Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Karacaahmet Mezarlığı Tarihçesi ve Önemi

Karacaahmet Mezarlığı, İstanbul şehrinin ve dolayısıyla Türkiye'nin en büyük Müslüman kabristanlığı olup aynı zamanda dünyanın da sayılı büyük mezarlıklarındandır.İstanbul Üsküdar ilçesi sınırlarında yer alan mezarlık, yüksek bir mevkide bulunup, meyilli bir arazide kuruludur.

Tarihi kaynaklara göre; Karacaahmet Mezarlığı İstanbul'un en eski mezarlığıdır.Rivayetlere göre de ilk olarak İstanbul şehrinin Araplar tarafından muhasarası sırasında şehid olan askerler Karacaahmet Mezarlığının bulunduğu bu alana defnedilmişlerdir.Mezarlıkta hiçbir zaman Roma veya Bizans lâhdine rastlanmamıştır.

Karacaahmet Mezarlığı'nın etrafı; Nuhkuyu Caddesi, Tıbbiye Caddesi, İcadiye Mescidi Sokak, Büyük Salim Paşa Caddesi ve İcadiye Camii Sokağı ile çevrilidir.Yaklaşık 750 dönümlük bir araziyi kaplayan Karacaahmet Mezarlığının yedi kapısı mevcuttur.Bunlar:



1-Seyyid Ahmed (İraniler) Kapısı

2-Namazgâh Kapısı

3-Harmanlık Kapısı

4-Şehitler Kapısı

5-Körkapı

6-Yanık Ömer Kapısı

7-Fıstıklı Kapısıdır.



Karacaahmet Mezarlığının belkemiği ise, eski Menzilhane Yokuşu Caddesi olan şimdiki Gündoğumu Caddesidir.Mezarlık burada İnadiye'den başlayarak İbrahim Ağa'ya kadar uzanır.

Mezarlık köklü bir geçmişe sahip olduğu için toplam defin sayısı hakkında kesin bir rakam ifade etmek zordur.Ama toplam defin sayısı milyonlarla ifade edilebilir.Karacaahmet Mezarlığı; 1917,1940,1956 ve 1974 yıllarında olmak üzere toplam dört kez istimlâk edilmiş olup özellikle son 1974 yılındaki Karayolları istimlâkinde ciddi şekilde tahrip edilmiştir.



Mezarlık İsmini Kimden Alıyor?



Karacaahmet Mezarlığı bu ismi; Horasanlı bir Türkmen Beyi'nin oğlu olan Karaca Ahmed Sultan'dan almaktadır. Hakkında ilk yazılı kaynak Miladi 1371'de tanzim edilen bir vakfiye senedinde adı "Süleyman Horosani oğlu Karaca Ahmet" diye geçer.Karaca Ahmed, 14. yüzyılda Moğol istilası önünde göçen büyük bir Türk kafileleri arasında Anodulu'ya gelmiştir.Bu sırada Selçuklu Devleti son günlerini yaşamaktadır.Karaca Ahmed, önce bozulmuş ve çürümüş Bizans Hükümeti'nin topraklarını yer yer fethe çalışan Türk Mücahitlerinin saflarına karışmış, bir çok fetihlerde bulunmuş, hekimliği ile de Anadolu'da yaşayan halkın derdine dava olmuştur.daha sonra ise Hacı Bektaşi Veli Hazretlerine bağlanmış, onun dervişi olmuştur.İstanbul'a da Hacı Bektaşi Veli Hazretleri tarafından İslam dinini yaymak üzere, hizmet maksadıyla gönderilmiştir.

Asıl Türbesi Manisa Horoz köyünde bulunan Karaca Ahmed Sultan'ın, Karacaahmet Mezarlığının bulunduğu alanda , Gündoğumu ile Nuhkuyusu Caddesinin birleştiği köşede de bir türbesi vardır.Bu türbe 1539 yılında gördüğü bir rüya üzerine Kanuni Sultan Süleyman'ın cariyelerinden olan ve Şehzade Murad'ın annesi olan Gülfem Hatun tarafından yaptırılmıştır.Gülfem Hatun, kendisi Manisa Sancağında bulunduğu sırada sık sık Horoz Köyü'ne giderek Karaca Ahmed Sultan'ın türbesini ziyaret ederdi.



Karacaahmet mezarlığının tarihçesinin çok eski olması hasebiyle burada Osmanlı çizgisini yansıtan, Osmanlı estetiğine sahip çok sayıda mezar taşını görmek mümkündür.Yine Karacaahmet Mezarlığında çok sayıda önemli şahsiyet medfundur.Şeyh Hamdullah Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan(k.s), Hattat Hamid Aytaç, Mazhar Paşa , Abdurrahmân-ı Harpûtî Efendi, Ehl-i Cennet Mehmed Efendi, Şair Nabi bunlar arasında sayılabilir.



Hilmi AHISKALI

10.11.2007





Kaynaklar:

Hüve'l Baki/İstanbul'da Osmanlı Mezarlıkları ve Mezar Taşları.Tarih Vakfı Yurt Yayınları

Aysu Uzsayılır Kara, Kentimistanbul Semt Kitapçıkları

"Karacaahmet'te ölüm korkusunu unuttum"


1852 yılında İstanbul'a gelerek bir süre kalan Fransız şâir Theophlle Gautler "İstanbul" adlı kitabında, Karacaahmet mezarlığına yaptığı ziyareti anlatırken; "Nedendir bilmem.. Hıristiyan mezarlıklarında duyduğum hüznü, Türk mezarlıklarında duymam. Orada geçirdiğim saatler esnasında, içimde tatlı bir hayâle dalmaktan başka hisler uyanmadı. Karacaahmet'te ölüm korkusunu unuttum" diye yazıyor.

Şair, kendi ülkesinde Pere-Lachaise mezarlığına yaptığı ziyaretin, üzerinden birkaç gün atamadığı melankoliye (kasvet ve bunaltıya) sebep olduğunu samimiyetle itiraf ediyor.

Buna karşılık Beyoğlu ve Üsküdar'daki büyük mezarlıklarda (Karacaahmet mezarlığı gibi), herhangi bir hüzne-kedere-kasavete kapılmadığını, aksine hayal dünyasının esiri olduğunu belirtiyor.

Fransız şair Theophlle Gautler hislerini bu şekilde dile getirirken, Karacaahmet ile bir Katolik mezarlığını karşılaştırıyor....

Şair daha sonra kitabındaki İstanbul hâtıralarını anlatmayı şöyle sürdürüyor:

"Katolik mezhebi, ölümü korkuyla dolu karanlık bir şiir havasına sokmuştur. Mezarlarını da korku ve dehşet verecek bir şekilde tasarlamış; hazin, korkunç motif ve heykellerle donatmıştır. Oysa Müslüman mezarları; gerek taşları, gerekse altın renkleriyle yattığı selvi ağaçlarının gölgesinde, bir ölü mekânından çok, âdeta ebedî istirahatın birer köşkü gibidir."
***

Zannederim şairin bu güzel tasvirine ekleyecek pek de fazla bir şey yok. O, her iki tarafın da durumunu enteresan mukayese ve güzel teşbihleriyle... olanca çıplaklığı ve de güzelliğiyle ortaya koymuş. Başka ne denebilir ki..?

Zaten biz mü'minler de, Rasûl-i zî-şân Efendimizin (s.a.v.), "Dünya işlerinde sıkıntıya düştüğünüzde kabir ehlinden yardım talep ediniz" hadis-i şerifleri gereği, bunaldığımız her an oralara koşmuyor, onlardan istimdat etmiyor muyuz?

Fâni dünyanın bu kasvetli havası bunalttığında, oralara gidip ebedi ve sermedi âlemi düşünüp huzur ve sükûna kavuşmuyor muyuz?

Hasılı, bu noktada edilecek elbette ki pek çok söz olabilir. Ama bir mesaj için sanırım ölçünün zorlandığı noktaya geldik.

Öyleyse biz de, bunları hatırlamamıza vesile olan sevgili Ecyad'a teşekkür ederek noktayı koyalım.

Ama Necip Fazıl'ın "Karacaahmet" şiirini de hatırlayarak...

KARACAAHMET

Deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!

Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?

Mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta;
Mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta...

Onda sırların sırrı: Bulmak için kaybetmek.
Parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek.

Varmak o iklime ki, uğramaz ihtiyarlık;
Ebedi gençliğin taht kurduğu yer, mezarlık.

Ebedi gençlik ölüm, desem kimse inanmaz;
Taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yıpranmaz.

Karacaahmet bana neler söylüyor, neler!
Diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler,

Zaman deli gömleği, onu yırtan da ölüm;
Ölümde yekpâre ân, ne kesiklik, ne bölüm...

Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep;
Bu mu dersin, taşlarda donmuş sükûta sebep?

Kavuklu, başörtülü, fesli, başaçık taşlar;
Taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar,

Kum dolu gözleriyle süzüyor insanları;
Süzüyor, sahi diye toprağa basanları.

Onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
Gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden.

Onlar ki, sıfırlarda rakamları bulmuşlar,
Fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuşlar.

Söyle Karacaahmet, bu ne acıklı talih!
Taşlarına kapanmış, ağlıyor koca tarih!

1969

Selam ve dua ile...

Teşekkür ederim Hocam


Serbest Kürsü

MollaCami.Com