Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


İbn-i Arabi'ye Göre VELİLERİN MÜHRÜ..

İbnu'l Arabî'ye göre, (Hz. Muhammed(s.a.v) dahil) bütün peygamber ve veliler, Muhammed'in Ruhu'nun tezahürleridir. Ruhi silsilenin başı ve sonu odur. İbnu'l Arabî'nin velilerin mührü dediği şey, sadece onun sayısız tezahürlerinden biridir. Velilerin Mührünü diğer veli ve peygamberlerden ayırt aden, sadece onda Muhammed'in Ruhu'nun tamamıyla tezahür etmiş olmasıdır. Bu Akli İlke'nin en hakiki manevi varisi ve Muhammed'in Ruhu batıni öğretisinin doğrudan doğruya nakledildiği silsilenin son üyesi odur. Birçok yazarların görünüşte aksini görünüşte aksini süşünmelerine rağmen, İbnu'l-Arabî, Velilerin Mühründen (sonuncusundan) sonra herhangi bir (Müslüman veya başka bir inançta) velinin gelmesi ihtimalini reddetmek istemez. "Mühürlü olan, İslami verasetten (irs Muhammedi) doğan veliliktir.'' Diğer veliler Mühürden sonra gelebilirse de, artık bunlar Muhammed'in doğrudan doğruya varisleri değildir. Bunlar Mühür vasıtasıyla diğer peygamber ve velilerin varislerisir.

İbnu'l-Arabî Muhammed'in (Muhammed'in Ruhunun) ezeliliği ve öncesizliği hakkında söylediklerini Velilerin Mührü (Mührün Ruhu) hakkında da tekrar eder. "Muhammed olsun, Velilerin Mührü olsun, her iki si de adem su ile balçık arsında bir şey iken mevcuttular''. Fakat Velilerin Mührünün Ruhu, Muhammed'in Ruhu değilse nedir?
Biz ona Peygamber'in suretinde Muhammed ve Mühür suretinde Velilerin Mührü deriz."Bunlar arasındaki tek fark, Velilerin Mührü varis olduğu halde, Muhammed'in bir Resul, bir nebi ve bir veli olmasıdır. İbnu'l-arabi, öyle görünüyor ki, Ruhu, Muhammed'in Ruhu ile aynı olduğu içini onu "marifet",ilahi ilimler ve hakikatlerin bilgisinde faal (etkin) ilke ile aynı sayarken Mührün kendisi değil, Ruhunu kastetmektedir. İbnu'l-Arabi diyor ki: ''Onun batını (iç yönü) Peygamber'inki aynıdır.'' Onun meşalesinden bütün Peygamberler tebliğ ettiklerini (yani vahiyleri vb.) görürler. ''O, bilgisini doğrudan doğruya Allah'tan alan ve diğer bütün ruhları bilgi ile besleyen varistir''.

Şimdi geriye Velilerin Mührünün kim olduğunu anlamak kalmaktadır. İbnu'l-Arabî iki çeşit Veilik ve iki Mühürden söz eder. Birincisine (Peygamber olduğu kadar bir veli de olan) Hz. Adem'le başlayıp (İslam geleneğin bildirdiğine göre, bu âlemdeki ikinci hayat sırasında) Hz. İsa ile sona eren umumi ya da mutlak velilik (el-velayet el-amme veya el-mutlaka); ikincisi ise el-Hilafet el-Muhammedi veya el-Velayet el-Muhammediye (İslami hilafet ya da velilik) adını verir. Birincisinin Mührü İsa'dır; ikincisininki ise, öyle görünüyor ki İbnu'l-Arabi'nin en-nübüvvet el-amme mührüdür; çünkü müslüman halkın geleneğine uyan İbnu'l-Arabi, İsa'nın bu aleme tekrar gelerek, asli şeklini vereceği ve hakiki şeriatını açıklayacağı İslam dinine uyacağına inanmaktadır. Fakat İbnu'l-Arabi'ye göre, her Peygamber aynı zamanda bir veli olduğundan İsa da bütün velilerin sonuncusu olacaktır.İslam veliliğinin mührü, öte yandan, hakiki mühürdür, çünkü onunla birlikte İslam'ın mirası(el-irs el-Muhammedi) sona erer. Onu takip eden hiçbir veli, Muhammed'in Ruhunun vasıtasız bir varisi olduğunu iddia edemez. İbnu'l-Arabi, Velilerin Mühründen, kelimeyi nitelendirmeksizin kullandığı zaman, genellikle onu kastetmektedir.

İbnu'l-Arabi'nin, Velilerin Mührünü muhtelif tasvir şekillerine bakarak , hüküm verirsek, açıkça görülmektedir ki, Mühürden kendisini kastetmektedir. Kendisine açıkça Velilerin Mührü adını verdiği bir parça vardır ki orada "Ben veliliğin Mührü, şüphesiz, Haşimi ve İsevi mirasın (Mührü)'yüm." demektedir. Daha birçok yerlerde de buna sadece kapalı bir şekilde dokunmaktadır. Mesela, şu sözleri söylerken: "İslam veliliğinin Mührü soylu bir Arap ailesindendir; zamanımızda yaşamaktadır; H. 595 / M. 1198 yılında ona rastladım ve Allah'ın başkalarından saklayıp bana açtığı gizli işaretini gördüm." İbnu'l Arabi, Mehdi'yi İslam veliliğinin Mührü şeklinde tasvir ederek, aynı şekilde şunları söylüyor: "Zamanımızda dünyaya gelmiştir. Onunla karşılaştım ve üzerinde ki Mühür işaretini gördüm... O, meşhur beklenen Mehdi (el-Mehdi el-Muntazar) değildir, çünkü el-Mehdi el-Muntazar Peygamber ailesinin bir üyesi ve (Peygamberin) hakiki soyundandır; halbuki Velilerin Mührü sadece manevi bir varistir." H. 599 / M. 1202 yılında Mekke'deki rüyalarından birini anlatırken de İbnu'l-Arabi şunları söylüyor: "Rüya gibi bir durumda sanki Kabe'nin altın ve gümüş tuğlalardan yapılmış olduğunu gördüm. Bina, eksik olan iki tuğla dışında tamamdı; bunlardan biri altın, diğeri ise gümüştü. Nefsimin kendisini bu iki tuğla yerine yerleştirdiğini gördüm ve anladım ki, ben onların ta kendileri (aynları) idim. İşte o zaman bina tamamlandı. Uyanıp Allah'a şükrettim ve kendi kendime, "benim gibi velilerin yolundan gidenler arasında ben Peygamberler arasındaki Allah'ın resulü (Muhammed) gibiyim.", yani Velilerin Mührüyüm.

İbnu'l-Arabi'nin rüyasındaki bina, öyle görünüyor ki, ruhi mertebeler silsilesi yerine kullanılmıştır; gümüş tuğlalar velilerin, altınlar da Peygamberlerin yerini tutmaktadır. (Biri altın diğeri gümüş olan) iki tuğlanın boşluğunu doldurmakla, öyle görünüyor ki, Velilerin Mührü'nün hem (gümüş tuğla, yani Peygamberin dış yönüyle temsil edilen) Peygamber'in bir saliki hem de (altın tuğla, yani onun içi yönü ile temsil edilen) bir veli olduğuna değinmektedir.

Buna ek olarak, İbnu'l-Arabi'nin yazılarında İslam veliliğinin Mührüyle kendisini kastettiğini şüphe bırakmayacak şekilde kanıtlayan başka işaretler de bulunmaktadır.

Velhasıl-ı Kelam; biz daha nice Öngütler ve Angutlar göreceğiz, Allahualem..

belengaz kardeşimiz nakleder ki;

'''Birçok yazarların görünüşte aksini düşünmelerine rağmen, İbnu'l-Arabî, Velilerin Mühründen (sonuncusundan) sonra herhangi bir (Müslüman veya başka bir inançta) velinin gelmesi ihtimalini reddetmek istemez.''

Bu cümleyi defalarca okudum ama bir türlü anlayamadım.Lütfen biraz izah edermisiniz?
Özellikle;başka bir inançta velinin gelmesş ne demektir?
Ayrıca;
''İbnu'l-Arabî Muhammed'in (Muhammed'in Ruhunun) ezeliliği ve öncesizliği hakkında ...'''
Muhammed(asm)ın Ruhunun ezeli olması ne demektir?Ezeliyet?
Not:Yazı oldukça ağır; yorum yapabilecek veya anlayacak kadar bir ilmim yoktur. Hususi olup; umuma aktarılmasını pek doğru bulmadım.
________________________________________________________________
Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde,gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.

Muhterem YOLCU..

Öncelikle notunuz da, ilminizle ilgili kendinize yaptığınız haksızlığı kabul etmediğimi belirtmeliyim..
Kabul ettiğim şey, evet, yazının ağır olduğudur ki; bu da benim ilmimden kaynaklanmıyor.. ben Alim değilim, Muhyiddin ibn-i Arabi'yi aktarmaya gayret ettim.. Bunu da herkesin anlayabilmesi için değil elbette, Öngüt gibiler ve hayranlarının durumları için yazdım.. Öncesinde zaten herkesin anlayabildiği, Şeyh Abdulkadir Geylani hazretleri'nin tokat gibi cevabını aktarmıştım..

Arabi'yi aktarmada ki gayemiz de; her ne kadar Hz. Gazali'nin, Hz. Geylani'nin talebeleri olsak da(inşaallah), Arabi'den de gafil ve bihaber olmadığımızı anlatmak.. Rabbim'de biliyor ki; meydanın boş olmadığını bir nebze de olsa onlara göstermekti.. Müslüman kardeşlerimizin kafalarını bulandırırken, durup izlemiyeceğimizi onlara hissetirmekti.. Geylani'den, Gazali'den, Mevlana'dan, Bediüzzaman'dan.. cevaplar hazır, Elhamdulillah..

Belirttiğiniz suallere gelince; size Arabi'den alıntıladığım o bölümlerin (kitabın) ismini ve sayfa numaralarını aktarayım, daha rahat cevap bulursunuz inşaallah..
birinci sualinizin cevabı için, bkz. "Futuhat 2. cilt, sayfa 64"
ikinci sualiniz (ezelilik) cevabı için, bkz. "Fusus sayfa 30"


Duamiz olmasa ne ehemmiyetimiz var!

belengaz kardeşim Allah razı olsun.
Vallahi bu öngütçülerin benim gibi ehl-i tarik olmayan birisi bile bu kadar hatalarını bulup çıkardıysa, sizler gibi ehl-i tarik karşısında ne yaparlar bilmiyorum.

Adamlar evliyalarımızın insan-ı kamili anlatan bütün yazılarını hatemul evliyayı(!) anlatıyor yani öngütü anlatıyor demektedir.

İşin kötü yanı kastetikleri şahıs nice İslam alimini tekfir etmiş birisidir. Yani bunları yapmamış olsa hiç umursamıyacaz. Yani zararı kendine olsa bizi ne ilgilendirir. Ne yaparsa yapsın. Hem tekfir edip hem de Alimlerimizn yazılarını ileri geri kullanmaları insanı çileden çıkarmaktadır.

Allah yardımcımız olsun.

Bir baltaya sap bile olamayan bir odunun varacağı yer, ya fırındır veya sobadır.. bir kaç dakika içinde yanıp kül olmaktır.. kimse yanan bir odunun ardından; "yav şahane bişeydi, harika yanıyordu!" filan demez.. Vaktini yeni odunlar bulup yakmaya ayırırlar.. Ancak, her yıl çiçek açarak meyve tutan ve gölgelik olan bir ağacın hali öyle mi? verilecek çok misal var ama, gerçekten değmez.. Bakın Geylani Hazretleri bin sene evvelinden bu angutların türeyeceğini hissetmiş ki, onları yerin dibine sokup rezil-i rüsva eylemiş! siz, iyisi mi "Veli mi Deli mi.." yazısını bir daha okuyun, sonra da onların okuyabileceği bir yere asın.. Görün bakın o zaman kimler çileden çıkıyor? :))


Duamiz olmasa ne ehemmiyetimiz var!

Vaktâki Nebî (s.a.v.)’e Nübüvvet, kerpiçten bir duvar ile temsîl olundu; bir kerpiç mevzi'inden gayri kâmil olmuş idi; imdi Resûlullah (s.a.v.) bu kerpiç oldu.

Şu kadar ki Resûlullah (s.â.v.), dediği gibi ancak bir kerpiçten başka kerpiç görmedi. Ve hâtem-i Evliyâya gelince, onun için de bu rü'yâ-lâ-büddür.

Binâenaleyh o, Resûlullah (s.a.v.)’e temsîl olunan şeyi görür; ve duvarda iki kerpiç mevzi'ini görür. Kerpiç dahi altından ve gümüştendir. İmdi duvarın noksan olup onlar ile kâmil olan bu iki kerpiçin birisini altından ve birisini de gümüşten görür. Böyle olunca onun kendi nefsini bu iki kerpiçin mevzi'inde muntabı' görmesi lâ-büddür. Binâenaleyh hâtem-i Evliyâ bu iki kerpiç olup duvar tamâm olur

---

devamında böyle bir rüyayı ibni arabinin gördüğünü ve de futuhatda yer aldığı vardır.sapık öngüt bu halide kendine mal etmekdedir.

fususdan olan nakiller sizin yazınız alıntı yapıldıkdan sonra altına eklenmişdir.

yazıyı bu foruma ekleyen kardeşlerimizden Allah razı olsun.devamı için linke tıklayın.



HALİDİYE YÖNETİCİLERİNDEN ATTAR



http://www.halidiye.com/Forum/forum_posts.asp?TID=11643&PID=61737#61737

Esselamu aleykum.

ibni arabi eserlindne 4 hatemi işaret eder.

Sûrî ve ma'nevî (sûret ve rûh ile alakalı) tasarrufu (idare etme ve kullanma) beynini (arasını) câmi' olup (toplayıp) makrûn-ı hilâfet (halifeliğe yakın) olan Velâyet-i Muhammediyye’den birinci nevi' hâtem (son), Ali İbn Ebî Tâlib (Ali oğlu Ebi Talib) (Kerremallâhü vecheh ve radıyallâhu anh) Efendimiz hazretleridir.

Zîrâ Hulefâ-i râşidînin (ilk dört halifenin) âhiridir. (sonuncusudur) Kâle (buyurdu) (A.s.): ...................... Bu hâteme (sona) "hâtem-i kebîr" (son kebir) denir.

Tasarruf-ı sûrî ve ma'nevî (sûret ve ruh üstünde tasarruf etmek) beynini (arasını) câmi' (toplamış) olup hilâfete (halifeliğe) makrûn (yakın) olan velâyet-i Muhammediyye’den ikinci nevi' (çeşit) hâtem (son) Mehdî (alâ Nebiyyinâ ve aleyhi's-selâm) hazretleridir ki; âhir (gelecek) zamanda zâhir olur (meydana çıkar) ve ismi Muhammed'dir ve hilkat (yaratılış) ve sûrette Resûlullah (s.a.v.) Efendimize müşâbihtir (benzemektedir); ammâ hulkta (huy, tabiat olarak) onun mâdûnundadır (altındadır). Ondan sonra hiçbir Velî , sultân olmaz. Bu velâyet, onunla hatmolur (son olur, mühürlenir) ve ona "hâtem-i sagîr" derler. Nitekim Şeyh-i Ekber. (r.a.) onu Fütûhât-ı Mekkiyye'lerinde beyân buyurmuştur (açıklamışlardır).

Velâyet-i Muhammediyye’ den üçüncü nevi' hâtem, (son) bu kitâbın sâhibi Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn Arabî (r.a.) efendimizdir. Ona "hâtem-i asgar" derler. Zîrâ o tasarruf-ı sûrî ve ma'nevî beynini câmi' (sûret ve rûh arasında tasarrufu toplamış) ve fakat yalnız tasarruf-ı ma'nevîye (maneviyatla ilgili tasarrufa) mâlik (sahibi) olup, makrûn-ı hilâfet (halifeliğe yakın) olmayan nev'-i Velâyetin (Velayet türünün) hâtemidir (sonuncusudur).

Velâyet-i Muhammediyye’den dördüncü nevi' (çeşit) hâtem (son olan), Îsâ İbn Meryem (Meryem’in oğlu İsa) (alâ Nebiyyinâ ve aleyhi's-selâm)dır ki, ondan sonra hiçbir Velî mevcûd olmaz. Ya'nî Velâyet-i âmme (umuma ait Velâyet) onunla hatmolur (mühürlenir) . Ona da "hâtem-i ekber" derler. Ondan sonra bu devr tamâm olup kıyâmet kopar. Ya'nî mevhûm olan (vehmedilen, zannedilen) sûretler mürtefi' olur (kalkar). Ve .......................... âşikâr olur. (Şerh-i Bosnevî ile Envâru'r-Rahmân'dan hulâsaten (kısaca) iktibâs olundu (alındı)).

---------------

ŞİMDİ HATEMLER KİMLER SAYALIM.

1. HATEM-İ KEBİR : HZ.ALİ R.A

2. HATEM-İ SAGİR: HZ.MEHDİ ALEYHİ RIDVAN

3. HATEM-İ ASGAR: ŞEYH İBNİ ARABİ

4. HATEM-İ EKBER : HZ.İSA A.S


aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.

http://www.halidiye.com/Forum/forum_posts.asp?TID=1576&KW=hatem&PN=2


Serbest Kürsü

MollaCami.Com