Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


bir soru

arkadaşalarım hazreti Allah kur'an-ı kerim'de niçin tek olarak tüm herşeyi halk ettiği halde biz olarak biz halk ettik biz yapmadıkmı gibi buyuruyor elcevap?

Kardeşim araştırdım bu soruyu bazı cevaplar elde ettim ama bu cevaplar seni ne kadar tatmin eder onu bilemem..Bide bişey daha söylemek istiyorum sanki bu soruda birazcık art niyet kokuyor kardeşim.. Sanki bu soruyu sen sormamışsın gibi en azından öyle tahmin ediyorum , ama ben yinede elimden geldigi kadar cevaplayacagım...Bu soruya 2 tane cevap verecegiz inşaallah..

1- Burada geçen "biz" tabirini beşeri olarak görmemek lazım , buradaki bizler Allah(c.c) 'ın sıfatlarına binaen olabilir.
2- Kuran-ı Kerim bizlere her yönüyle örnek.. İslamiyette ben diye birşey yoktur , biz vardır.. Ene yoktur , İnsanın enaniyeti yani benligi kabarmaması için ben diye konuşulmaz.. Kuran-ı Kerim'de bizlere örnek teşkil ettigi için ben dememiş olabilir Allah (c.c)...

Sadece kendi bildigimce , okudugum kadarıyla açıklamaya çalıştım.. Eger ki söylediklerimde yanılıyorsam ve ya bundan daha iyi bir açıklaması olan varsa Allah aşkına yazsın.. Zira ben zan altında kalmak istemem.. Zaten bu soru çok ince bi soru.. Allah etmeye adamı imanından eder verecegi cevap.. Çok özenerek yazdım cevabları..
İnşallah faydalı olur...

ya evet gok sultan biri sordu bunu bana ama soran kişide art nıyetle soracak biri değil ben ona senın bırıncı açıklamana benzer bir cevap verdim ama yınede degerli bilgilerden istifade edebilmem için sordum elbetteki faydalı oldu çok teşekkur ederim;)
ellerine saglık allah razi olsun ve dareny saadeti versin



SARMIŞDI RÛHUMU KÖYÜNÜN ANBER KOKUSU,
DOLAŞTIĞIM HER YERDE DUYDUM CÂNÂ SENİ..
BAHÇENİN İÇİNDEKİ YEMYEŞİL FİSTANINLA,
GÖRDÜM GÜZELLER ARSINDA MÜSTESNA SENİ...

Alıntı(Risale-i Nur K.,32.Söz)
Not:Sabır ve teemmül ile okursanız mesele anlaşılır ümid ederim.......

ÜÇÜNCÜ MAKSAD

Umum ehl-i dalaletin vekili, İkinci Sualine karşı, kat'î ve mukni' ve mülzim cevabı aldıktan sonra, şöyle üçüncü bir sual ediyor, diyor ki: Kur'anda: “Ahsen-ül-Hâlikîn” “Ehram-ür-Râhimîn” gibi kelimât, başka hâlıklar, râhimler bulunduğunu iş'ar eder. Hem diyorsunuz ki: “Hâlık-ı Âlem'in nihayetsiz kemâlâtı var. Bütün enva'-ı kemâlâtın en nihayet mertebelerini câmi'dir.” Halbuki eşyanın kemâlâtı, ezdad ile bilinir; elem olmazsa lezzet bir kemâl olmaz, zulmet olmazsa ziyâ tahakkuk etmez, firak olmazsa visal lezzet vermez ve hakeza?..

Elcevab: Birinci şıkka “Beş işaret” ile cevap veririz:

BİRİNCİ İŞARET: Kur'an, baştan başa tevhidi isbat ettiği ve gösterdiği için, bir delil-i kat'îdir ki; Kur'an-ı Hakîm'in o nevi kelimeleri sizin fehmettiğiniz gibi değildir. Belki “Ahsen-ül-Hâlikîn” demesi, “Hâlıkıyyet mertebelerinin en ahsenindedir” demektir ki, başka Hâlık bulunduğuna hiç delaleti yok. Belki Hâlıkıyyetin sâir sıfatlar gibi çok merâtibi var. “Ahsen-ül-Hâlikîn” demek, “Merâtib-i Hâlıkıyyetin en güzel, en münteha mertebesinde bir Hâlık-ı Zülcelâl'dir” demektir.

İKİNCİ İŞARET: “Ahsen-ül-Hâlikîn” gibi tâbirler, Hâlıkların taaddüdüne bakmıyor. Belki; mahlûkıyyetin envaına bakıyor. Yani; “herşey’i, herşey’e lâyık bir tarzda, en güzel bir mertebede halkeder bir Hâlıktır. Nasılki şu mânayı اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ gibi âyetler ifade eder.

ÜÇÜNCÜ İŞARET: “Ahsen-ül-Hâlikîn”, “Allahu Ekber”, “Hayr-ül- Fâsılîn”, “Hayr-ül-Muhsinîn” gibi tâbirattaki müvazene, Cenâb-ı Hakk'ın vakideki sıfât ve ef'ali, sâir o sıfât ve ef'alin nümûnelerine mâlik olanlarla müvazene ve tafdil değildir. Çünki; bütün kâinatta cin ve ins ve melekte olan kemâlât, O’nun kemâline nisbeten zaîf bir gölgedir; nasıl müvazeneye gelebilir! Belki müvazene, insânların ve bâhusus ehl-i gafletin nazarına göredir. Meselâ: Nasılki bir nefer, onbaşısına karşı kemâl-i itaat ve hürmeti gösteriyor, bütün iyilikleri ondan görüyor; pâdişahı az düşünür. Onu düşünse de yine teşekküratını onbaşıya veriyor. İşte böyle bir nefere karşı denilir: “Yahu, pâdişah senin onbaşından daha büyüktür. Yalnız ona teşekkür et.” Şimdi şu söz, vakideki pâdişahın haşmetli hakikî kumandanlığıyla, onbaşısının cüz'î, sûrî kumandanlığını müvazene değil; çünki: O müvazene ve tafdil, mânâsızdır. Belki, neferin nazar-ı ehemmiyet ve irtibatına göredir ki, onbaşısını tercih eder, teşekküratını ona verir, yalnız onu sever.

İşte bunun gibi, Hâlık ve Mün'im tevehhüm olunan zâhirî esbab, ehl-i gafletin nazarında Mün'im-i Hakikî'ye perde olur. Ehl-i gaflet onlara yapışır, ni’met ve ihsanı, onlardan bilir. Medih ve senalarını, onlara verir. Kur'an der ki: “Cenâb-ı Hak daha büyüktür, daha güzel bir Hâlıktır, daha iyi bir Muhsindir. O’na bakınız, O’na teşekkür ediniz.”

DÖRDÜNCÜ İŞARET: Müvazene ve tafdil, vâki mevcutlar içinde olduğu gibi; imkânî, hattâ farazî eşyalar içinde dahi olabilir. Nasılki ekser mâhiyetlerde, müteaddid merâtib bulunur. Öyle de: Esmâ-i İlâhiyye ve sıfât-ı kudsiyyenin mâhiyetlerinde de, akıl itibariyle hadsiz merâtib bulunabilir. Halbuki Cenâb-ı Hak, o sıfât ve Esmânın mümkün ve mutasavver bütün merâtibinin en ekmelinde, en ahsenindedir. Bütün kâinat, kemâlâtıyla bu hakikata şahiddir. “Lehül Esmâ-ül-Hüsnâ” bütün Esmâsını ahseniyyet ile tavsif, şu mânâyı ifade ediyor.

BEŞİNCİ İŞARET: Şu müvazene ve müfadale; Cenâb-ı Hakk'ın masivaya mukabil değil, belki iki nevi tecelliyat ve sıfâtı var.
Biri: Vâhidiyyet sırrıyla ve vesait ve esbab perdesi altında ve bir kanun-u umumî sûretinde tasarrufatıdır.

İkincisi: Ehadiyyet sırrıyla; perdesiz, doğrudan doğruya, hususî bir teveccüh ile tasarruftur. İşte Ehadiyyet sırrıyla, doğrudan doğruya olan ihsanı ve icadı ve kibriyâsı ise; vesait ve esbabın mezahiriyle görünen âsâr-ı ihsanından ve icad ve kibriyâsından daha büyük, daha güzel, daha yüksektir, demektir. Meselâ; nasıl bir pâdişahın, -fakat veli bir pâdişahın- ki, umum memurları ve kumandanları sırf bir perde olup, bütün hüküm ve icraat onun elinde farzediyoruz. O pâdişahın tasarrufat ve icraatı iki çeşittir. Birisi: Umumî bir kanunla, zâhirî memurların ve kumandanların sûretinde ve makamların kabiliyetine göre verdiği emirler ve gösterdiği icraatlardır. İkincisi: Umumî kanunla değil ve zâhirî memurları da perde yapmayarak, doğrudan doğruya ihsanat-ı şahanesi ve icraatı daha güzel, daha yüksek denilebilir. Öyle de: Sultan-ı Ezel ve Ebed olan Hâlık-ı Kâinat, çendan vesait ve esbabı icraatına perde yapmış, haşmet-i Rubûbiyyetini göstermiş. Fakat ibâdının kalbinde hususî bir telefon bırakmış ki, esbabı arkada bırakıp, doğrudan doğruya ona teveccüh etmek için, ubûdiyyet-i hâssa ile mükellef edip “İyyâke na’büdü iyyâke nestaîn” deyiniz diye, kâinattan yüzlerini kendine çevirir.

İşte “Ahsen-ül-Hâlikîn” “Ehram-ür-Râhimîn” “Allahu Ekber” meânîsi, şu mânâya da bakıyor.

SELAMÜN ALEKÜM KIYMETLİ KARDEŞİM BU SORUYU BİZDE YILLARCA SORDUK KENDİMİZE VE ARAŞTIRDIK ANLADIĞIMIZ KADARIYLA İZAH ETMEYE ÇALIŞALIM İNŞAALLAH...ÖNCELİKLE BU KONUYU ANLAYA BİLMEK İÇİN TASAVVUFİ BİR ALT YAPISI OLMALI KİŞİNİN ,Kİ ANLAYABİLSİN...ALLAH-U TEALANIN KURAN-I KERİMİNDE 'BİZ'HİTABI :ZAT ULUHUYİYET VE UBUBİYET MERTEBELERİ HUSUSUNDA BİLGİ SAHİBİ OLANLARCA ANLAŞILIR.BURADA İZAH ETMEK İMKANSIZ OLDUĞU İÇİN TASAVVUF ESERLERİNDEN OKUYUP ÖĞRENMENİZİ TAVSİYE EDERİZ..YİNE 'BİZ' KELAMIYLA BEN VE MELEKLERİM KASTEDİLMİŞ OLBİLİR.DOĞRUYU BİLEN ALLAH-U TEALADIR .YARABBİ YANILDIK VE UNUTTUYSAK BİZİ CEZALANDIRMA..AMİN

------------------soruya gecmeden evvel risaleyi nur dan alinti yapan kardesime sormak isterim acaba yazdigin o seylerden kendin bi sey anladinmi ........



cenabi hakkin kur ani kerimde bircok yerlerinde biz yaptik kelami kullarina bir meseleyi ogretiyor nedir o ( TEVAZU ) MESELESI


Malum InsanlaRIN YAPTIKLARI AMELLERINDE KENDINI BEGENMESI TABIRI CAIZSE DEV AYNASINDA GORMESI AMELLERININ FASID OLMASINA YOL ACAR ......GENIS MALUMAT ICIN KENZUL UMMAL ISIMLI HADISI SERIF KITABINDA TEVAZU ILE ALAKALI KISMA BAKILABILIR

Elhamdulillah Kadir kardeşim,elbette birşeyler anladım.Hakikatinin tamamını anlamak için biraz hal ehli olmak lazım gelir.O hal ise;ben de mevcut değildir.Sizin anlamadığınız kısım neresi ise;sorun izahına çalışayım.
selam ve dua ile
_____________________________________________________________

Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

kiymetli kardesi hem anlamak icin hal ehli olmak lazim diyorsun hemde bende o hal yok diyosun o zaman nasil anlatacaksin kendi kafana gore anlatacaksan o zaman mes ul duruma dusmezmisin onu yazan zati uzmus olmazmisin

Haşa!!Anlamak için illa hal ehli olmak lazım diye bir ifadem yoktur.Dikkat ediniz ''hakikatinin tamamını''anlamak için dedim.Evet,ilmen soruya cevab verebilecek kadar anladım.
Hiç bir şey anlamasam da şunu anladım:Elhamdulillah, bu sorunun cevabı varmış ve verilmiş.
İzah meselesine gelince;elhamdulillah,şimdiye kadar yazılarımı okumuşsanız,izahını isbat edemeyeceğim bir meseleyi gündeme getirmedim.Ekseriyeti nakildir.Pek nadir yorum yaparım.Genelde kaynak göstermeyi tercih ederim.Derdinizi tam net olarak söylerseniz derman olmaya çalışırım.Eğer ben olamaz isem;bu sitede bir babayiğit çıkar elbet.Sen hele bir derdini söyle canım kardeşim benim.........
___________________________________________________________________

Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.


Soru ve Cevap

MollaCami.Com