Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


BİR GARİP CESUR YÜREK EBU ZERR EL-GIFÂRÎ(R.A.)

“Tek başına gezer,,
Tek başına ölür,
Tek başına diriltilir...”
O (r.a.) her zaman dostunun vasiyeti üzere yaşadı. Ömrünü bu tavsiyeleri canlandırmaya vakfetti. Bu yüzden yalnızdı, bu yüzden yalnızlığı tercih etti. Dostu (s.a.v.) O’na:

“Miskinleri ve onlardan düşkün olanları sevmesini,

Kimseden bir şey istememesini,

Akraba ile ilişkisini kesmemesini,

Acı da olsa hakkı söylemesini,

“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” sözünü sıklıkla tekrar etmesini emretmişti.”

Sarsılmaz imanı sayesinde, inandığı doğruları haykırmaktan çekinmeyen, kınayıcıların kınamasına aldırış etmeyen bir hakîkat sözcüsü idi O (r.a.).

Eşsiz bir dava adamı, İslâm’ın bükülemeyen bileği, özü-sözü bir; adalet direği idi O... Allah Rasûlü (s.a.v.) O’nun hakkında şu övgü dolu sözleri söylemişti:

“Ebu Zerr’den daha sözüne sadık çok az münbit yer, çok az yeşillik ve gölgelik vardır.” Kainatın eşsiz güzeli bu billurdan sözler ile Ebu Zerr (r.a.)’in hayatını özetliyordu sanki... Dillerin her yana büküldüğü anlarda Ebu Zerr’in dili daima doğruluktan, haktan yana dönüyor ve o noktada kemikleşiyordu. Makamı-mevkii ne olursa olsun herkesin belli ölçülere tabi olması gerektiğine inanıyor, ölçüyü aşanları uyarmaktan bir an bile geri durmuyordu.
Ne aldatanlara fırsat veriyor ne de aldatılmaya göz yumuyordu. Riyakârlığa ve sahteciliğe tahammülü olmayan, dünyevileşme eğilimindeki toplumu zühde ve takvaya çağıran yapayalnız bir uyarıcı durumundaydı. O’nun dünyasında yalakalığa, iki yüzlülüğe, dünyalığın şımarttığı aldatıcı simalara yer yoktu. Gördüğü yanlışları anında düzeltmek ve anında söylemek onun değişmeyen şiarıydı. Ebu Zerr’e göre susan kimse dürüst olamazdı.
Dürüstlük hakkı açıklamayı ve ilan etmeyi gerektirirdi. Nitekim gizli tebliğin yapıldığı dönemlerde, iman ettikten hemen sonra Allah Rasûlü’ne yönelttiği sorularla bu yönünün ilk işaretlerini vermişti: “Yâ Rasûlallah ne yapmamı emredersiniz?” Bu soru, onun açıktan tebliğ yapmak, hakikati müşriklerin suratına haykırmak için izin almak niyetiyle yönelttiği bir soru idi. Allah Rasûlü (s.a.v.), “Şimdilik kavmine dön, bilahare emrim sana ulaşacaktır.” buyurdu. Ebu Zerr (r.a.); “Nefsim kudret elinde olan Allah (c.c.)’a yemin ederim ki, mescitte İslâm’ı açıklamadıkça kavmime dönmem.” demişti. Ve Mescid-i Haram’a koşarak var gücüyle şu ilâhî gerçeği haykırmıştı: “Şehadet ederim ki, Allah birdir ve şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve Rasûlüdür.” Bu haykırış İslâm’ın ilk güçlü avazıdır. Bu ses müşriklerin kulağında patlayan ilk sestir. Ve bir yabancı, Mekke’de hasebi, nesebi, abisi, hâmisi bulunmayan bir adamın sesiydi bu... Ebû Zerr (r.a.)’in sesi... Bu sesle birlikte çılgına dönen azgın müşrikler, İslam’ın yükselen ilk sesinin üstüne çullanıyor, tekmeler, tokatlar ve zalim sillelerle Ebu Zerr’i bayıltıncaya kadar dövüyorlardı. Bütün bu işkencelere rağmen, İslâm’ın ilk gür sadâsı olan Ebu Zerr (r.a.), hayatının son demine kadar susmak nedir bilmedi.

Cesur yürek, eşsiz kahraman Ebu Zerr, malları sayesinde toplum üzerinde baskı oluşturanlardan son derece rahatsızlık duyuyordu. Çünkü O’nun dostu, Sevgililer Sevgilisi (s.a.v.) dünyalıkları sayesinde insanları ezenlerin hep karşısında olmuştu. Fakir sofralarında oturmuş, gariplerin ve yetimlerin koruyucusu olmuştu. İslam dünyasının fetihler sayesinde elde ettiği zenginlikler, geçmişin bu altın levhalarla süslü güzelliklerini gölgelememeliydi. İnsanların en takvalıları, en adil olanları geride bir çok varlık bırakarak gitmişlerdi. Onları üstün kılan bu mal; varlıkları değil, takvaları ve zühdleri olmuştu. Ebu Zerr asıl cihadın şimdi başladığını sezinliyor, Müslümanların dünya malı ile imtihan olunduğu günlerde onlara yardımcı olmak istiyordu. Baş döndürücü câzibesi ve baştan çıkarıcı hoşluğu ile dünya, ahiretin tarlası olma rolünü mü’min gönüllere unutturabilirdi. Kâinâtın Efendisi (s.a.v.), bütün kavimlerin ganimetlerine mâlik olmasına rağmen, vefatında zırhını rehin olarak bırakıp gitmişti. Ebu Zerr el-Gıfârî, servet toplayanları, mal biriktirenleri gözlemliyor, görevi, makâmı ve sorumluluğu ne olursa olsun aldırış etmeksizin onlara karşı elini kılıcına götürüyordu.
Ancak O her defasında, elini sıkıca tutan bir kuvvetle, dostundan kalan bir vasiyetle sarsılıyordu. Bu vasiyet sebebiyle hemen geri adım atıyor ve kılıcını kınına koymak zorunda kalıyordu. Sevgililer sevgilisi bir gün; “Yâ Ebâ Zerr! Kendilerine ganimetten pay ayıran emirlerle karşılaşırsan ne yaparsın?” diye sormuştu. Ebu Zerr hiç tereddüt etmeden cevap vermişti: “Allah’a yemin olsun ki, o zaman kılıcımla onların üzerine yürürüm.” Rasûlullah (s.a.v.) O’nun bu cevabı üzerine tatlı bir tebessümle; “Sana bundan daha hayırlısını söyleyeyim mi yâ Ebâ Zerr!? Benimle karşılaşıncaya (ölünceye) kadar sabırlı ol!” buyurmuşlardı. Allah Rasûlü (s.a.v.) özellikle emirler ve mallara ilişkin soruları niçin sormuş olabilirdi! Elbette Ebu Zerr’in gelecekte karşılaşacağı problemleri biliyor, arkadaşı Ebu Zerr’i de çok iyi tanıyordu. Bu yüzden O’na; “Benimle karşılaşıncaya kadar sabırlı ol!” tavsiyesinde bulunmuştu. O bu öğüdü tuttu. Nitekim kılıcına sarılmaktan vazgeçti. Ancak dilini tutması yönünde bir tavsiyede bulunmamıştı Allah Rasûlü (s.a.v.)... Bu yüzden hiç susmadı, susturulamadı.
güzide sahabinin, dünyaya ait hiçbir şeyde gözünün olmadığına işaret eden önemli delil idi. Bu sebeple Allah O’na basiret nurunu bahşetmiş, bu basireti ile fitneden uzak kalmıştı. Kendisine Irak valiliği teklif edildiğinde: “Sakın dünyanızı benim üzerime salmayın!” demişti. Hayatı gibi ölüm anı da gariplik ve gurbet içinde idi. Ebu Zerr (r.a.) ölüm döşeğinde ve Rasulullah ile karşılaşacağını beklediği günler tükenmiş, artık sayılı dakikalar devreye girmişti. Zevcesi Sema yanı başında gözyaşı döküyordu. “Niçin ağlıyorsun ey Sema? Ölüm haktır!” Oysa Sema’nın derdi başka: “Sen ölüyorsun ya Eba Zerr! Yanımda sana kefen olacak kadar bir bez parçası dahi yok!”

Ebu Zerr (r.a.) gülümseyerek sevgili eşini teselli etmeye çalıştı: “Sakin ol! Ağlama! Bir gün bir toplulukla beraber Rasulullah (s.a.v.)’ın yanındayken O’ndan şu sözleri işittim: İçinizden biri bir çölde vefat edecek, mü’minlerden bir topluluk orada hazır bulunacak. O mecliste benimle bulunanlardan hepsi bir köyde ya da cemaat içinde vefat ettiler. Benden başkası kalmadı. Ben de işte çöl ortasında ölüyorum. Yola bak Sema! Mü’minlerden bir topluluk görüyor musun? Allah Rasulü bana ne söylemişse hepsi doğru çıktı. Ben de yalan söyleyenlerden değilim.”

Ve ruhunu Allah’a teslim ediyor Ebu Zerr... Ama sözü doğru çıkıyor. İşte başlarında Abdullah b. Mesud (r.a.) bulunduğu halde çölde seyreden ve Rasulullah (s.a.v.)’ın müjdelediği kafile... Manzara yürek burkucu idi. Bir yalnız ve garip ceset ile etrafında göz yaşı döken bir kadınla bir çocuk... İbn. Mesud (r.a.) kardeşi Ebu Zerr’in güneşten daha aydınlık yüzüne baktı ve gözyaşlarını tutamadı.Yanına oturdu. Şöyle dedi: “Allah Rasûlü ne de doğru söylemiş!.. Ebu Zerr...Tek başına gezer...Tek başına ölür...Tek başına diriltilirsin...”

Ne mutlu gariplere!..

mustafa demirci

Emeğine sağlık kardeşim. Allah emeğini zayi etmesin inş
selametle
güvercin

"Mü'min, kulluk elbisesi günahlarla yıprandığında, onu tövbe iğnesiyle yamayandır. Talihli kişi, tövbesi üzerine ölendir."(H.Ş)

Yüz defa Bin defa okusam usanmayacagım bir yazı. Ne kadar da güeln anlatılmış hatta güzellik ötesi bir yazı kelimeler yetmez... Rabbim İnşallah Ahirette bu mübareklere, bizleri komşu eyler...
Jade kardeşim Allah (c.c) razı olsun.. İyi ki varsın iyi ki bu konuyu bizlerle paylaştın kardeşim...



" Tel tel ve iple iplik dikseler de ağzımı ;
Tek ses duysalar ; ALLAH... Yoklayanlar nabzımı . "

ne söylesem ifade edemem mevla sizlerden razı olsun

güvercin24,göksuktan, ve effirh kardeşlerim,değrli yorumlarınız için bende sizlere teşekkür ederim... göksultan duana amin demek düşer kardeşim.

Aşkta tıpkı ELİF gibidir, isminde gizlidir. Ama okunmaz, o olmadan da besmele sese gelmez, o herşeyin içindedir; hiç birşeyde görülmez

Allah razi ve memnun olsun jade kardeşim.
Bu güzel ve mana yüklü paylaşımın için....selametlee..


Sahabe-i Kiram

MollaCami.Com