Bölümler | Kategoriler | Konular | Kitaplar | İletişim


Mealden tefsirden din öğrenilmez!

Tefsir, kelam-ı ilahiden murad-ı ilahiyi anlamak demektir.

Tefsir için gereken 15 ana ilimden birisi (Kalb ilmi)dir. Allahü teâlânın rasih ilimli âlimlere vasıtasız olarak ihsan ettiği bu kalb ilmine Mevhibe de denir. Bir kimse diğer 14 ilmi bilse, mevhibeye sahip olmazsa tefsiri muteber olmaz. Yaptığı tefsir kendi görüşü olduğundan Cehennemde azaba düçar olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:



(Kur'andan kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran kâfirdir!) [Mek. Rabbani]


Yani kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile meşru yoldan çıkarmadığı için hata olur. Verdiği mana yanlış ise imanı gider.


Kur'an-ı kerim, hiçbir dile, hatta Arapçaya bile tercüme edilemez. Her hangi bir şiirin kendi diline bile tam olarak tercümesine imkan yoktur. Hadis-i şeriflerde de durum aynıdır. Hadis kitaplarından hadis nakletmek için hadis âlimlerinden icazet almak gerekir. (Berika c.1)



Hadis-i şerifleri ve âyet-i kerimeleri, hadis kitaplarından ve Kur'an-ı kerimden değil, hakiki İslam âlimlerinin kitaplarından nakletmelidir. Mesela, (İhya’daki hadis-i şerifte) veya (Mektubat’taki âyet-i kerimede buyuruluyor ki...) diyerek nakletmek gerekir.



Peygamber efendimiz bir gün, bir âyetin manasını Hz. Ebu Bekir’e anlatırken, orada bulunan Hz. Ömer, yapılan izahtan hiçbir şey anlamamıştır. Halbuki hadis-i şerifte (Eğer benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu) buyuruldu. Böyle yüksek olduğu ve arabiyi çok iyi bildiği halde, Hz. Ömer Kur'an-ı kerimi değil, tefsirini bile anlayamadı. Kur'an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Hadis-i şerifler Kur'an-ı kerimi, mezhep imamları hadis-i şerifleri, İslam âlimleri de mezhep imamlarının sözlerini açıklamışlardır. Kur'an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğu, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağı, zekat nisabı, orucun ve haccın farzları ile hukuk bilgileri açıkça bildirilmemiştir.



Fıkıh bilgilerini, İslam âlimleri, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkarmışlardır. Bu bilgiler ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkıh kitapları varken, din bilgilerini tefsirlerden öğrenmeye kalkışmak nafile ibadet olur. Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayı bırakıp, nafile olan tefsir okumak caiz değildir. Zaten müctehid olmayanların, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkansızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen yetmişiki fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mana çıkardıkları için sapıtmışlardır. Âlimler sapıtınca, âlim olmayanların tefsir, okuması felaket olur. (Hadika)



Türkiye’de Kur'an tercümesi modası, Misak adında bir Ermeni tarafından başlatılmıştır. Gençlerin önüne Kur'an tercümelerini sürerek, "Öz Türkçe Kur'an okuyunuz, yabancı dil olan Arapça Kur'anı okumayınız!" demesi bu millete ihanetten başka bir şey değildir.



Kur’an-ı kerim Tercümeleri Sempozyumu’nda 1500’den fazla Kur'an-ı kerim tercümesi incelenmiş birbirini tutmayan hükümler görülmüştür. Bunun hakiki sebebi, naklin esas alınmayışıdır. Kur'an-ı kerimin hakiki manasını öğrenmek isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır.

Kur'an-ı kerimin manasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Kur'an-ı kerimi tefsir eden Odur. Doğru tefsir kitabı da, Onun hadis-i şerifleridir.

Din âlimlerimiz, bu hadis-i şerifleri toplayıp, tefsir yazmışlardır.
Âyet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemediği için, İslam âlimleri, tercüme değil, uzun tefsir ve tevillerini bildirmişlerdir. Resulullahın bildirdiği manalara Tefsir denir. Tefsir, ancak Fahr-i âlemin mübarek lisanından, Sahabe-i kirama ve onlardan Tâbiine ve Tebe-i tâbiine ve böylece sağlam, kıymetli insanların söylemesi ile, fıkıh ve kelam âlimlerine gelen haberlerdir. Bundan başka olan bilgilere tefsir denmez.

*******

Diplomaya güvenerek, tefsir ilmine dalmaya kalkışan, aldanır, helak olur. Yüzme bilmeyen birinin diplomasına güvenerek denize açılması gibi, cahilce, ahmakça iş olur.



Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. İşte bizim gibi, ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur'an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bunları kavrayamaz. Yanlış anlayarak, dinimizi, imanımızı da kaybederiz.

Ana yuvasından almış olduğu imanını kaybeden birkaç ilerici (!) kimsenin küfrüne sebep olan, zihinlerindeki şüphenin nasıl meydana geldiği sorulunca tefsir okudukları için böyle olduklarını bildirmişlerdir. Meşhur tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı oluyor. Tefsir ilimlerini bilmeden tefsir okumaya kalkışan, imanını kaybedebileceği için Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, tefsir yazmak isteyen halifesine engel olmuştur. (Makamat)



Türkçe tefsirlerin, en kıymetli sanılanlarında bile, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, bid'at sahiplerinin, Kur'an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsir ve tercüme kitapları, birer zehirdir.

Bunları okuyan genç zihinlerde, bir takım şüpheler, itirazlar hasıl oluyor. Zaten, bizim gibilerin, İslamiyet’i öğrenmek için, tefsir ve hadis-i şerif okuması uygun değildir. Çünkü Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Yalnız Arabi bilmekle, tefsir ve hadis anlaşılmaz. Her Arabi bileni, din âlimi sanan aldanır. Beyrut’ta ana dili Arabi olan çok papaz var. Fakat, hiçbiri İslamiyet’i bilmez.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:


(Üç kimse, Kur'an-ı kerimin manasını anlayamaz:


1- Arabiyi ve tefsir ilmini iyi bilmeyen.


2- Büyük günaha devam eden fasık.


3- Bid'at sahibi [Eh-i sünnet itikadında olmayan].




Görülüyor ki, Ehl-i sünnet olmayan, Arabiyi çok iyi bilse de, Kur'an-ı kerimi doğru anlayamaz. Yanlış anladıklarını yazarak, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından nakletmeyip kendi görüşünü din diye ortaya koyan herkesi felakete sürükler. Hadika’daki (Ümmetim, kötü din adamlarından çok zarar görecek) hadis-i şerifi, böyle mezhepsizlerin zuhur edeceğini haber vermektedir.




Tefsir, akla değil, nakle dayanır. Ehl-i sünnet âlimlerinin, Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan alarak yaptıkları tefsirlere aykırı tefsir yazan, küfre düşer. Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Mek.Rabbani m.234)



Mezhepsizler, bu inceliği anlayamadıkları için, (Herkes Kur'an okumalı, dinini bundan kendi anlamalı, mezhep kitaplarını okumamalı) diyerek, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarının okunmasını yasak ediyorlar. Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerimi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir) buyuruldu. (Nesai)



Tefsir, murad-i ilahiyi anlamak demektir. Kendiliğinden verdiği mana doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mana yanlış ise, kâfir olur. (Berika)


Dinimizi doğru olarak öğrenmek için Ehl-i sünnet âlimlerinin sözbirliği ile kabul ettikleri fıkıh kitaplarını okumak gerekir.

Ehl-i sünnet âlimi olan hakiki din adamlarının kabul ve tasdik etmediği kitaplardan ve sözlerden din bilgisi öğrenmeye kalkışmamalıdır! Her din kitabına yahut âlim görünen ve din adamı denilen herkesin sözüne veya kitabına uyarak ibadet yapmak caiz değildir. Ehl-i sünnet olmayan din adamlarının kitaplarına ve sözlerine uymamalıdır! Muteber kitaplardan toplanmış, tercüme edilmiş İlmihali okumalıdır!

Böyle tercüme edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihal kitaplarını ve uydurma tefsirleri okumak insanı dünya ve ahiret felaketlerine sürükler.


Peygamber efendimizden gelen bilgileri, aynen nakleden İslam âlimlerinden farklı bildirmek, dini bozmak demektir. Kur'an-ı kerimi en iyi bilen Peygamber efendimizdir. Onun açıklamaları bellidir. Bundan daha başka şekilde açıklamak, dini değiştirmek olur, reform olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:


(Ümmetime en çok tehlikeli olacak kimse, Kur'an-ı kerimi yersiz tevil edendir.) [Taberani]



Her asırda, her insana gereken iman ve ibadet aynıdır. Asra göre iman esasları ve ibadet şekli değiştirilemez. Bundan yarım asır önce, bazı profesörlerce namaz kılma şeklinin değiştirilmesi düşünülmüş, camilere "Asra göre modern ibadet aletleri" konulması teklif edilmişti. Asra göre, çağa göre tefsir yazanların böyle bir düşünceleri yoksa, İslam âlimlerinin bildirdiklerinde değişiklik yapmadan aynı şeyi naklediyorlarsa, o zaman "Asra Göre Tefsir" demenin manası yoktur. Eğer değişiklik varsa, zaten muteber değildir.



Asrımızdaki insana göre kitap yazılacaksa, İslam âlimlerinin kitapları aynen alınır, günümüzde kullanılan kelimelerle, buluşlarla açıklanabilir. Mesela; müşrikler Peygamber efendimize, (Mescid-i Aksanın kaç kapısı, kaç penceresi vardı?) gibi sualler sormuşlardı. Fakat Resulullah efendimiz Miraca giderken etrafına bakmadığı için bunları görmemişti. Cebrail aleyhisselam Mescid-i Aksayı gözünün önüne getirince bakıp sorduklarına cevap verdi. Bu hadise anlatılırken, (Televizyonda görür gibi görmüştü) denebilir. Bu şekildeki bir açıklamaya da Asrın Tefsiri veya Çağdaş Tefsir denmez.



İlmin ve Fennin Işığında Tefsir
diyenler de vardır. İlim ve fen, dinden ayrı mıdır da ilmin ışığı deniyor? Ecnebiler, din ile ilmi ayrı zannettikleri için böyle yazıyorlar. Ecnebiyi taklit eden reformcular da aynı şeyi söylüyorlar.

ALLAH YALAN SÖYLEMEZ
Kitap' ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.

6 Enam Suresi 38


TEFSİR KELİMESİ DE KURAN DA EN GÜZEL TEFSİRİN BİLE KURAN OLDUĞU GEÇİYOR.
FURKAN SURESİ
32 Kafirler dediler ki "Kuran ona toptan, tek bir defada indirilseydi ya” Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça düzenleyip okuduk.

33Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) getirmiş olmayalım.

PEYGAMBERİMİZ BİZİ YALNIZCA VAHİY İLE UYARDI

De ki " Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.”

21 Enbiya Suresi 45



Andolsun bu Kuran'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler.

17İsra Suresi 89

Bak iyice kavramaları için ayetleri nasıl türlü şekillerde açıklıyoruz(nusarriful).

6Enam Suresi 65

Sen de aralarında, Allah' ın indirdiğiyle hükmet.

5Maide Suresi 49

Asıl itibarla;Kur'anın iki büyük müfessiri vardır:Birincisi yine Kur'andır. İkincisi ise;Hadis-i Nebividir(asm)Diğerleri ise;bu iki kaynağın izah ve açıklamalarıdır.
Kuran ve Hadisteki manaları ve hükümleri istinbat etmek ve tefsir etmek,Arabi lügatı gayet mükemmel bilmekle beraber,şu ilimleri bilmeye mütevakkıftır:
1-Usul-i Tefsir.2-Usul-i Hadis 3-Usul-i Fıkıh 4-Usul-i Kelam 5-Sarf-Nahiv 6-Mantık(İmam Gazaliye göre) 7-Münazara 8-Belagat 9-Bedi' 10-Beyan.
Edille-i şer'iyye denilen ''Kitap,Sünnet,İcma-ı Ümmet,Kıyas-ı Fukaha'ya'' muvafık olmak ve şu ilimlerin tespit ettiği ölçüler içerisinde bulunmak şartı ile,Kur'an ve hadise verilen her mana doğrudur,bu esaslar dışında verilen her mana ise;batıl ve yanlıştır.
İşte bu esasata göre; Kur'an'ın mücmel ayetleri,mufassal ayetlerle veya ehadis-i Nebeviye ile tefsir edilir;hem mücmel olan hadisler,mufassal hadislerle izah edilir.

mugealanya kardeşim ne yapmak istediğinizi anlamak zor...böyle ne olduğu belli olmayan sitelerden yazı kopyalayıp yollamakla hiçbir yere varamassınız bunu bilin!!!

bu bir...

Kur'an-ı Kerim'i kısık bilgimizle tefsir etmeye biz acizlerin gücü yetmez bu 2..

Hadisler hakkında insanların kalbine şüphe tohumu ekmeye kalmak beyhude bir çabadır bu da 3..

Hadislerimizin nasıl temiz emeklerle günmüze geldiği,sahih olanların nasıl kabul edildiği alimlerimizce malum merak etmeyin...


Zaten firttix kardeşimizin yazısı çok yerinde ve gerekli açıklamalar yapılmıştır...

Akıl sahipleri öğüt almışlardır inşaallah

Mugelanya aynı isimle birkaç foruma "aynı" şeyleri yazmış.
Alıntı yaptığı siteyi de biliyorum.

Yazı yazacağı yer burası değil.
Gitsin ateistlerin,misyonerlerin sitesinde yazsın.

arkadaşlar sakin olun ortada yanlış anlaşılma olabilir.

firttix aynı kişi olduğundan eminmisniz

mugealanya siiznde bedduetmenize gerek yok

Evet, ehli bida fırkalarının dikenlerinden yaralanmış ve kan kaybı devam eden kardeşimiz tarafından yazılan yorumları esefle okudum.
Hakikaten, firttix tarafından güzelce izah edilen bu mesele karşısında teslimiyet göstermemek hayra alamet olmasa gerektir.
Evet,din düşmanları her asırda, türlü hile dolapları ile;İslama hücum etmişler ve bu manada çeşitli stratejiler geliştirmişlerdir.
İşte bu stratejilerden birisi ve en dehşetlisi ki;Kur'n etrafındaki surlardan olan;
Hadisleri,Sahabeleri ve Müçtehidleri devre dışı bırakma çabalarıdır.
Hadislere derler ki;ne bilelim hangisi sahih?
Sahabeler derler ki;onlarda insan hata yapmışlardır?
Müctehidlere derler ki;onlar o zaman için içtihad etmişler devirleri bitmiştir.Bu zamanda biz de içtihad ederiz?
Bu manada bazı alıntıları paylaşmak isterim.
Şöyle ki;
Dördüncü Sual: Sahabelere karşı iddia-yı rüchan nereden çıkıyor? Kim çıkarıyor? Şu zamanda, bu mes'eleyi medâr-ı bahsetmek nedendir? Hem Müçtehidîn-i İzâma karşı müsavat dâva etmek neden ileri geliyor?

Elcevab: Şu mes'eleyi söyleyen iki kısımdır: Bir kısmı, sâfi ehl-i diyanet ve ehl-i ilimdir ki; bâzı ehadîsi görmüşler, şu zamanda ehl-i takvâ ve salâhatı teşvik ve tergib için öyle mebhaslar açıyorlar. Bu kısma karşı sözümüz yok. Zâten onlar azdırlar, çabuk da intibaha gelirler. Diğer kısım ise gayet müdhiş mağrur insânlardır ki; mezhebsizliklerini, Müçtehidîn-i İzâma müsâvat dâvası altında neşretmek istiyorlar ve dinsizliklerini, sahabeye karşı müsavat dâvası altında icra etmek istiyorlar. Çünki evvelen: O ehl-i dalâlet sefahete girmiş, sefahette tiryaki olmuş; sefahete mâni olan tekâlif-i Şer'iyyeyi yapamıyor. Kendine bir bahane bulmak için der ki: “Şu mesâil, içtihadiyyedirler. O mesâilde, mezhebler birbirine muhalif gidiyor. Hem onlar da bizim gibi insânlardır; hatâ edebilirler. Öyle ise biz de onlar gibi içtihad ederiz, istediğimiz gibi ibâdetimizi yaparız. Onlara tâbi olmaya ne mecburiyetimiz var?” İşte bu bedbahtlar, bu desise-i şeytâniyye ile, başlarını mezahibin zincirinden çıkarıyorlar. Bunların şu dâvaları ne kadar çürük, ne kadar esassız olduğu Yirmiyedinci Söz'de kat'î bir sûrette gösterildiğinden ona havale ederiz.

Sâniyen; o kısım ehl-i dalâlet baktılar ki, müçtehidînlerde iş bitmiyor. Onların omuzlarındaki yalnız nazariyât-ı diniyyedir. Halbuki bu kısım ehl-i dalâlet, zaruriyât-ı dîniyyeyi terk ve tağyir etmek istiyorlar. “Onlardan daha iyiyiz” deseler, mes'eleleri tamam olmuyor. Çünki; müçtehidîn, nazariyâta ve kat'î olmayan teferruata karışabilirler. Halbuki bu mezhebsiz ehl-i dâlalet, zaruriyât-ı diniyyede dahi fikirlerini karıştırmak ve kabil-i tebdil olmayan mesâili tebdil etmek ve kat'î erkân-ı İslâmiyyeye karşı gelmek istediklerinden; elbette zaruriyât-ı diniyyenin hameleleri ve direkleri olan sahabelere ilişecekler. Heyhat! Değil bunlar gibi insân sûretindeki hayvanlar, belki hakikî insânlar ve hakikî insânların en kâmilleri olan evliyanın büyükleri; sahabenin küçüklerine karşı müsavat dâvasını kazanamadıkları, gayet kat'î bir sûrette Yirmiyedinci Söz'de isbat edilmiştir.(Risale-i Nur K.Sözler)

Alıntı(Risale-i Nur Külliyatı 19.Mektub)

Nasılki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebatatın, tohumların, ağaçların istidadlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri kendine mahsus çiçek açar; fıtrî birer vazife başına geçer. Öyle de: Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidadları tahrik edip kamçıladı; "İslâmiyet tehlikededir, yangın var!" diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyetin hıfzına koşturdu. Herbiri, kendi istidadına göre câmia-i İslâmiyetin kesretli ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemâl-i ciddiyetle çalıştı. Bir kısmı hadîslerin muhafazasına, bir kısmı şeriatın muhafazasına, bir kısmı hakaik-i îmaniyenin muhafazasına, bir kısmı Kur'anın muhafazasına çalıştı ve hakeza.. Herbir taife bir hizmete girdi.

Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa'yettiler. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktarına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid'a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.

Gûya dest-i kudret, celal ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anilmerkeziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nuranî muhaddisleri, kudsî hâfızları, asfiyaları, aktabları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu, hicret ettirdi. Şarktan garba kadar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur'anın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı.

Hasılı kelam;dinsizlerin oyunlarına alet olmayalım.Zaman ittifak zamanıdır.İttifak ise;Kur'an,Hadis,İcma ve Kıyasa samimiyetle ittiba etmekle olur.Bunlara samimi ittiba ise;sahabe,tabiin ve tebei tabiin halkalarını takip etmekle olur.Yoksa; lafzi manada Kur'an, Hadis deyip de kafamıza göre yorumlarla fesad komitelerinin telkinatlarına alet olarak değil elbet!
Selam Hakka tabi olanlara olsun!


Kuran. Kerim ve Tefsir

MollaCami.Com