş, Attila İlhan açıklamıştı.

Hatta, miting alanında “Vardar Ovası”, “Aliş’imin Kaşları Kara” gibi Atatürk’ün sevdiği şarkılar da çalınırsa, günün anlam ve önemi daha bir ortaya çıkar.

Safiye Ayla’nın sesinden tabii... Müzeyyen Senar’dan istemem, o Demokrat Parti’yi hatırlatır.

Savarona yatı o tarihlerde dolu olmasaydı, “ritüeli” tamamlamak adına güvertede bir kız çocuğu da gezdirilebilirdi... Küçük Ülkü...

Ülkü’yü oynaması için “Türkiye’nin en sevimli kızı” Özgü Namal’ı öneririm. Yaşı tutmaz ama zarar yok. Oynadığı diğer genç kız rollerinde de tutmuyor, Özgü kazık kadar maşallah, 1978 doğumlu.

İşi iyice büyütürsek, Atatürk’ü Rutkay Aziz, İsmet Paşa’yı Savaş Dinçel, Trikupis’i Cezmi Baskın, Vahdettin’i Macit Koper oynayacak.

Fakat Rutkay ortalıkta yakası bağrı açık dolaşmayacak, gece hayatını ve rakıyı da hemen bırakacak, bir daha Arif’in barına adımını atmayacak, sonra Çılgın Türk Turgut Özakman kızıyor...

Ayrıca, Latife Hanım için Rahşan Ecevit, Afet Hanım için Necla Arat, Sabiha Gökçen için Nur Serter düşünülebilir. Recep Peker’i de Özdemir İnce’ye oynatalım yahu!

ilk önce yazıyı ve gazetenin ismini okuyunca çok şaşırdım böyle bir yazı böyle bir gazeteden??? (Şehitlerimize ölü deme gafletinde bulunan böyle bir gazeteden) ama daha sonra okuyucuların yazar hakkındaki yorumlarına bakınca gazetede birşeylerin değiştirildiğini öğrendim amaçları bilinmez?? ama yazı bazılarının bir şeyleri anlamasına yardımcı olur inşallah. Milli mücadele yıllarında yurdumuzu savunmak için en önde gidenler değerli hocalarımız ve din kardeşlerimiz oldu. Ama şu anda demokrasiyi istemeyen ve ülkemizi tehlikeye sürükleyecek kişiler olmakla suçlanıyoruz. kendi ideolojileri için (ki buna düşünce sistemi demek çok yanlış çünkü bazıları buna bu terimi uygun görmüşler) herşeyi yapabileceklerini gördük. Bu kişileri Allah (cc) a havale ediyorum.


"Ya Rabbi! Doğruyu doğru olarak bize göster ve ona uymak için kuvvet ve kudret ver."


Güncel & Siyasi Olaylar

MollaCami.Com