Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Canlar - Çocuklar

CANLAR - ÇOCUKLAR

Geçmiş zamanda adamın birinin cariyesinden bir kızı olur.
Adam kızını öylesine sever ki kucağından hiç düşürmez.
Çocuk iki yaşına geldiğinde ölür.
Adam çocuğun ölümü üzerine aşırı üzüntüye kapılır.
Bir süre sonra gece gündüz çocuğunu düşünmenin hata olduğunu anlayıp
Allahu Teâlâ verdi ve yine Allahu Teâlâ aldı diye kendisini teselli eder.
Bu tesellisinin ilk gecesinde bir rüya görür
Rüyasında ölmüş kabirden çıkıyor.
Bir de bakıyor karşısında bir ejderha !
Korkusundan kaçmaya başlıyor ama ejderha takipte.
Var gücüyle koşan adam yolda biriyle karşılaşıyor.
Karşılaştığı kişiye “Beni Kurtar” deyince o kişi;
“Ben seni kurtaramam, sen biraz daha ileri git” cevabını verir.
Ejderha arkada adam önde koşturmaya devam ..
Adamın karşısına biri daha çıkar.
Buna da aynı soru ve aynı cevap ...
Koşturmaya devam ederken adam üçüncü kişiyle karşılaşır.
Üçüncü kişiye de aynı soruyu sorunca üçüncü kişi kendisine;
“Ben seni kurtaramam ama sen şu karşıdaki köşke git” diye cevap verir.
Adam denilen köşkün önüne gelip halini köşkün önünde bulunan, köşkün idarecisine arz eder.
Köşkün idarecisi yanındakilere;
“Bu adamın burada hiç bir şefaatçisi var mı ? “ diye sorunca
“İki yaşında bir kız çocuğu var” cevabını alır.
Kızın hemen getirilmesi emredilir.
Baba ile çocuk buluşur buluşmaz ejderha ortadan kaybolur.
Adam o eski muhabbetle çocuğuna sarılır.
Çocuk babasına;
“Babacığım sen benim için ah vah ederken kollarımı bağlamışlardı.
Akşam beni Hakk’ a havale edince kollarımı çözdüler Allah senden razı olsun” deyip bazı ayetler okur.
Bunun üzerine baba;
“Kızım sen neler öğrenmişsin ?” diye sorar. Kız çocuğu ;
“Baba ben daha neler neler biliyorum” der. Baba ;
“Peki kızım o ejderha neyin nesidir ?”
“O senin kötü amelindir”
“Yolda üç kişiyle karşılaştım beni kurtaramadılar. Onlar kimdi ?”
“Namaz, oruç ve zekatındı”
Adam düşün ardından heyecanla uyanır.
Yaptıklarından büyük bir pişmanlık duyar ve hayatına çeki düzen verir.
...................
Doğum ve ölüm şaşmaz yazgıdır.
Nefes sayısı dolan insanın ölümüne Cenab-ı Allah dilemedikçe erteleyecek olan yoktur.
Elbette ki kişi ölen yakını için üzülür.
Gözyaşları döker ..
Ama bilinmeli ve unutulmamalı ki biz Allah’ tan geldik ve O’ na döneceğiz.
Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz’ in (s.a.v.) Hazreti Hatice (r.a.) dışında yanlızca Hazreti Mariye’ den (r.a.) çocuğu olmuştu.
Hz Mariye’ den (r.a.) doğan erkek evladına İbrahim adını vermişti.
İbrahim daha çocuk yaşta hastalanıp dünya hayatından göçtü.
Son nefesinde Alemlere Rahmet Efendimiz (s.a.v.9 onu kucağına aldı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Peygamber Efendimiz’ in (s.a.v.) feryat figanı yasaklaması yanlış anlaşılmış olacak ki Abdullah b. Auf (r.a.) ;
“Ey Allah’ ın Resulü, sen bunu -ağlamayı kastederek- bize yasaklamadın mı ?
Müslümanlar Seni ağlarken görürlerse onlar da ağlarlar” deyince
Hazreti Peygamber (s.a.v.) konuşacak hale gelince ;
“Ben bunu yasaklamadım.
Bunlar acıma ve merhamet belirtileridir.
Merhametli olmayana merhamet olunmaz.
Ey İbrahim tekrar buluşma va’ di olmazsa, bu herkesin geçmek zorunda olduğu bir yol olmazsa ve son gelenimizin ilk gelene yetişeceğini bilmesek, senin için daha fazla üzülürdük. Yinede senin için çok üzülüyorum, Ey İbrahim
Göz ağlar, kalp hüzünlenir, Allah’ ın gücüne gidecek bir şey söylemiyoruz.”
..................
Baştan sona ibret vesikası olan Hazreti Peygamber’ in (s.a.v.) sözleri, bize ölen yakınlarımız hakkında nasıl davranacağımızı çok net gösteriyor.
Göz ağlar, kalp hüzünlenir.
Feryat ve figan Allah korusun, Cenab-ı Allah’ ın hoşuna gitmez.
Bir yakınımızı kaybettiğimizde önce “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” demeliyiz.
Bunu dediğimiz zaman, diyebildiğimiz zaman İnşallah devamını getirmek nasib olur. Selam ve Duâ ile ...


Lokman HAMİTOĞLU

Allah razı olsun kardeşim ellerine saglık....

gercekten güzel düzenlenmis
Tesekkür ederiz

Saygilarimla

Birinci Nokta: Kur'an-ı Hakîm'de وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ sırrı ve meali şudur ki: Mü'minlerin kablelbüluğ vefat eden evlâdları, Cennet'te ebedî, sevimli, Cennet'e lâyık bir surette daimî çocuk kalacaklarını.. ve Cennet'e giden peder ve validelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürûrları olacaklarını.. ve çocuk sevmek ve evlâd okşamak gibi en latif bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını.. ve herbir lezzetli şey'in Cennet'te bulunduğunu.. "Cennet tenasül yeri olmadığından, evlâd muhabbeti ve okşaması olmadığı"nı diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını.. hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlâd sevmesine ve okşamasına bedel safi, elemsiz milyonlar sene ebedî evlâd sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu şu âyet-i kerime وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.

İkinci Nokta: Bir zaman bir zât, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O bîçare mahbus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatını temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki: "Şu çocuk çendan senin evlâdındır, fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim." O adam ağlar, sızlar; "Benim medar-ı tesellim olan evlâdımı vermeyeceğim" der. Ona arkadaşları der ki: "Senin teessüratın manasızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufûnetli, sıkıntılı zindana bedel; ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şübheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünki padişahın merhametini celbe sebeb olur, sana şefaatçı hükmüne geçer. Padişah, onu seninle görüştürmek arzu edecek. Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celbedecek, çocukla görüştürecek. Şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatın varsa..."

İşte şu temsil gibi, aziz kardeşim, senin gibi mü'minlerin evlâdı vefat ettikleri vakit şöyle düşünmeli: Şu veled masumdur, onun Hâlıkı dahi Rahîm ve Kerim'dir. Benim nâkıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kâmil olan inayet ve rahmetine aldı. Dünyanın elemli, musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennet-ül Firdevsine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, kim bilir ne şekle girerdi? Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum. Kaldı kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acımıyorum, elîm müteessir olmuyorum. Çünki dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlâd muhabbeti temin edecekti. Eğer sâlih olsaydı, dünya işinde muktedir olsaydı, belki bana yardım edecekti. Fakat vefatıyla, ebedî Cennet'te on milyon sene bana evlâd muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir şefaatçı hükmüne geçer. Elbette ve elbette meşkûk, muaccel bir menfaatı kaybeden, muhakkak ve müeccel bin menfaatı kazanan; elîm teessürat göstermez; me'yusane feryad etmez.

Üçüncü Nokta: Vefat eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîm'in mahlûku, memlûkü, abdi ve bütün heyetiyle onun masnu'u ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki; muvakkaten ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve valideyi ona hizmetkâr etmiş. Ebeveyninin o hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak lezzetli bir şefkat vermiş. Şimdi binden dokuzyüz doksandokuz hisse sahibi olan O Hâlık-ı Rahîm, mukteza-yı rahmet ve hikmet olarak o çocuğu senin elinden alsa, hizmetine hâtime verse; sûrî bir hisse ile, hakikî bin hisse sahibine karşı şekvayı andıracak bir tarzda me'yusane hüzün ve feryad etmek ehl-i îmana yakışmaz, belki ehl-i gaflet ve dalalete yakışıyor.

Dördüncü Nokta: Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî olsaydı; elîmane teessürat ve me'yusane teellümatın bir manası olurdu. Fakat mâdem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem mâdem müfarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennet'te görüşülecektir. اَلْحُكْمُ لِلّهِ demeli.. O verdi, O aldı. "Elhamdülillahi alâküllihal" sabır ile şükretmeli. (Risale-i Nur Külliyatından,17.Mektub)
_________________________________________________________________________

Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Allah razı olsun kardeşim haklısın. Bazıları ölülerin arkasından çılgına dönüyor ve deliyor. Televizyonda hepimiz izliyor ve şahit oluyoruz. Ne acı.. Halbuki kendilerininde oraya gidecelerini unutuyorlar. Hepimizin gideceği yer ahiret değilmi? Allah hayırlı ölümler ve ölüm karşısında metanetli olmayı nasip etsin.

selametle...

"Efendim, Müjdecim, Kurtarıcım, Peygamberim! Sana Uymayan Ölçü Hayat Olsa Teperim" (N.F.Kısakürek)

Sevgili LOKMAN ve YOLCU Kardeşler..
Rabbim yar ve yardımcınız olsun.. Yüce dinimizin ölümü dahi elemden nasıl bir sevince gark ettiğini, hatırlattığınız için.. Ne mutlu Müslümanım diyene.. Ne kadar bahtiyarız, ne kadar seçkin insanlarız ki Rabbim bizi İslam nimeti ile şereflendirmiş.. Başı da ortası da sonu da Rahmet, Rahmet, Rahmet..


Duamiz olmasa ne ehemmiyetimiz var!


Serbest Kürsü

MollaCami.Com